Recep Özdemir, “Müslüman için hem bu dünya hem de öbür dünya”
Müslüman için hem bu dünya hem de öbür dünya
Bir dilenci kendisini acındırarak “Fakire bir sadaka” diye bağırmaktadır.
Yoldan geçen Yahudi asıllı bir şahıs dilencinin avucuna yüklüce bir sadaka bırakıverir.
Aynı Yahudi biraz ileride dilenmekte olan başka bir şahsa yaklaştığında, birden dilencinin elinden tutup ayağa kaldırır, onu azarlayarak gönderir. Bu duruma tanık olan biri, bu durumun sebebini sorduğunda Yahudi “Önceki Müslüman’dı. Onu almaya alıştıracaksın. Sonraki ise Yahudi idi. Onunda çalışmasını sağlayacaksın” Cevabını verir.
Bu anekdot yıllarca anlatıla gelir. Acaba bir gerçekliği var mıdır? Uygulama sahası bulmuş olabilir mi?
Dilerseniz bunu görmek için tarihte bir seyre çıkalım.
Peygamberimizin sağlığı ve ardından gelen asrı- saadet dönemine bakalım.
Cahiliye toplumundan bir medeniyet ortaya çıktı.
Peygamberimizin bir Müslümanla gayri Müslim ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel veya savaş ilişkisi içerisine girerse “Müslüman daima üste olmalı” hayat düsturu kabul eden insanlar, buna nail olabilmek için tüm çabalarını ortaya koymuşlardır.
Dört halife döneminde sınırlar Mısır’a, Filistin’e, Emeviler Döneminde ise Atlas Okyanusundan Orta Asya içlerine kadar ulaştı.
Osmanlı dönemine baktığımızda Kuzey Afrika, Kafkasya, Batı Avrupa’ya kadar hakimiyet alanı genişledi.
2.Mehmet İstanbul kuşatmasında o zamana göre devrim sayılabilecek şahi adı verilen topları kullandı. Aşılmaz denilen surları aşarak, kuşatmayı neticelendirdi ve Fatih unvanını aldı.
Aynı şekilde Yavuz Sultan Selim Çaldıran da dünya askerlik tarihinde tüfek kullandı. Kısaca Osmanlı döneminin en ileri bilimsel gelişmelerini gerçekleştirdi ve bunu pratik hayata döktü.
Ardından duraklama ve gerileme dönemleri geldi.
Batı dünyası skolastik dönemi karanlık dehlizlerinden yavaş yavaş çıkarken, bizde tam tersi bilimden, fenden uzaklaşmaya başladı.
Din, dinsel motifler daima insanların, toplumların yaşantısından tüm faaliyetlerin yönlendirilmesi ve şekillenmesinde başrol oynar.
Skolastik dönemden çıkan batı, Hristiyan dünyasında da yeni dinsel figürler belirmeye başlamıştır. St.Thomas’ın yaşantısı, ekonomik faaliyetleri ile ticaretin önünü açmıştır.
Calvin ise Protestan Ahlakı ve kapitalizmin ruhu adlı eseri ile yeni bir üretim biçimini nihayetinde emperyalizmi doğurmuştur.
Başlangıçta sosyal motiflerle dolu olan Müslümanlık giderek dünyadan elini eteğini çekmeye başlamıştır. Hz. Ömer’in mescitte sürekli namaz kılanları kılıcını çekerek “Gidin rızkınızı arayın” anlayışı tamamen terk edilmiştir.
İslam dünyasında yeni bir anlayış hakim kılınmaya çalışılmıştır. “Allah bu dünyayı Hristiyanlar, öbür dünyayı Müslümanlar için yaratmıştır.” Batıl inancı şehir efsanesi haline gelmiştir.
Cenazelerimize bakarak aksini iddia eden varmış gibi, “bakın garibin bu dünyadan öbür tarafa götürdüğü bir şey var mı?” demeye başladık.
Oysa Müslümanların düştükleri bu durumdan kurtulmaları için çok çalışmakları ve güçlü olmaları gerekir.
Yazımıza, peygamberimizin bir hadisi şerifi ile son vermek isterim. “ Sokaktan bir kalabalık geçiyor ise, bu kalabalık içinde en güçlü, en temiz, en çalışkanı, en zengin ve en bilgili vb. olan Müslüman olmalı” diye buyurmuştur.