Kulaçoğlu Adil

Tahminen 1895 yılı…
Yani 110 yıl kadar evvel.
Sürmeneli Kulaçoğulları, takalarla odun ve kereste ticareti yapmaktadırlar.
Doğu Karadeniz’in en uç noktalarından, İstanbul’a kadar uzanan güzergâhı, avucunun içi gibi bilen genç delikanlılar da Reislik yapmaktadır bu takalarda…
Reisler tecrübeli de olsa, azgındır Karadeniz…
Bazen yol vermez…
Yine öyle olur…
Bir keresinde Kandıra’ya sığınır genç kaptanlardan biri…
Hava muhalefeti nedeniyle, birkaç ay orada beklemek mecburiyetinde kalır.
Ve oranın en güzel kızlarından biriyle evlenir…
Bir oğlu olur…
Olur ama , kısa bir süre sonra salgın hastalıklardan birine yenik düşer…
Bu sefer babası Sürmene’den kalkar gelir ve torununu bulur…
Bağrına basar…
Yürek yangınını biraz hafiflettikten sonra, memlekete doğru yola çıkarlar…
Yolları Kocaali’ den geçer…
Beğenir ve yerleşirler Kocaali’ye…
Torunundan başka 1 yaşında bir oğlu daha vardır yanlarında…
Adil…
Aradan yıllar geçer..
Yedi düvel, namusumuza ve vatanımıza göz dikince Koç gibi delikanlı olan Adil Çanakkale Cephesine koşar. Dünya düşmana dar edilir…
Ama dört bir yan hala sarılıdır…
Bu sefer Doğu Cephesi’ ne gönderilirler…
Birliği, Hendekte mola verince, komutanından bir günlüğüne izin alan Kulaçoğlu Adil yorucu bir yolculuk sonrası Çamdağı’nı aşarak Kocaali’deki dul kalmış gözü yaşlı annesiyle, kardeşlerine kavuşur.
Bir geceliğine de olsa sarmaş dolaş yatar, hasret giderirler..
Adil, ordunun erzak işlerinden sorumlu olduğu için, annesinin tüm yalvarmalarına rağmen, birliğine katılmak üzere vedalaşır ve düşer yola…
Onu alnından öpen annesi “Güle güle git ve dön yavrum“ diyerek uğurlar..
Adil birliğine katılır.. Ver elini Doğu Cephesi…
Savaşlar bütün şiddetiyle devam ederken, bir kurşun gelir tam annesinin öptüğü yerden alnına çakılır…
Dağlar gibi Adil, Kelime- i Şehadet getirerek yerlere yıkılır.
Cephelerde o kadar çok Adiller yıkılır ki sılaya haberleri bile gelmez..
Bütün şehit anneleri gibi, Adil’in annesi de yaşlı gözlerle yıllarca Adil’ini bekler.. Ne Adil gelir, ne de haberi.. Adil ve arkadaşları nerede türbe olup kalmışlardır kim bilir?