Yıkılmadık, ayaktayız

Yıkılmadık, ayaktayız
Devletin güvencesi Anayasaya koymuş ve demişsin ki ; “Ey Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve ilgili bakanlarla birlikte kurulmuş olan Milli Güvenlik Kuruluna senin de katılma, fikrini beyan etme hakkın var.” Sen de, tıpkı, devletin diğer kurumları gibi, demokratik, laik Türkiye Cumhuriyeti’nin güvenliği, ilelebet yaşaması ve yaşatılması için yapılacak her toplantıda görüş belirtebilirsin.
***
Anayasa’dan aldığı güçle, TSK’nin kuvvet komutanları da, ellerinde dosyalarla, Milli Güvenlik Kuruluna geliyor ve milli güvenlikle görüşlerini yazılı olarak veriyorlardı.
***
Kurulda, Cumhurbaşkanı var. Başbakan var. Milli Savunma ve diğer ilgili bakanlıklar var. Devlet ve hükümet orada kısaca. Bu önerileri hükümet isterse kabul eder, isterse reddederdi. Devlet çarkı böyle dönüyordu.
***
Nitekim, 28 Şubat 1997 tarihinde, Milli Güvenlik Kuruluna, yine TSK tarafından görüş bildirilmiş, “İrtica” tehlikesinin boyutları, daha 15 Temmuz 2016 tarihindeki “kanlı fetö” hareketi olmadan uyarılmıştı.
***
İşte, o uyarıyı yaparak, emekliye ayrılan, artık, ellerinde hiçbir güç bulunmayan, yaşları 74 ila 90 arasındaki 14 General ( Şu anda 9 tanesi) (sözde Hipokrat yemini etmiş) Adli Tıp Kurumu doktor raporlarına göre; “Cezaevlerinde kalmalarında bir sakınca yoktur ve hukuksal başvurularını yaptıkları Anayasa Mahkemesinden de bir karar çıkmaması sebebiyle tutsak halde cezaevlerinde tutulurken” ; 22 Eylül 1909’da, Selanik’te toplanan, İttihat ve Terakki’nin kongresine, Bingazi delegesi olarak katılan Mustafa Kemal’in; İttihat ve Terakki ile, boğazına kadar politikaya bulaşmış askeri güçler için, “Ya Politika Ya Ordu” diyen, Cumhuriyet kurulduktan, saltanat ve halifelik kaldırıldıktan sonra da, milletvekilliğinden istifa edip, orduda, kalan Fevzi Çakmak, Fahrettin Altay gibi arkadaşlarına karşılık, Kazım Karabekir, Ali Fuat Cebesoy gibi parti kuran arkadaşları aklıma geliyor da; Acaba diyorum Sakarya’da, Tank Palet fabrikasında, konuşma yapan “Partili Cumhurbaşkanının”, ana muhalefet partisi ve onun lideri aleyhinde konuşurken, alkış tutan, o Genelkurmay Başkanı, Kara ve Hava Kuvvetleri komutanları askerin siyasetten uzak durmasını söyleyen Cumhuriyetin kurucu babasını artık dinlemiyorlar da, “Siz Erdoğan’ın değil Türkiye Cumhuriyetinin komutanlarısınız, siz bir siyasi partinin mensupları değilsiniz” diyen ana muhalefet partisi liderinin sözlerinin haklı sitemlerine muhatap oluyorlarsa.
***
Dedesi, Kuvayi Milliyeci, ağabeyi (alnının akıyla) E.Albay, ve yeğeni (şerefiyle onuruyla) E. General olarak, bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için, hizmet etmiş bir ailenin, teğmen rütbesine çıkıncaya kadar yedek subaylık yapmış, liseli yıllarında, birlikte yaşadığı askerler ve onların ailelerinden “Adam Olmak” “İnsan Olmak” “Çağdaş Olmak” gibi üstün değerleri öğrenip, yaşam felsefesi haline getiren bu satırların yazarı olarak, hep düşünmüşümdür. Acaba, (bugün, ülkeyi yöneten iradenin sırf eşlerimiz askeri hastaneye türbanlı alınmadı, kızlarımız da üniversiteye türbanlı olarak devam edemedikleri için, içlerinde biriken kin ve intikam duygularını tatmin etmek için) görevde bulunup bir siyasetçiyi başka bir siyasetçiyi kötülerken alkış tutan generallerin, kendilerine komutanlık yapmış amirlerinin haksız yere cezaevlerine konmalarına ilişkin, o, yanlarından hiç ayrılmayan, MSB Hulusi Akar Beyefendiye söyleyip, “Artık, bu Silahlı Kuvvetlerin, Türkiye’nin ayıbıdır. Bu işe hukuksal bir çözüm bulun” diyememelerini artık anlayabiliyorum.
***
Artık, Mustafa Kemal’in ; “Ordu Politikaya girmemeli, zira, Ordu Milli olmalıdır, tüm Ulusun Ordusu Olmalıdır” düsturunun, silinmek istendiğini görüyor, bu ülkenin bölünmez bütünlüğü için dağlarda çarpışan, günlerce ailelerini göremeyen tutsak paşaların cezaevinde tutulmalarını. Bütün bu olumsuzluklara rağmen paşalar ve aileleri, hiç kimseye yalvarıp aman dilemediklerini anlıyor, onlarla birlikte, rütbeleri sökülse de, maaşları kesilse, hatta elleriyle kurdukları orduevlerine alınmasalar da, Cumhuriyet Devrimlerinin yılmaz bekçileri olarak; “Yıkılmadık, ayaktayız!”