Felaket bizim de kapımızda

Defalarca yazdım çizdim. Felaket bizim de kapımızda. Yapmayın, etmeyin, kıymayın bu güzelim Karasu’ya diye.
***
Takribi 10-12 yıl önce, Sakarya Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölüm Başkanı Doçent (şimdi profesör oldu) Emrah Doğan, ekibiyle birlikte, bir çalışma yapıyor ve bu çalışmayı da kamuoyuyla paylaşıyordu.
***
Yaptığı çalışma Karasu’yu yüzde yüz ilgilendiriyor ve yine Karasu’yu yönetenlere ve halkına, bir bilim çalışmasını, uyarı anlamında sunuyorlardı.
***
Bu çalışmanın, kısa özeti de şöyleydi. Sakarya şehir merkezine 180 km uzaklıkta toprak dolgu ile yapılan, Yenice Barajı muhtemel 7-7,5 şiddetinde bir depremde yıkılırsa, ki gövdesi betonarme olan barajlara göre, yüzde 77 oranında daha zayıf ve yıkılabilirlik yüzdesi bu kadar fazla.
***
Eğer bu baraj, muhtemel depremde patlar ise, Sakarya nehrinde sular 9 m. yükselecek, Sakarya’nın büyük bölümü sular altında kalacak. Bilhassa Doğançay-Karasu ve (Sakarya’nın denize döküldüğü yer) Yenimahalle sular altında kalacak.
***
480 km² alana sahip olan Karasu ilçesinin yarısı kadar, 260 km²’lik alan, tamamen sular altında kalacak. Sular, hem (yeri uygun değil diye bas bas bağırdığımız fakat rantiyeci “AKEPE Zihniyetini” aşamadığımız) organize sanayi diye kurulan bugünkü sanayi tesislerini, hem de, şehir merkezinin olduğu yerlerde, belki de, 4 metre 5 metreye kadar yükselecek.
***
İşte, yanı başımızdaki bilim yuvası, Sakarya Üniversitesi ve onun Mühendislik Bölüm Başkanı Profesör Emrah Doğan ve arkadaşlarının tüm Sakaryalı yöneticilere, bilhassa da Karasuyu yönetenlere ve o yöneticileri seçen halka, yaptıkları bu uyarı, te 2012 yıllarında hazırlanıp, kamuoyuna duyurulsa da; tıpkı Hz.İsa’yı dağa doğru koşarken görenlerin; “Ya Peygamber, aslandan mı, kaplandan mı, yoksa, iki başlı ejderhadan mı, neden kaçıyorsun?” diye soranlara karşılık, “Ben Peygamberim, bunlardan korkmam.” “Peki o zaman neden kaçıyorsun” diye ısrar ettiklerinde (Aklını gereği gibi kullanmayan kalpleri kara, yüreklerine hiçbir sözün işlemediği) “Ahmaklardan kaçıyorum” dediği gibi, Karasu’da da, defalarca anlatmamıza, yazmamıza, çizmemize, hatta Sakarya Üniversitesine gidip, Emrah Hocayla bir kez daha yüz yüze konuşup, bütün bu yaşananları anlatmamıza rağmen, ne halktan bir mübarek, ne de, oy avcılığı peşindeki siyasetin ürünü belediye başkanları, ne de neme lazım, ben burada, kazasız belasız günlerimi tamamlayayım da, daha üst mevkilerde makam kapayım zihniyetindeki kaymakamlar, bir kere çağırıp da, “Hemşerim, sen ne diyorsun, kim bu Emrah Hoca” dememişler.
***
Halbuki, en az deprem kadar tehlike arz edebilecek bu felaket, Amasra’da, Sayıştay raporlarını dikkate almayıp, 45 canımızın kaybolmasına ve güzelim ocakların sönmesine sebep olanlar gibi, Karasu bu yazılan felakete maruz kalır da, insanlar ölür, o Sakarya nehri ağzına beton şehir kurdurulmasına ve tarım arazilerinin köy statüsünden, mahalle statüsüne geçirilerek, her tarafın betonlaşması ile akacak yol bulamayan su, felakete dönüşür de bir gün bizleri boğarsa fıtrat ya da kader diye işin içinden sıyrılamayacak bu rant uğruna Hz. İsa misali haykıranları duymayanlar. Kısaca felaket bizim de kapımızda!