Seher ile Köroğlu
52 yıl önce bugün (03.01.1970) bir metreye yakın karın kapladığı yolu sağlık ocağı, ebesi, hemşiresi olmayan Kars ilinin Arpaçay İlçesinin Taşlı Ağıl Köyü’nde doğurmuştu Zeynep anası onu…
Evin reisi Paşa ise, 5’i kız, 2’si erkek bebelerinin iaşelerini karşılayabilmek için elinde keseri ile inşaatlarda ekmek parası için koşturuyordu gurbet ellerinde…
***
Köylülerinin, sığınacak güvenli bir liman olarak gördükleri Karasu, 7 çocuklu Paşa için son durak olmuştu…
***
Aile bireyleri, geldikleri Taşlı Ağıl Köyü’ne göre, biraz daha modern yaşayan Karasu’ya, ayak uydurabilmeleri için topyekun yaşam savaşında küçük yaşta olmalarına rağmen mücadeleye başlamışlardı…
***
Seher ile kızları, yaz sezonu sonrası fındık toplama, kışın da fındık fabrikalarında fındık ayıklama, erkeklerde babaları Paşa’nın izinde inşaatlarda mücadele ediyordu…
***
Köroğlu ise, 12 yaşında ilkokul sıralarındayken başladığı simit satışına, okulda kaybettiği zamanı, okul çıkışı gece yarılarına kadar çalışarak kapatıyordu…
Tabii ki, okul sağlıklı gitmiyor, ilkokul zar-zor bitiriliyordu.
***
Ama çetin yaşam savaşı onu bekliyordu artık… Sabah erkenden başlayan savaş, kahvelerin kapanacağı, gece saat 12’lere, 01’lere kadar devam ediyordu…
***
Aile bütçesine sağladığı bu katkı ile açıklar kapatılıyor, babası Paşa’nın da gözüne giriyordu…
***
Zeynep ile Paşa 1989 yılında 19 yaşında çiçeği burnundayken evlatları Köroğlu’nu, köylüsü Seher ile mükafat olarak evlendiriyor, Köroğlu’da ana kucağı baba ocağı sıcak yuvalarından uçuyorlardı artık…
***
Köroğlu için, Seher ile başlayan müşterek hayat yine zorluklarla sürerken Cüneyt, Yasemin ve Tuğba Nur’la, bu ocak şenleniyordu…
***
Sırt sırta verdiği Seher’le, 3 katlı bir ev yapıyor, geldikleri 2021 yılında dahi yolu, ebesi, sağlık ocağı olmayan köylerindeki (yokluk) yaşamına geri dönmemek için var gücüyle çocuklarını okutmaya gayret ediyorlardı…
***
Zira, kendileri yokluk sebebiyle ilkokul sonrası okuyamamışlardı… Nitekim, Cüneyt 4 yıllık Tarih bölümünü, Yasemin Uludağ Üniversitesi Uluslararasını bitirmişler, Tuğba Nur ise, İngilizce İktisat bölümünü okuyordu…
***
En büyük evlat, (Tarihçi) Cüneyt (ülke yöneticilerinin, şu an Tarih bilgisine ihtiyaç duymaması sebebiyle) simit fırınında imalat bölümünde, Yasemin ise, yine ülkeyi yönetenlerin, bilgisiz, deneyimsiz olmalarına rağmen, sırf yandaş oldukları için, yolsuzluk iddialarından aklanamayan Egemen Bağış, ya da Malezya’da Büyükelçi olarak görevlendirilen Merve Kavakçı gibi, Cumhuriyetle sorunu olan, sığ kişilerle temsil edilirken, Yasemin gibi genç ve idealist gençler, önlerindeki ufukların kapatılması sebebiyle okuduğu okulla ilgisi olmayan bir dalda, bir ilaç firmasında, pazarlamacı olarak mücadelesini sürdürüyordu…
***
Konya Akşehir’de, Ulaştırma olarak askerliğini tamamlayan Köroğlu, 44 yıldan beri sürdürdüğü başında tepsi ile bıkmadan usanmadan akşam 8-10’lara kadar sürdürdüğü bu simit satışını, simitlerin artık Simit Saraylarında satıldığı cazibesine kapılarak, ortak girdiği işyerinde zarar edince, hemen ayrılarak, yine başında 150-200 simidiyle kapı kapı dolaşarak devam ediyordu yaşam mücadelesine…
***
Karasu Atatürk Bulvarı’nda rastladığım Köroğlu’na; “Yorulmadın mı, artık emekliye ayır kendini” dediğimde; “Abi, ben bir daha (senin de gidip gördüğün) o yokluklar içerisinde kıvranan yolu yapılmamış köyüme geri dönmek istemiyorum…”
***
Zaten Seher de, çocuklarıyla, çevresinde gördüğü bu mütevazi hayata tutunmak için, arkasına dahi bakmıyor artık…
***
Gevrek, 2 tane simidini aldıktan sonra, “kaç para vereceğiz Köroğlu” deyince, “Abi 6 lira” diyor… Yapma be Köroğlu, desene ekmekle aynı fiyat…
***
Ne yapalım abi, “Kader Utansın” diyerek ayrılırken, “Gerekirse simit yeriz” diyerek son günlerdeki ekonomik dalgalanmalarla ilgili görüşünü Türk halkıyla paylaşan Hülya Hanımefendiye (!) ve kıtlık sebebiyle yiyecek ekmek bulamayanlara; “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler” diyen Fransız ihtilali sonrası 1793 yılında “Vatan Hainliği” suçlamasıyla giyotinle idam edilen Fransa Kralı Louis Fransa ile evlenerek Kraliçe olan Marie Antoinette aklıma gelirken.
***
2022 yılının; “Alın teri dökerek, gecesini gündüzüne katan ve yaşam mücadelesi veren, Seher – Köroğlu nezdinde, tüm halkın umutlarının tazelendiği, “19 yıllık vahşi, kaptı kaçtı düzenin” son bulduğu bir yıl olması umuduyla temennisiyle gevrek 2 simidini, çaycımız Vedat’ın da, mis gibi çayını yudumlayarak bitiriyorduk sohbetimizi…