Her şey aslına döner
Alim bazı şeyleri bilir, cahil her şeyi. Alim mi cahil mi olduğumuz davranışlarımızdan belli oluyor. Her şeyi biliyor gibi davranıyorsak cahile yakınız, bazı şeyleri biliyor ve bilmediğimizi düşündüğümüz şeyleri danışıyorsak alimlik yolundayız.
Kırk bilsek de bir bilene danışıyorsak alim olmuşuz demektir.
İnsanın en büyük rakibi hiç şüphesiz kendisidir. Dinde de böyledir, sosyolojide de psikolojide de…
Seçim kazanmak küçük savaştır. Çünkü en uzun seçim çalışması birkaç ay sürmekte ve finalde de tamamlanmaktadır. Seçim sonrasındaki çalışmalar ise büyük savaştır. Hem karşınızdaki işlerle hem de nefsinizle savaşırsınız.
Seçim zamanı ve öncesinde size tavır alanlarla yanınızda yer alanlar arasında adil kalabilmek çok ciddi bir olgunluk gerektirir.
Size etrafınızda saygı gösteren, el pençe divan duran, “Siz bilirsiniz” dışında sözü olmayanlara karşı nefsinizi terbiye edebilmek, halen mütevazı kalabilmek büyük başarı kabul edilmelidir.
Sonunda kesinlikle sizin olmayacağını, bırakın mezara götürmeyi miras dahi bırakamayacağınız makamlara aldanmak ise gafletlerin en büyüğü olur.
Bir kişi eğer şahsına yapılmışları affedebiliyor, adaleti gururunun önüne koyuyor, kendisine verilen yetkiyi değil de hakkı önceliyorsa, önünde el bağlayanlara aldırmadan, kendisini oraya getirenlere eğilmekten çekinmeden, her türlü yüke rağmen insanlara gülümsemeyi başarabiliyorsa, “el öpmekle dudak aşınmaz” sözünü amirlerine karşı değil de halka karşı uyguluyorsa… O kişi bulunduğu makamdan ayrılsa da ölene kadar o unvanla çağrılır. Makamda gördüğü saygıyı mekanda da görür.
Ancak seçilir seçilmez değişir, eline kılıcı alır ve “koskoca ben” derse, kendi kişisel kanaatleri doğrultusunda kararlar alır ve yanında ak saçlı bulundurmazsa, olaylara bakışı, konuşması hele de yürüyüşü değişirse…
Allah yardımcısı olsun.
Her yönetici için bu böyledir.
Kim olursa olsun, hangi makamda olursa olsun.
Doğanın kanunu budur: Geldiğiniz yer gideceğiniz yerdir.
Topraktan geldik toprağa gideceğiz.
Halkın içinden geldik halkın içine döneceğiz.
Nasıl ki dinen toprağa döneceğimiz güne hazırlanmamız gerekiyorsa yöneticilikte de halkın arasına döneceğimiz güne hazırlanmak gerekiyor.
Bu bilinçte olanlara selam olsun.
Karantina olunca
Karasu’da bir sınıf koronavirüs tedbirleri kapsamında tatil edilmiş. Şehit Üsteğmen İbrahim Abanoz Anadolu Lisesi’nde 9. Sınıflardan birinde iki gün üst üste vaka çıkınca yönetim sınıfı eve yollamış.
Sorunu hafife almadan anında müdahale eden ve inisiyatif alan yöneticileri tebrik etmek lazım.
Bu tip durumlarda tedirginlik yaşamak sonunda önü alınamaz sıkıntılara neden olur.
Ancak sınıf tatil edildiğinde dersler sona ermiyor. Öğretmen yine ders saatinde sınıfa geliyor. Akıllı tahtayı açıyor. Sanki öğrenci varmış gibi dersleri anlatmaya devam ediyor.
Bu şekilde diğer öğrenci, öğretmen ve başka sınıftakiler tehdit altına kalmamış oluyor.
Sınıflarda hasta öğrenci olduğunda tedbirleri en sert şekilde uygulamaktan çekinmeyen öğretmenlere ihtiyacımız var.
