Köşe Yazıları

Yolun sonu

 

Geçtiğimiz Pazar günü yaklaşık 2 bin civarında esnafın temsilciliği Esnaf Odası seçimi vardı Karasu’da…

***

Bir tarafta, 28 yıldan bu yana o makamda olan ve kişiliğiyle halkının ve esnafın takdirini, kazanmış (Fırıncı) İlyas Balcı, diğer tarafta ise iki seçimdir “Ben daha iyi yönetirim” iddiasında olan ve heyecanını hiç kaybetmeyen (Fotoğrafçı) Cihan Emre ile MHP ağırlıklı desteğiyle sahneye çıkan (Saatçi) Hüseyin Can vardı…

***

İlyas Balcı, (benimle dünya görüşü olarak yüz seksen derece aykırı olsa da) samimi ve candan arkadaşım, dostumdu…

***

Cihan Emre ise, bir iki ay öncesinde yaptığı çalışmalar ile ben gibi Karasu halkının gönlünü fethederek “Karasu’nun Savaş Ay’ı” başlığıyla takdir yazısını hak eden bir kardeşimdi…

***

Hüseyin Can da, yıllardır iğne ile kuyu kazarcasına, işinde gücünde dürüstlüğü ve adamlığıyla, çevresinde saygı uyandırmış bir arkadaşımdı…

***

Seçim öncesi Esnaf Odasında ziyaret ettiğim dostum İlyas Balcı’ya; “seninle ilgili bir yazı yazmak istiyorum ama yanlış anlaşılır gerekçesiyle seçim sonrasına saklıyordum yazımı” diyordum…

***

Kırmadan, dökmeden defalarca “Artık aday olma… İlk seçildiğin 40 yaşlarındaki seni bu makama layık görenlerden kimse kalmadığı gibi yeni nesil esnafın değerleriyle senin değerlerin artık uyuşmuyor. Karasu’da bir duayen olarak seviliyorsun ama bir gerçek var ki 70’li yaşlara geldiğin bu günlerde artık eskidin yoruldun” dememe rağmen  “ARTIK BU SON” diyerek içindeki duygusallığı yenemiyordu…

***

Seviliyor ve takdir ediliyor olmasına rağmen bir tarafta “asrın belası Korona” ve “Elektrik, akaryakıt zamlarıyla” ülkeyi artık yönetememe noktasına getiren AKEPE iktidarına yakınlığın sebebiyle, kızgın esnafın ah bir sandık gelse de bunlara haddini bildirsem dediği bir döneme rastladı senin seçim dönemin diyor işinin çok zor olduğunu söylememe rağmen beni dinlemiyordu…

***

İkna edebilmek için, geçmişten örnek olarak veriyor ve diyordum ki; Halk DSP’li Ecevit’i yıllar sonra bir kez daha Karaoğlan diyerek bağrına basıp yüzde 30’lara yakın oyla Başbakan yaptıktan sonra, Cumhurbaşkanı ile arasındaki anlaşmazlığı kriz olarak ülkesine yaşattığı kaos ve artık yaşlandığı zorla yürüyebildiği halde makamını genç birisine bırakmadığı için, hemen en yakın seçimde yüzde 2 ile tarihin derinliklerine göndermişti dediğim ve senin de akıbetinin böyle olacağı korkusunu yaşıyorum dememe rağmen bir türlü beni duymuyor anlamıyordu…

***

Daha çarpıcı olsun diye, 1999 yılında Belediye Başkan Adaylığım sürecinde yaşadığım çarpıcı bir anekdotu da kendisine anlatıyor ve diyordum ki; (Ziyadesiyle muhafazakar) Kuzuluk Mahallesi’nde, gençlere yönelik, Kocaeli Üniversitesi Rektörü ve Maltepe Askeri Lisesi komutanı Karasu’nun medarı iftiharı (merhum) Orgeneral İsmail Koçmar’dan aldığım sözler ile “Karasu’da kurulacak İngilizce Dil Laboratuarı” ile İngilizce bilmeyen genç kalmayacak gibi projelerimi hararetle anlattıktan sonra, toplantı yerinden ayrılırken, bir gence yaklaşarak; “Delikanlı nerede okuyorsun” soruma, Liseyi bitirdim ve boştayım” deyince, bak delikanlı, sana bedava İngilizce öğretecek en son sistemli laboratuar kuruyor ve sen burada takribi bir yıllık kurstan sonra yapacağım anlaşmalar neticesinde İngiltere’de ya da Malta gibi ülkelerde de, yerinde İngilizceyi geliştirdiğin vakit kendini kurtaracaksın”, dedikten sonra oyunu bana vereceksin değil mi”, dedikten sonra, bana, “sana oy vermem” diyor…

***

Bak sana daha başka imkanlar da sunacağım dememe rağmen, sana oy vermem diye ısrar edince sordum neden delikanlı neden diye zorluyordum kendisini…

***

Ve bana verdiği cevap, Sen CHP’nin adayısın… Olayım ne var bunda deyince, Senin partin “din düşmanı” bir parti cevabını veriyordu… Peki, sen beni tanıyor musun? “Hayır tanımıyorum” diyor… P”eki, farz et ki, ben sabah namazında sıcak yatağından kalkıp camiye sabah namazını kılmaya giden birisiyim belki, sen nereden göreceksin beni” diyorum… Bana; “Sen öyle olsan CHP’den aday olmazsın” diyor ve oy vermem ısrarını sürdürüyordu…

***

(Partili arkadaşların, bırak şunu, hadi başka yerde de konuşmamız var demelerine rağmen, bu gence takılmıştım.) Dayanamadım en sonunda, “Peki” dedim “Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed CHP’den aday olsaydı, yine de mi vermezdin” diyerek, biraz da, uç bir misal vererek zorladım delikanlıyı…

***

Delikanlı gene vermem deyince teşekkür edip (büyük bir ders alarak) ayrıldım o gencin yanından… Ve her defasında parti toplantılarında partinin dinimize bakışı ile yeni/yeniden bir anlayış geliştirmesi gerektiğini anlattım da anlatım…

(Bu gün Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş’ın Kılıçdaroğlu’ndan daha fazla Cumhurbaşkanlığı adaylığında istenmesi bu söylediklerimle örtüşüyor)

***

Artık, yolun sonuna gelen Ecevit efsanesinin, nasıl da hüzünle sonlandığını, CHP’nin “Din Düşmanı” imajını silememesi sebebiyle muhafazakar toplum tarafından karşısındakiler ne kadar da hırsızlığa yolsuzluğa bulaşmışsa da tercih edilmediği Türkiye gerçeğini Kuzuluk anekdotu ile anlatmama rağmen İlyas dostum vazgeçmedi…

***

Kendin gibi seni seven dostlarını da çok üzeceksin çık adayların kollarını kaldır onlar da seni “Gönüllerin Başkanı, Onursal Başkan” olarak kucaklasalar daha iyi olmaz mı ısrarlarıma rağmen beni duymuyor anlamıyordu…

***

Ve maalesef seçimi kaybediyor, genç, inançlı, heyecanlı Cihan Emre seçimi kazanıyordu Pazar günü…

***

Böylece, “Her yolun başı olduğu gibi sonu da vardır” gerçeğini yaşayarak görmüştü…

Bundan sonra eğer Cihan Emre’ye devri, odaya gelip de, bir ağabey, bir büyük, bir ahi olarak devrederse Efsane Başkan olarak gönüllerde yaşar…

***

Yoksa sevenlerini de üzer demokratik seçimle kazanan gençleri de…