Münir Ali Kara, “Hepimiz insanız ama…”
Karasu nüfus yoğunluğunun zirvesinde sayılır. Bu zaman diliminde herkes olanca gayreti ile iş yapmaya çalışıyor. Memurlar, müdürler, polisler, doktorlar… 80 bine göre yapılan planlama ile yüz binlerce kişiye hizmet edilmeye çalışılıyor.
İşler zor tabi…
Ancak bu zaman dilimi içinde aldığımız bir haber kafamızı karıştırdı. Biliyorsunuz Karasu Devlet Hastanesi’ne yeni bir başhekim ataması gerçekleşti. Bu atamanın ardından da kadrolar açıldı ve yeni hekim ataması için kadro ayarlandı. Yeni bina için harekete geçildi falan…
Melih Erol’u değil de yeni başhekimi buraya uygun görenler bir nebze de olsa hastanenin iyileştirilmesi için harekete geçti.
Ancak geçtiğimiz hafta bizi arayan bir arkadaşımız enteresan bir şeyden bahsetti. Karasu’nun en yoğun olduğu dönemde Karasu Devlet Hastanesi Başhekimi izne çıkmış. İnsani durum. Planlanmış tatil ya da zaruri bir şey olabilir. Ancak aynı dönemde başhekim yardımcımız da izne ayrılmış. Yani hastanenin en yetkili iki görevlisi aynı anda izne çıkmak zorunda kalmış. Muhtemelen ikisinin de geçerli durumları vardır da… Bir kriz çıkması durumunda bu iki yetkilinin orada bulunmaması bir sorun teşkil etmez mi? Edecekse İl Sağlık Müdürlüğü bu konuda bir önlem almış mıdır?
Karasu’da hiçbir siyasi ya da ilgili bu konuda fikir sahibi midir?
Yoksa Karasu, bürokrasinin idaresine terk edilmiş bir halde midir?
Yazılanları umursamıyorum
Karasu Belediye Başkanı İshak Sarı’nın nevi şahsına münhasır bir tavrı var. Uzunca bir süreden bu yana tanışıklığımız olduğu için ne dediğinde ne demek istediğini anlıyoruz da…
Sözler söylenirken başka yazıldığında başka manaya geliyor. “Ben kimsenin ne yazdığını umursamıyorum” cümlesi meydan okuma ifade ediyor. Sanki kabadayılık eder gibi, “Ne yazarsanız yazın ben bildiğimi yapmaktan geri durmayacağım” derseniz pek çok tepki alırsınız.
Tepki almamanız için Yusuf Alemdar’ın araya girmesi gerekir falan.
Bir de bu tip organizasyonlar öncesinde konuşma hazırlarsanız, en azından önünüze notlar alırsanız daha sağlıklı olur. Yoksa seyirciden aldığınız tepkiye göre konuşmanızı şekillendirirsiniz daha doğrusu seyirci sizin konuşmanızı şekillendirir.
Sizi biz anlıyoruz da… “İyi konuşmacı, herkesin aynı şeyi anlayacağı cümleleri kurabilen kişidir” derler… Aklınızda bulunsun.
Satmayın demesi kolay da
Her fındık dönemi öncesinde “Fındığınızı pazara indirmeyin” diyen yetkililer çıkıyor. Fındığını pazara indirmeyen üreticinin kar etmediğini de yakından görüyorum. Geçen sene mesela fındığını ilk anda nakte çeviren, nakdini de dolara yatıran kişi şu an ne kadar kar etmiştir!
Fındığınızı pazara indirmeyin. Lisanslı depo var mı? Yok!
Üreticiye bu manada avans verecek kurum var mı? Yok!
Ürün piyasaya inmezse fiyatının yükseleceğinin garantisi var mı? Yok!
Fındık alımının ocak, şubat, mart aylarında TMO tarafından alınacağına ilişkin devlet güvencesi var mı? Yok!
Siyasi erk, bir gün çıkıp, “Şu tarihten sonra alım yok” derse “fındığı pazara indirmeyin” diyenlerin bir mesuliyeti var mı? O da yok.
Onlar söylüyor biz gazetede yazıyoruz. Biz adamlar bizim hakkımızı korusun diye onları kurumların başına getiriyoruz, onlar bizim başımızın çaresine bakmamızın formülünü bize söylüyor.
Hani adam doktora gitmiş de doktor buna, “yağlı yeme, tuzu azalt, spora başla, sigarayı bırak” diye liste yapınca adam “Peki benim hastalığımın geçmesi için siz ne yapacaksınız” demiş ya… Bizimki de o hesap.
Fındığı evde ben saklayacaksam, pazarın durumunu izleyecek hatta ben belirleyeceksem, fiyatın artıp düşmesi noktasında riske ben gireceksem sen o kurumun başında ne yapacaksın?
Şımarmayın
Sakarya Milletvekili Lütfi Bayraktar aynı zamanda Fiskobirlik Genel Başkanı olduğu için kendisinden fındık ile ilgili beklenti yüksek. Bayraktar, Ferizli’deki bir toplantıda fındığa üreticiyi şımartmayacak bir fiyat vereceklerini söyledi. Bunu farklı şekilde ifade etmek de mümkündü ama Milletvekili bunu tercih etti. Aslında “mağdur etmeyecek bir fiyat” demek de mümkün olabilirdi.
Ama işte söz ağızdan çıkana kadar siz onun sahibisiniz de sonrasında o sizin sahibiniz oluyor ya…
Hatırlıyorsanız milletvekilimiz vekil maaşının (143 bin lira) yeterli olmadığını dile getirmişti. Şu an 1350 kilo fındığa denk geliyor bu fiyat. Bir tondan fazla fındık fiyatını aylık olarak alıp az bulan bir vekil bizim şımarma sınırımızı nasıl hesaplayacak acaba?
Kendisi de fındık üreticisi olduğuna göre fiyatın 143 liranın altında olmaması gerektiğini düşünüyorum. Ki biz de şımarmayalım…
Eskidendi eskiden
Ak Parti’de eskiden ilçe divanlar yapılırdı. Bu toplantılara çok sayıda milletvekili katılır, vatandaşın soru ve sorunlarını dinlerdi. Tartışmalar, bağrışmalar da yaşanırdı ama halkın umudu hep taze kalırdı.
Bu toplantılarda söylenenler günlerce sokakta konuşulur ve değerlendirilirdi.
Geçtiğimiz hafta da Ak Parti İlçe Divan yaptı. Adı değişmiş, İlçe Danışma olmuş artık. Katılan vekil yok. Ak Parti’nin 5 vekili var, İlçe Danışma’ya gelen vekil sayısı sıfır. Soru soracaksan, öyle kafana göre değil! Yazılı vereceksin. Divandakiler okuyacak ve yanıt verecek.
Dahası, basın falan da olmayacak. Soru-cevap kısmı basına kapalı. Basının soru sorması mı? Yok artık. Daha neler.
Eskiden yapılan mı daha doğruydu şimdi yapılan mı bilmiyoruz. Ancak kendine güvenen yapılar gizli toplantı yapmaz. Ama yine de kazanan hep haklıdır…
Ak Parti de kazandığına göre yaptığı şeyler doğru kabul edilmelidir.