Sen de haklısın hikayesi
Karasu Organize Sanayi Bölgesi kanayan yara haline geldi. En son bakan yardımcısı gelip konuyu yerinde incelemek istemiş. Belki muhataplarla da görüşmüştür. Bu konuda basına bilgi verilmiyor. Sağdan soldan bilgi derliyoruz.
(Aslında basını ciddiye almak halka bilgi akışının sağlıklı sağlanmasına yol açar, yani basını ciddiye alan halkı da ciddiye alır ama… Neyse bu bizim mesleki sıkıntımız olarak kalsın.)
Zamanında “Oraya OSB olmaz” diyen tuzu kurular ile şimdilerde “Paramızı alamıyoruz” diyenlerin hepsi haklı çıktı. Yatırımcı “O kadar dolgu yaptık, ilk verilen bedelin kat be kat fazlasını ödedik” derken de haklı bu arada. “Siz önce sorunlarınızı halledin biz yatırımı her türlü yaparız” diyip henüz kazma vurmayan (potansiyel) yatırımcı da haksız sayılmamalı.
“E o kadar işçi çalışacaktı. Şimdi vaat edilenden çok az işçi çalışıyor” diyen vatandaşı haksız sayamayız. O da oğlunun-uşağının iş bulacağını ümit ediyordu.
OSB sayesinde ilçedeki gelir seviyesinin artacağını umut eden ve halen bir türlü umduğunu bulamayan esnaf da haklı.
Yeni seçilen belediye yönetimi tümden haklı. Sorunlarda dahli yok, çözüm beklenen yerlerin başında geliyor.
O dönemki yönetim zaten haklı, “Orası bataklıktı. Sanayiden başka bir şey olmazdı oradan” diyor. Ki bataklıktı. Av yapılıyordu orada.
“Kardeş bizim yerin değeri arttı, daha bir şey gördüğümüz yok” diyen de haklı, “Madem bizim yerin değerini vermiyorsunuz, o zaman yerimizi geri verin, gerekirse biz yatırım yaparız” diyen Karasulu da haklı.
Bu arada yanımızdaki Ferizli’ye 3. OSB kurulduğunu gören de haklı, Kaynarca’daki 3. OSB hamlesini izleyen de.
Sabahın köründe servise binip Ferizli ve Söğütlü OSB’ye giderken, “Karasu’da fabrikalar olsa da çalışsak” diyen vatandaş bile haklı.
Yerini satan haklı, satmayan da haklı. Oraya karar veren de haklı, oraya OSB olmaz diyen de haklı.
Maliyetin hedeflenenin üstünde çıktığını savunan yatırımcı da, yerinin bedelini bugünkü ederinden isteyen yer sahibi de…
Sabah işe giden vatandaştan iş bulamayan vatandaşa kadar bu hikayede haksız yok.
Sorunun çözülmesi mümkün mü? Aslında mümkün.
Mahkemede sık sık karşı karşıya gelen vatandaşlar bir kere de mahkeme dışında bir araya gelse. Biri buna öncülük etse. Davet etse tarafları ya da en azından temsilcilerini falan. Curcuna olmadan iş tatlıya bağlansa olmaz mı?
Aslında olabilir.
Ha diyeceksiniz ki, “OSB’de yerin yok! İş olsa girecek işin yok. Esnaf değilsin umudun yok. Müteahhit değilsin satacak evin yok! Sana mı düştü bu yazıyı yazmak…”
Siz de haklısınız.
Karasuspor için hiçbir zaman geç değildir
Karasuspor ilçemizin sorunu mudur yoksa şeref duyduğumuz bir markası mıdır?
Eğer gurur duyulacak bir durumsa neden takım bu halde? Eğer sorunsa neden kapatmıyoruz?
Karasuspor’un BAL’dan düşmesinden sonra bu iki konuyu irdeleyecek uzunca bir zamanımız olacak.
Ve yanıt bulmamız gereken sorular sadece yukarıda sorduklarım.
Eğer kangren olmuş sorunsa kesin gitsin. Eğer gurur duyulacak kurumsa gereğini yapın.