Recep Özdemir,”Yine yeşillendi fındık dalları”
Şu sıralar ilçe merkezinin biraz dışına çıktığınızda yol kenarlarındaki fındık bahçelerinde hummalı bir çalışmaya tanık olursunuz. Kimi çiftçilerimiz ellerinde tırpan motorları vızıltılar içerisinde fındık altı temizliği yaparken, kimisi de elinde bıçak filiz almakla meşgul.
Geçen yıllara baktığımızda, bu yılki çalışmanın biraz gecikmeli olduğunu görürüz. Geçen yıllar bu zamanlarda meydanları fındık toplamak için kilometrelerce uzaklıktaki evlerinden kopup gelen insanlar doldururdu.
Bu gecikmede ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntının rolü büyük biraz da havaların mevsim normallerinin bunaltıcı sıcakların etkisi var.
İnsanlarımızın yüzlerine baktığımızda bir netlik göremiyoruz. Özellikle köy kahvelerinde fırtına öncesi sessizlik hakim.Başlangıçta dallar fındık doluydu ancak uzun süren kuraklığın etkisi ile fındık döküldü ve randıman düştü. Fındık rekoltesi çok ve randımanı düşecek gibi. Pek çok çiftçimiz geçen yılki hasadının hayalini kuruyor. Bir kısmı da mahsulden vazgeçti dallara zarar gelmesinden endişe ediyor.
Tüm bunlar bölge halkı için neyi ifade ediyor ? Genel manada halkımızın ana geçim kaynaklarından biri olan tarım, tarım çeşidi olarak da fındıktır. Bir kısım insanımız fındığın bu yıl fiyatının yüksek olacağı görüşünde idi ancak açıklanan fiyat üreticileri tatmin edecek nitelikte değil. Bir kısmı ise olmayan fındığın fiyatı yüksek olsa ne olur, bu bölgede fındık yok görüşünde.
Bundan 20 yıl önce köy kahvelerine gidip banka kredisi alan var mı diye sorduğumuzda, aldığımız cevap olumsuz olurdu. Genelde insanlarımız faize özellikle dini duyguları açısından karşı gelirdi.
Şu sıralar köy kahvelerine baktığımızda her köyden geçmişle kıyaslanmayacak ölçüde insanın bankaya bulaştığını görmekteyiz. Çoğu da bir bankaya olan borcunu, başka bir bankadan kredi alarak karşılamaya çalışmakta.Artan faiz miktarı da insanlarımızın durumunu daha da içinden çıkarılmaz hale getirilmekte.
Çiftçilerimiz bu güne bir yılda gelmedi. Her geçen gün çiftçilerimiz kan kaybetti. Bugünle 2005 yılını mukayese ettiğimizde karşımıza şu manzara çıkar. 2005 yılında bir kilo fındık satan köylümüz yaklaşık beş litre mazot almaktaydı. Bugün ise ortalama bir kilo fındık en fazla iki buçuk üç litre mazot alabilmektedir. Fındığın alım gücünü diğer tarım ürünleri mesela zeytinle karşılaştırdığımızda makasın fındık aleyhine açıldığını görmekteyiz.
Gübreye baktığımızda daha da vahimi gübre lazım olduğu zaman fiyatı birden artmakta gübre sezonu geçtikten sonra bir miktar düşmektedir. Bu git gelin sebebi de izahtan mahrumdur.
Dünya piyasasında önceleri sanayi pirim yapmaktaydı. Piyasaların sanayi ürünlerine doyması ve otomasyonun gelişmesi sanayiye değer kaybettirdi. Önceleri ülkelerimize, tarım ülkesi olma rolü veren kendilerini dünyanın efendisi sayan ülkeler, tarımın her geçen gün değer ve önem kazanmasıyla tarımı da elimizden alma politikası izlemeye başladılar.
Bunun en büyük göstergesi her tarafı yayla ve ovalarla dolu olan ülkemizin yaşadığı et sıkıntısı. Tarımda da içine düştüğümüz trajik komik durum. Kendi topraklarımız boş dururken mısırın, buğdayın ithal edilmesi kendi ovalarımıza kota koyarken, şekerin dışarıdan alınması.
Tüm bunları değerlendirdiğimizde bölgemizi zor bir dönemin beklediği aşikardır.
Hayırlı harmanlar temennisiyle köylümüze hasadın bereketli olsun derken, sadece köylümüzü değil olumsuz hava şartlarının etkisiyle rekoltenin ve kalitenin düşük olması ,rekoltenin düşük olması, fındık fiyat politikasındaki tutarsızlık sonucu tüm halkımızı zor bir dönemin beklediğini belirtmek isterim.