Terbiyesizlik
Soğuğun, insan yüzünü yaladığı Mart ayının 18’inci Cuma günü, Anafartalar ve Conkbayırı kahramanı, Cumhuriyetin kurucusu Çanakkale Destanı’nı yazan Mustafa Kemal Atatürk’ün, adı söylenerek şehitlerimize de bir dua okunur heyecanıyla da gitmişti, Cuma Namazını kılmak için camiye Karasu entelektüeli Mustafa…
***
Cuma Namazı sonrası telefon ederek; “Abi iş yerindeysen bir çayını içmeye geleceğim” diyerek benimle dertleşmek, konuşmak istiyordu…
***
Yüzünden düşen bin parçayla geldiği büromda, çay söylemeye vakit bırakmadan, hemen konuya giriyor; “belleğimde (görünmeyen düşman olarak yaşayan ve çok korktuğunu söylediği) “Korona belası” sebebiyle, soğuğa rağmen avluda beton üzerinde kılmıştım Allah’ın emri Cuma namazını” diyordu…
***
Zaten, o günkü sabah “Çalar saat” programında İsmail Küçükkaya’nın hazırladığı Çanakkale Destanı programını seyretmiş ve o gün kara toprağa düşen şehitlerle kazanılan zaferin unutulmaz kahramanı Mustafa Kemal Atatürk’ün, zafere giden yoldaki önemini duydukça, bir başka olduğunu söylüyor, Cuma Hutbesini bekliyordu, tıpkı geçmişte 29 Ekim, 30 Ağustos, 19 Mayıs, 23 Nisan bayramlarında Atatürk isminin anılmadığı Hutbelerde boynu bükük kırgın ayrıldığı camiden bu sefer mutlaka anılır umudunu içinde hissederek…
***
Zira kendisinin Atatürk’ün böyle günlerde, “Nahl suresi” ayet 90 diye “Adaletin” öne çıkarıldığı kutsal kelamın söylendiği yüce mekanda, Mehmet Akif’in dizelerindeki “Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez… Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” mısraları söyleniyorsa, Mustafa gibi Atatürk’e saygı duyanları incitecek günlerin geride kaldığı umudu yeşeriyordu dinlemeye başladığı hutbe gidişatında…
***
“Ama o ne ?” diyor Mustafa… “Ulus” yerine “Ümmet” vurgusunun üzerine basa basa yapıldığı Hutbe bitiyor, Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarının ismi anılmıyordu yine…
***
AKEPE ve bilhassa Diyanetin başına geçen “Ali Efendiyle” birlikte, Atatürk dini konulardan çıkarılarak, örtülü şekilde din düşmanı ilan edilmesini, Karasu entelektüeli Mustafa kınıyor, lanetliyor ve hatta bundan böyle de, benim nezdimde, yok hükmündedir artık diyanet diyordu…
***
Ne acıdır ki, diye devam ediyor ve diyor ki; Atatürk hem Çanakkale kahramanı olacak, hem Türkiye’yi ve Diyaneti kuracak, bütün bu fedakarlıkların sonucu ise Diyanetten dışlanacaktı…
***
“Olacak iş mi bu ağabey” diye başını öne eğen Mustafa’ya; ben de diyorum ki merak etme Mustafa…” Din ile Atatürk’ü çatıştırma hevesindeki hastalıklı bir psikoloji ürünü olan bu zihniyet” çok yakında, yüce Türk milletinin kutsal iradesiyle tarih çöplüğünde yerini alacak…
***
Kirletilmeye çalışılan dini hassasiyetlerimiz, gerçek Müslümanların ellerinde, yine yücelecek, yıllık faaliyet raporlarında, 29 Ekim, 19 Mayıs, 30 Ağustos ve 23 Nisan gibi bizi biz yapan milli günlerimiz göz ardı edilerek sadece “Sarıkamış Şehitlerini Anma ve 15 Temmuz Demokrasi Milli Birlik Günü gibi etkinlikleri milli gün olarak kullanılacak” kararını veren (Lüks araç tutkunu) Diyanet Başkanı Ali Erbaş gibiler tarihin tozlu
sayfalarında unutulacaktır…
***
Son söz olarak ben de diyorum ki; unutulmamalıdır ki dostum Mustafa; 1914’te başlayan 1.Dünya Savaşı sırasında Sofya Ataşeliği gibi rahat ve “kebap yapılacak” bir görevden Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya cephede aktif bir görev talebinde bulunmasına rağmen, kıskançlık sebebiyle onun yeteneklerini göstermesine mani olmaya çalışmak istemesine rağmen, daha kurulmamış 19.Tümen Komutanlığını vermek zorunda kalmaları ile 19.Tümen ve Maydos(Eceabat) Komutanlığı’na gelmesi ve Çanakkale Destanının yazılmasıyla, Türkiye Cumhuriyeti’nin tohumlarını atan Mustafa Kemal Atatürk’ü 18 Mart Cuma Günü hutbede anmama terbiyesizliğini yapanlar, bu yaptıklarının utancıyla yaşayacaklardır…