Köşe Yazıları

Kenan Tiryaki, “Gidişatın sonu”

Gidişatın sonu

Değerli okuyucular çok çok ilginç bir o kadar da üzücü dönemden geçiyoruz futbol ailesi olarak. Şimdi sizlere herkesin anlayacağı ama işine gelmediği için nokta kadar bile anlamaya çalışmayacağı bir olaydan bahsedeceğim. Belki insanlık adına ve spor ahlakı adına herkes bir ders çıkarır diye düşünüyorum. Ders çıkardıktan sonra da şöyle başımızı iki elimizin arasına alıp düşünelim. Sonra olayın geçtiği ülke insanları ile kendi ülke insanımızı şöyle bir kıyaslayalım. Gelin hep birlikte bir empati yapalım. Neyi ne ile kıyaslayalım hoca derseniz, yazıyı sonuna kadar okumanızı öneriyorum. Ben diyorum ki, kıyaslama yapması gereken kesim elbette ki tribünlerdeki ve TV başındaki futbol takımı taraftarları. Ülkemizde zaman zaman basketbol maçlarında da istenmeyen üzücü olaylar yaşanıyor ama futbolda nerede ise her hafta bir üzücü, daha doğrusu bir kaç üzücü tablo ile karşı karşıya kalıyoruz. Geçtiğimiz hafta Trabzonspor – İstanbulspor maçının yetmiş beşinci dakikasında, İstanbulspor Kulüp Başkanı, beğenmediği bir hakem kararı yüzünden takımını sahadan çekiyor. Ve “Her türlü cezaya razıyız” diye de sanki çok güzel iş başarmış gibi açıklamalar yapıyor. Yetmiyor diyor ki; “Maçtan önce söz verdiğim primlerini ödeyeceğim.” Yine Bursa’da oynanan bir ikinci lig müsabakasında saha karışıyor ve savaş meydanına dönüyor bir anda futbol sahası. Saldıran saldırana, vuran vurana tabi. Mübarek maç futbol değil sanki karate maçı. Yine Şırnak’ta bir süper amatör müsabakasında futbolcular hakeme saldırıp burnunu kırıyorlar. Yani olaysız bir tek haftamız geçmiyor. Şimdi bir haftada bizdeki olan bitene baktık. Bir de diğer ülkelerde durum ne oldu geçtiğimiz haftalarda ona bir göz atalım. Ülke Belçika. Olayın geçtiği yer: Bir Eleme maçı Mechelen – Genk karşılaşması. (Amatör küme falan değil, bizim süper lig dediğimiz ligle eş değer yani.)

Hakem sakatlanıyor dördüncü hakem yerine geçiyor oda sakatlanıyor ve tabi kıdemli yardımcı hakem hakemlik görevini devralıyor ama bir yardımcı hakem yok ortalıkta. Hakemlik pozisyonuna geçtiği için yardımcılık yeri haliyle boş kalıyor. İşte tam da o anda sağduyu devreye giriyor ve sahada federasyon temsilcisi anons yaptırıyor. Hakemlikten anlayan var mı diye. 40 Yaşındaki Mechelen taraftarı Luc Bosman ben bu işten anlarım deyip bayrağı eline alıyor. Ve elinden geldiğince maçta yardımcı hakemlik görevini yapıyor. İtiraz eden: Yok. Maçtan sonra avaz avaz bağıran: Yok. Sahaya girip hakem döven yok.  hakemin kararını beğenmedi diye takımını sahadan çeken başkan yok. Hakemi ve seyirciden yaptıkları yardımcı hakemi suçlayan TV yorumcuları yok. Rakip takım Genk’in Teknik Direktörü Albert Stuvivenberg şunları söylüyor; Rakip takım seyircisi olmasına rağmen onun iyi bir işi yaptığını düşünüyorum. Gelelim şimdi bu olayın Türkiye’de yaşandığını düşünelim. Biz bu ülkede Dünya Kupası yönetmiş hakemleri bile kendi takımımız aleyhine yanlış bir düdük çalsa…

Adamı linç ederiz. Ne anne ve babası belli olmayan, bir ilişkiden doğan çocuk lakabı kalır, ne de cinsel tercihleri (geçen haftaki yazımda hakemlerin bu ülkede soyadlarının ne olduğunu yazmıştım) Her şeye, her olaya kendi bakış acısından bakan bir toplumuz. Bize göre yanlış olan ne varsa başkalarının doğrusu, bize göre doğru olan ne varsa bir başkasının yanlışı. Buna rağmen kendimizi haklı çıkarmak için avazımız çıktığı kadar bağırız, çok bağıran sesi çok çıkan çok haklı sandığımız için. Kimsenin kimseye güveni olmadığı bir toplum haline dönüştürüldük, yurt dışında ne kadar ülke varsa, onlar başta olmak üzere, içeride bizim gibi düşünmeyen herkes bizim baş düşmanımız ve bizi çekemiyorlar… Öyle bir ülke olduk ki; doğruların anlamını yitirdiği, başarı için her şeyin mubah sayıldığı bir toplumuz bir toplum haline büründük. Kendimiz Müslümanız. Karşımızdaki kim varsa halk tabiri ile onlar “gavur” ve gavur oldukları içinde müslümanları sevmiyorlar…

Biz yine iyi niyetle yazıyoruz “Yapmayın etmeyin, ülkenin imajını zedelemeyin diye ama ülkenin imajı, görünümü zedelenecekmiş kimin umurunda. Amannn sendeeee, koy sepete, sahaya ineriz, hakemi döveriz! Her olayda haklı kim? diye sorsalar önce şunu sorarız; hangi taraftan bu? Bizden ise haklıdır. Karşı taraftansa, kesin haksızdır. Yapan bizden ise… Her türlü hırsızlık, her türlü yolsuzluk, her türlü adaletsizlik mübahtır.Yanar döneriz’dir. Bir gün önce omuzlara aldığımızı ertesi sabah çöpe atarız. Bir gün önce vurun kahpeye dediğimizi, ertesi sabah kurtarıcı ilan ederiz. Bu yüzden mendil kadarcık ülkeler mutlu ve huzurlu yaşarken, bizde ise her Allah’ın günü kavga, gürültü,  şiddet, yaşam kaygısı… Huzursuzluk rutin realitemiz. Adamlar cennette yaşarken, biz cennete gitmek için, ağzımızdan Allah ismi düşmeksizin, her türlü sahtekârlığı, hırsızlığı, üçkâğıtçılığı, dolandırıcılığı yaparak cehenneme çevirdiğimiz bu topraklarda, cennet dilenciliği yaparız. Ve bu yüzden ülkemizdeki “din tacirleri” yerden biter gibi çoğalmakta ve cenneti pazarlamaktalar. Bütün her şeyi yeriz ve her fırsatta “Allah’ım ne olursun bizi cennete gönder” diye de ikiyüzlü değil kırk yüzlü davranarak yüce Tanrıyı kandırdığımızı sanırız. Bu kafayla gittiğimiz sürece, sorgu gününde görevliler diyecekler ki; Beyler, tek sıra olup yürüyün. Anca gidersiniz. Ama nereye, hangi tarafa?Kimilerine göre öteki dünyada gidilecek yer meçhul. Bana göre adres belli meçhul değil valla. Çok kafa yormayın cevabını herkes biliyor bence…

Sağlık ve esenlikler diliyorum.