Tek başına olmaz
Bu gün sokağa çıkıp sorsanız ‘Sizce toplumun en büyük sorunu nedir?’ diye, eminim ilk sırada ekonomi gelir. Daha sonra bunlardan önemli olanlarını birkaç başlık halinde sırlamasını isteyecek olursanız da salgın hastalıktan dolayı ne kadar önemli olduğunu yeni yeni anlamaya başladığımız sağlık gelir. Ve eminim sosyal sorunlar listenin ilk sıralarında kendisine yer bile bulamaz. Ama genel anlamda baktığımızda toplumsal olarak ekonomi ve sağlık kadar önemli ama çok fazla telaffuz edilmeyen ciddi sorunlarla mücadele ediyoruz. Bunların başında da öfke geliyor. Ve son dönemlerde öfke kontrolünden dolayı meydana gelen olaylarda ciddi artış mevcut.
2020 yılı başlarında hayatımıza giren salgın ve salgına bağlı kısıtlamaların toplum üzerindeki olumsuz psikolojik etkisi hiç te yabana atılabilecek türden değil. İnsanların uzun süre bu baskıyı hissetmeleri öfke sağlıklarında ciddi zedelenmeye sebep oldu. Ve bu zedelenme kendini cinsel istismar, aile içi şiddet, kadına şiddet, çocuğa şiddet ve hayvana gibi çeşitli başlıklar altında kendini gösteriyor. Örneklerini de hemen her gün sosyal medyada görüyor televizyonlarda izliyoruz. Sağlık sorunları olduğu halde iş yerindeki ustası tarafından dakikalarca dövülüp kamera kaydı alınan Enes’i unutmadık. Bacakları, kulakları, kuyrukları kesilip çöp konteynerlerinin kenarlarına boş arazilere bırakılan sokak hayvanlarına her gün yenileri ekleniyor. Ve tabi ki kadınlar. Her gün onlarca kadın şiddete maruz kalıyor. Biz sadece sokakta olanları ve kameraya alınanları izleyip görebiliyoruz. Diğerlerinin varlıklarından bile haberimiz yok.
Bu arada yazılı ve görsel basın son yıllarda buna daha fazla önem vermeye başladı. Bu tür öfke kaynaklı olaylar daha fazla gündem olunca devlet te önlemelerini sıklaştırdı. Kurumsal anlamda yenilikler de geldi ama yapılan araştırmalar, alınan tüm tedbirlere rağmen aile içi şiddet çocuğa ve kadına şiddet olaylarında düşüş eğilimi olmadığını hatta salgın başladığından bu yana bir önceki yılın aynı dönemine nazaran dörtte bir oranına artış olduğunu ortaya koyuyor. Bence şu anda ülkenin en büyük sorunlarından birisi bu. Ruh sağlığımızı kaybediyoruz. Kaldı ki ruh sağlığı yerinde olmayan bir toplumun her şeyi yerinde olsa bile kimseye faydası olmaz.
