Hutbelerde Atatürk olmalı mı
Yarın Atamızın 84. ölüm yıldönümü.
Geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi Cumhuriyetimizin kurucu lideri Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatıyla ilgili cuma hutbelerinde anılmamasına yönelik tartışmalar devam ediyor. Önümüzdeki cuma günü de böyle bir beklenti bulunmuyor. Hadi hutbeyi geçtik, Atamız için camilerde mevlid okutulamaz mı? Neden olmasın ama onu da göremiyoruz. Zaten buna yönelik eleştirileri de şimdiden duyar gibiyim.
Konuyla ilgili bazı sosyal medya ve haber sitelerinde Atatürk, “5 Mart 1924 tarihli” kararıyla cuma namazlarında okunan hutbelerde “kendi adının anılmasını” yasakladığı iddia ediliyor.
Belgenin Osmanlıca aslı ve çevirisinin görseline sosyal medyada bazı kullanıcılar da yer verdi ancak iddia doğru değil.
Şöyle ki;
Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü’nün internet sitesinde yapılan araştırmada belgeye ulaşılabiliyor. Yani belge doğru ve “isim anılmaksızın hutbelerde millet ve cumhuriyet için dua edilmesi” isteniyor ancak; burada iddia sahiplerinin bir yorum yaptığı anlaşılıyor.
Arşivde aynı konuya değinen başka üç kararname ve tebliğ emri daha bulunuyor.
İlk belgede “Hutbelerde millet ve cumhuriyetin selamet ve saadeti için dua edilmesi” isteniyor. Arşivde belgenin başlığı da bu şekilde verilmiş.
Arşivdeki 6 Mart tarihli yani önceki kararnameden bir gün sonra yayımlanan bir başka yazıda ise Söğüt Kaymakamlığı tarafından “Halife ve hilafet mevcut olmadığı için hutbelerde millet ve cumhuriyetin selamet ve saadeti için dua edilmesi”nin tebliği isteniyor:
Tebliğ şöyle:
“Söğüt Müftülüğü Canib-i fazilanesine Halife ve hilafetin adem-i vücuduna binaen hutbelerde millet ve cumhuriyetin selamet ve sa’adetine du’a edileceğinin icab edenlere tebliği mümtenadır efendim.”
7 Mart 1924 tarihli son belgede ise ayrıntılarıyla hutbelerde neden isim zikredilmemesi gerektiği belirtiliyor. Halifeliğin kaldırıldığına vurgu yapılan belgede millet ve cumhuriyet için dua edilmesi emrinin camilerdeki hatiplere tebliği isteniyor ve şu ifadeler kullanılıyor:
“Dünkü gün tebliğ edilen kanun mücebince Büyük Millet Meclis-i ‘Alisi’nce halifeliğin hal’i ve makam-ı hilafetin ilgası dolayısıyla okunacak hutbelerde millet ve cumhuriyetin selamet ve sa’adetine du’a edilmesi mecelle-i emru tebliğatdan bulunmuş ve keyfiyet nevahiye de tebliğ edilmiştir. Merkez ve mülhakatdaki bi’l-cümle hutebaya keyfiyetin hemen tebliğ ve tenbihiyle beraber bugünkü hutbede ber-vech-i emru iş’ar du’a edilmesinin ve başkaca yanlışlığa ve su-i tefsirata meydan verilmemesinin lisan-ı münasibiyle iblâğı ve bu babda bi’z-zat nezaret ve mürakabede bulunulması ehemmiyetle temenni olunur efendim.”
Yani;
“İlk belgede isim zikredilmemesinin sebebi diğer kararname ve tebliğlerde açık şekilde ifade edilmiş ve belgelerde Atatürk’ün adının “zikredilmeyeceğine dair” bir ibare yer almıyor.”
Osmanlı Devletinde ve İslam geleneğinde Cuma hutbelerinde dört büyük halife (Hz. Ebubekir, Hz. Ömer, Hz. Osman ve Hz. Ali) ile o dönemin halifesi hutbelerde zikredilmesi ve haklarında dua edilmesi yer almaktadır.
“Osmanlı Devleti’nde padişahlar aynı zamanda İslam dünyasının halifesi olduğu için hutbelerde isimleri zikrediliyor ve halife hükümdar için dua ediliyordu.” Bir halife başa geçtikten sonra hilâfet merkezinde ve ülkenin diğer yerlerinde adına hutbe okutur, ilk hutbede maiyetiyle birlikte camiye giderek hatibe hil‘at (kaftan) giydirir ve mükafat verirdi. Özellikle camide veya sarayda halktan biat alma âdeti terkedilince umumi biatın yerini alan hutbenin önemi daha da arttı. Hutbede bir kimsenin adının halife olarak anılmasına halkın tepki göstermemesi bir onay kabul edilirdi.
Cuma namazına gidenler bilir.
Hutbelerin sonunda şu şekilde dua ediliyor:
“Allah’ım, İslam’a ve Müslümanlara yardım et. Vatanımızı ve milletimizi her türlü tehlikeden koru. Bize dünyada ve ahirette iyilikler ve güzellikler ihsan eyle. Bizi, anne-babamızı ve bütün müminleri bağışla şüphesiz sen işiten ve dualarımızı kabul edensin.”
Hilafetin kaldırılmasından bu yana hutbelerde halifenin adından bahsedilmesi ve onun için dua edilmesi geleneği de ortadan kalktı ancak, bu geleneğe bağlı olmaksızın hutbelerin konusuna göre İslam büyükleri, sahabiler ya da sultanlardan bahsedilebiliyor.
Sonuç olarak:
Hilafetin kaldırılmasının hemen ardından Atatürk’ün imzasıyla yayımlanan kararnamede “isim zikredilmemesinin istenmesi”nin halifenin artık olmaması ve hilafet makamının kaldırılması ve herhangi bir halife ismi zikredilmesinin önüne geçmek olduğu anlaşılmakta, “Atatürk’ün kendi adının zikredilmemesini özellikle istediği yönünde” bir ibare olmadığı, dolayısıyla iddianın doğru olmadığı anlaşılmaktadır. Yani, Atatürk’ün adının hutbelerde anılmasının bir sakıncası yok.
Kaldı ki, Atatürk’ün ölüm yıldönümü nedeniyle camilerde mevlid okutulması diye bir zorunluluk veya yasaklama da bulunmuyor. Atatürk severlerin bu konuyu istismar yapmak yerine mevlid okutulması yönünde çaba göstermeleri daha sağlıklı ve inandırıcı olacaktır!