Köşe Yazıları

Stres ve tevekkül

Stres ve tevekkül

 

Kâinatın en üstün varlığı olarak yaratılan insan, durmadan dinlenmeden koşup giden bir ebediyet yolcusudur. Dönülmesi mümkün olmayan bu zorlu yolculukta başarılar ve sevinçler yaşadığı kadar bir takım sıkıntılar ve üzüntüler de yaşayacaktır.

Yüce Rabbimiz Kur’an’ı Kerim’de, “Biz insanı (yüz yüze geleceği nice) zorluklar içinde yarattık. İşte biz, insan hayatında iç ve dış ortamlardan kaynaklanan sevindirici ve üzücü, faydalı ve zararlı, zorluk ve kolaylıklar içerisindeki değişikliklere stres diyoruz.

Teknolojinin geliştiği, bilgi ve zenginliğin arttığı, modern hayatın yaşam standartlarını yükselttiği bu çağdaş dünyada insanlar yalnızlığa terk ediliyorsa, aile kurumu ciddi yaralar alıyorsa, komşuluk ilişkileri oldukça zayıflıyorsa, insanlar birbirine yabancılaşıyor ve uzaklaşıyorsa, Sanayileşme ve metropol kentler insanları ayrışmaya, yalnızlığa ve fakirliğe itiyorsa, aşırı mal hırsı anlayışıyla insan bir tüketim yarışı içinde taşıyamayacağı yükü yüklenerek hayatı borç batağı içinde devam ettirmek zorunda kalıyorsa, Stres ve depresyon hemen yanı başında demektir.

Bunlara ilaveten insan ruhunu zenginleştiren, ona gönül huzuru veren, maneviyat ikliminden uzaklaşma ve hayatı anlamlı kılan yüce değerlerin unutulması da eklenince stres ve depresyon kaçınılmaz olacaktır.

Yüce Rabbimiz Kur’an-ı Kerim’de, “İnsanlar imtihandan geçirilmeden, sadece iman ettik demekle başıboş bırakılacaklarını mı sandılar? Beyanıyla bu dünya hayatında karşılaştığımız çile ve sıkıntıların yüce Rabbimiz tarafından bizlere lütfedilmiş birer imtihan vesilesi olduğu hatırlatılmıştır.

Yüce Rabbimizin “Ey Muhammed! Bir kere karar verip azmettin mi artık Allah’a tevekkül et. O’na dayanıp güven. Şüphesiz Allah tevekkül edenleri sever.” emriyle mümin, çile ve sıkıntılarla karşılaştığında hiçbir şüphe ve ümitsizliğe düşmeden, hiçbir korkuya kapılmadan sabreder ve Allah’a tevekkül eder.

Yine mümin; Yunus Emre’nin deyimiyle: Hoştur bana senden gelen Ya hil’atü yahut kefen Ya gonca gül yahut diken Lütfun da hoş kahrın da hoş” diyerek, Cenab-ı Hakka tevekkülünü ve teslimiyetini gösterir.

Yüce Rabbimizin “Bana dua edin ki; duanızı kabul edeyim.” ilahi çağrısıyla mümin, ellerini Rabbine açar, O’na dua eder, O’na yalvarır, O’na tevekkül eder, böylece kendini güvende hisseder. Korku ve ümitsizliğe düştüğünde veya karşılaştığı zorluk ve sıkıntılar karşısında sabreder, Allah’a tevekkül ederek korkuyu yener ve ümidini tazeler.

Nefsin bitmek ve tükenmek bilmeyen arzularına kendini kaptırmaz ve asla yaratılış gayesini de unutmaz. Allah’ın rahmetinden ümidini kesmez. Hayatın zorlukları karşısında karamsarlığa strese ve bunalıma düşmez.

Sözlerimi Hz. Peygamberimizin (s.a.s.) şu duasıyla bitirmek istiyorum, “Allah’ım sana teslim oldum, sana inandım, sana yöneldim ve sana tevekkül ettim”