25 Kasım kadına yönelik şiddetle mücadele günü kapsamında salgın öncesine kadar çeşitli etkinlikler düzenleniyor ve şiddete dikkat çekiliyordu. Hatta 25 Kasım tarihinin içinde bulunduğu hafta boyunca toplantı eğitim ve seminerler gerçekleştiriyordu. Salgın nedeniyle her türlü organizasyonda olduğu gibi bu önemli günde de herhangi bir etkinlik düzenlenmedi. Sadece koordinasyon toplantısı yapıldı. Kocaali’de yapılan toplantıya davetli olarak katıldım ve takip etme şansım oldu. Yine toplantı sırasında tüm ilçelerin katıldığı sanal ortamda bir bilgilendirme gerçekleştirildi. Şu kadarını söylemem gerekirse kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve şiddete uğrayan kadının güven altına alınması için sadece Sakarya’da yapılan çalışmaların özetinin okunması yarım saat sürdü. Şu kısım sanırım bu konuda nasıl ciddi bir çalışma yapıldığının kısaca özetidir. Öte yandan az önce de söylediğim gibi yapılan bütün çalışmalara alınan bütün önlemlere rağmen şiddet olaylarında artış devam ediyor. Kocaali’de de durum, nüfus yoğunluğu fazla olan diğer büyük ilçelerdeki gibi olmamasına rağmen ciddi denilebilecek düzeyde. İlçe genelinde ihbar edilen ve müdahale edilen birçok olay mevcut. Ama asıl sorun olan ihbar aşamasına gelmemiş ve asayiş birimlerince kayıt altına alınamamış olaylar. Gerek polis olsun gerekse jandarma olsun kendi sorumluluk bölgelerinde ihbar alınan olaylara müdahale edebiliyor ama ihbar ve şikayet olmayınca herhangi bir şey yapmak mümkün değil. Geçtiğimiz hafta katıldığım bu toplantıda, daha önce gerçekleşen toplantılardan elde ettiğim izlenim ve sokaktan edindiğim fikirlere dayanarak söz aldım bu konudaki düşüncemi gündeme getirdim. Az önce de söylediğim gibi olaya müdahale edebilmek için bir ihbar olması gerekiyor. Ama olay şu ki şiddete uğrayan kadın, zaten mevcut olan şiddetin daha da artacağı konusundaki korkusundan dolayı ihbarda bulunamıyor. Olay bir şekilde asayişe intikal etse bile şikayetçi olmuyor. Bizde maalesef bütün müdahaleler ihbar üzerine gerçekleşiyor. Ben, herhangi bir müdahale olsun veya olmasın bu tür şiddet olaylarının yaşandığı hanelerin tespit edilmesi ve ilgili birimlerce takip edilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ve bu bilgilere ulaşmanın en güzel yolu da çocuklar. Şiddet olaylarından en çok çocuklar etkileniyor. Özellikle okul çağındaki çocuklarımızın rehber öğretmenler ve psikolojik danışmanlar eşliğinde özel görüşmelere alınması, aile içi şiddet ve kadına şiddetin tespitinde önemli rol oynar diye düşünüyorum. Evet, ihbar ve şikayet olmadığı sürece herhangi bir şey yapılamaz belki ama uzaktan da olsa takip etme şansı olur. Zaten sorunu ve sorunun nerede olduğunu bilmek, çözmenin yarısıdır. Bu konudaki fikrimi açıkladıktan sonra Kaymakam Emre Bey, Milli Eğitim Müdürü Yalçın Bey’e, yüz yüze eğitim başladığında bu konu ile ilgili çalışma yapılabileceği önerisi ve tavsiyesinde bulundu. Bu hassas yaklaşımından dolayı kendisine teşekkür ediyorum.
Konu biraz uzadı farkındayım ama son bir şey daha eklemek istiyorum. İster kadına, ister çocuğa isterse hayvana olsun, şiddet başlı başına oluşmuş bir psikolojik eğilim değildir. Hemen hemen tamamının arkasında tetikleyici başka etkenler var. Mesela ruhsal sorun, alkol bağımlılığı madde bağımlılığı, kumar bağımlılığı gibi. Birçok şiddet olayı bunların sonucu olarak ortaya çıkıyor. Bu gibi durumlarda bir hanedeki şiddet olayını çözmeniz için öncelikli olarak bağımlılık sorununu çözmeniz gerekiyor. İlçemizde de aile ve toplum sağlığının korunması için oluşturulmuş birkaç farklı komisyon var. Bu komisyonların birbiri ile iletişim halinde ve koordine çalışması gerektiği ve yaptıkları çalışmaların ortak bir zeminde masaya yatırılmasının önemli olduğu düşüncesi ile uygun olan en yakın zamanda bir araya gelmeleri ve Kocaali’yi mercek altına almaları konusunda çağrıda bulunuyorum. Sağlıkla kalın…