Köşe Yazıları

30 gün ayrılıktan sonra Karasu’ya bakış

 

Anarşi ve terörün en yoğun yaşandığı, fakat daha rahat ve daha neşeli hayatların yaşandığı 1970’li yıllarını yaşadığım İstanbul, geçen ay, bir taraftan, gündüzleri, lodosun verdiği sarhoşluk, diğer tarafta ise gecelerinin de buz kestiği, trafik karmaşası yanı sıra, her gittiğim yerde, Suriyeli, Afgan uyruklularının yoğunlukta olduğu, sıkıntılı, acılı ve çok da yorucu 30 günlük ayrılıktan sonra, büyük bir ruh yorgunluğuyla, 70 yıl havasını soluduğum, toprağını çiğnediğim canım memleketim “Sevdalım Karasu”ya ulaşabilmiştim…

***

30 günlük zor geçen günlerimden sonra, Karasu Atatürk Bulvarı’nda, şöyle gönül rahatlığıyla, ruh yorgunluğunu atayım derken bir de baktım, İstanbul’daki karmaşa buraya taşınmış…

***

Ne tanıdık bir Allah’ın kulu, ne de gönül rahatlığıyla dostlarla keyifle çay demlendiğimiz anlar ve dostluklar kalmış…

Ortalık, gözleri fıldır fıldır dönen, kem gözlerle etrafı kolaçan eden, fırsatçı, bir bebek arabasına dört çocuğu yerleştirmiş peçeli, kara çarşaflı kadınlar ve caddede öbek öbek toplanmış muhabbet eden Suriyelilerle karmakarışık  bir topluma dönüşmüş…

Ben de, (Kızılderili durumuna düştüğüm) Karasu’da dolaştığımı zannediyordum…

***

Bir kaç turlamaya rağmen, maalesef, yine ne bir tanıdık, ne de Allah’ın selamını verecek bir dost bulabildim…

***

Yorulan ruh yorgunluğum, her zaman kucağında yaşarken mutlu olduğum “Sevdalım Karasu”, artık beni de kucağından atmış, üvey evlat muamelesi yapıyor hissine kapılmıştım…

***

1980 yılından sonra, Karasu’yu yönetenler, gelişmeyi, büyümeyi ve zenginleşmeyi “Özal Vahşi liberalizmi” tesiri altında kalarak yozlaştırırken, 2000’li yıllardan sonra da, kapkaç ve talana yol veren, 20 yıllık AKEPE zihniyetiyle, ovalar, göller, tarım alanları, betonlaştırılarak, köyler mahallelere dönüştürürken, işte sonuç, İstanbul’da yaşanan karmaşa Karasu’ya taşınmış oldu…

***

2 katlı meyve bahçeli evlerimizde, huzurla mutlulukla kapılarımızda arabalarımız olmasa da, dostlarla, komşularla sürdürdüğümüz yaşam, yerini, (denetimsiz hesapsız kat karşılığı iş yapan müteahhitlerin) istedikleri ve tamamen kar anlayışıyla çarpık bir betonlaşmaya bırakmış.

***

Bu çarpık yapılaşma, zihniyetlere de bulaşmış, bu gün, benim de, meyve bahçeli evimi vermek zorunda kaldığım apartman dairemin penceresinden, karşımdaki 70 yıllık dostlarımın beton yığını evlerine bakıyorum da, gördüğüm üç eski, birbirini seven koklayan, hal hatır soran dostlar, ne birbirleriyle görüşüyor, ne de konuşuyorlar…

***

Karşımdaki apartmanlara bakıyorum, alt kattaki, evin evlenmiş kızı, üst kattaki abisi ve eşiyle görüşmüyor…

Yandaki apartmana bakıyorum eşi vefat etmiş evin gelini, alt kattaki (merhum) eşinin abisi ve eltisiyle bırakın konuşmayı kanlı-bıçaklı denebilecek kadar düşmanlık var…

***

Birden bu ailelerin 2 katlı evlerde yaşarken hiçbir dargınlık yaşamadıklarını dargınlığın hal hatır sormamanın çok ayıp olduğu yıllar aklıma geliyor da ne büyük zenginliklerimizi kaybetmişiz hesapsız kitapsız yöneticiler sebebiyle…

***

En güzel komşuluk dostluk yıllarımı yaşadığım 70 yıllık mahallemin artık bana yabancılaştığını görerek hemen şehir merkezine on kilometre uzaklıktaki köy evime kaçıyorum…

***

Bir de köy evimdeki pencereden karşı komşulara bakayım dediğimde tam karşımdaki komşu

“Neredesiniz, sizleri ışığınızı özledik” sıcaklığıyla karşılarken biraz garip olduğumu gören öbür komşu bir kavanoz yayla balı gönderiyor diğer yan komşum ise sabah kahvaltısında gurbetten gelen çocuğuna illa mıhlama yedirecek anneye mısır unu gönderiyor evde şu an yemeğiniz olmaz diye bir tencere kara lahana veriyordu…

***

İşte dostlar Karasu’daki evimin penceresinden ve köy evimdeki pencereden yaşam kesitleri…

***

Kusura bakmayın ama (içine ettiğiniz) Karasu sizin olsun ben iki katlı gübre kokan bahçelerinde büyük mutluluk duyacağım (Her ne kadar AKEPE mahalle yapsa da bana göre köy olan evime gidiyor “Elveda Karasu” ve eski özlem duyduğum yaşanmışlıklar diyorum…