Korkutucu ama gerçek
11 Mart 2020 Türkiye’de ilk koronavirüs vakasının görüldüğü tarih. Ve o günden bu yana yaklaşık iki yıl geçti. Bu iki yıl içinde dünyada milyonlarca insan hayatını kaybetti ve tabiri caiz ise bütün dengeler yerinden oynadı. Ekonomiden sosyal hayata, toplumun ve insanların psikolojik yapılarına ruhsal dengelerine kadar her şey evrime uğradı. Bu süreç her geçen gün daha da derin izler bırakacak şekilde devam ediyor. Tabi ülke olarak her ne kadar birçok Avrupa ülkesine göre hastalıkla daha geç tanışmış olsak da en az onlar kadar biz de hasar aldık. Binlerce insanımızı hatta eşimizi dostumuzu akrabalarımızı kaybettik. Ve bunu en büyük sebeplerinden biri hastalığın zirve yaptığı dönemlerde ciddiyetine inanmayışımız oldu. Aşılama sürecinin geç başlaması daha önce böyle bir salgın hastalıkla yüzleşmemiş insanlarımızın konuyu hafife alması ve en önemlisi de aslında telaffuzu bile kötü olan aşı karşıtlığı hasarın derinleşmesine neden oldu. Şu günlerde de en fazla konuşulan konu vaka sayılarındaki artış. En son paylaşılan rakamlar hastalığın ilk gününde bu yana en yüksek rakamlar. Öyle tahmin ediyorum ki önümüzdeki bir iki haftalık süreçte psikolojik sınır olan 100 bin bandının üzerine çıkacağız.
Ben bu konuyu elimden geldiği kadar takip etmeye ve toplumda nasıl algılandığını çözmeye çalışan biriyim. Uzman yorumlarını, araştırmaları, tartışma programlarını v.s. elimden geldiğince takip etmeye çalışıyor ve bunları yazılarımda paylaşmaya gayret ediyorum. Bundan önce de birçok kez yazdım. Özellikle hastalığın ardı ardına gelen yeni varyantları ve buna karşı alınacak tedbirler konusunda öngörülerimizin neredeyse tamamı çıktı. İlk olarak bundan sekiz ay kadar önce yeni varyantların bulaşıcılık özelliklerinin yüksek olduğunu ancak ölümcüllük özelliğini yavaş yavaş kaybetmeye başladığını yazmıştık. Zira şu an zirvede olan Omicron ve yeni ortaya çıkan BA.2 varyantları çok hızlı bulaşsa da hayati anlamda daha düşük risk taşıyor. Ama daha ilginç olan bir şey var. Bu da aşı kampanyası. Tüm dünyada aşılama çalışmaları mümkün mertebe hızlandırılmaya çalışılırken öte yandan tedbirler de aynı oranda gevşetiliyor. Ben o zaman yazdığım yazıda bu hastalığın artık dünyadan silinme ihtimalinin kalmadığını hemen herkesin mutlaka yakalanacağını ve toplumsal bağışıklığın artırılması ve hastalığın kendi kendini etkisizleştirmesi için bilinçli olarak kısıtlamaların kaldırıldığını özellikle söylemiştim. Bunu hiçbir uzman bu şekilde dile getirmedi. Okuyan birkaç büyüğümüzde bu konuda kendilerine göre haklı eleştirilerde bulunmuştu. Şimdi geldiğimiz dönemde ise yeni çıkan her varyant bir öncekinin gücünü zayıflatıyor buna karşın vaka sayılarında resmen patlama yaşanıyor. Hal böyleyken karantina sürelerinin kısalması, bazı temaslılarda uygulanan karantinanın kaldırılması, kısıtlamaların esnetilmesi her ne kadar tuhaf görünse de yedi sekiz ay önce yazdığım gibi ta en başından bu yanan planlanan uygulamalar. Dünya bununla, aşıyla tedaviyle başa çıkamadığını gördüğünde zaten yapılacak olan şey bütün kısıtlamaları kaldırıp hastalığı doğal akışına bırakmaktı. Ve bu plan adım adım uygulanıyor. Sadece Türkiye değil bütün dünya yapıyor bunu.
Bundan birkaç gün önce çarşı içinde gezerken bir iki bardak çay içip soluklanmak için oturdum. Bir yandan telefonumu kurcalarken bir yandan da yan masada oturan benden yaşça büyük dört kişinin bu konudaki tartışmasına kulak misafiri oldum. Üç tanesi üçüncü doz aşılarını olmuşlar ama dördüncü kişi hiç aşı olmamış. Hemen hemen beş altı dakika kadar dinledim. Adam ısrarla hiç aşı olmadığını hastalığa hiç yakalanmadığını, hastalığa, aşıya v.s. inanmadığını iddia ediyor. Bir ara bir hafta kadar grip olmuş onu da evde yatarak geçirmiş. Test yaptırmammış. (muhtemelen Covid atlattı) Saygı duyuyorum tabi sonuçta her ne kadar bir aşı seferberliğinin içinde olsak da olmak veya olmamak kişinin kendi sorumluluğunda olan bir durum. Ancak işin komik tarafı da şu ki ben de bunu muhabbetin sonunda öğrendim. Meğer hastalık çıktığından bu yana adam düğünden cenazeden merasimden falan elini eteğini çekmiş. Evden bahçeye, bahçeden kahveye, oradan eve. Böyle bir hayat düzenine geçmiş. Daha ilginç olanı da şu. Evde, hanımı çocukları dalan en az ikişer üçer doz aşılarını olmuşlar. Yani abinin bu zamana kadar (kağıt üzerinde) sağlam kalmasının nedeni hem doğal tedbir alması hem de evdeki diğerlerinin aşılı olması. Şayet öyle olmasaydı durum belki de çok daha farklı olabilirdi. Güldüm içimden ama gerçek bu.
Her neyse, bu yazı yazmaktaki amacım şu günlerde sıkça konuşulan aşılama yaş sınırının düşürülmesi için yapılan toplumsal çağrılara az da olsa destek vermek. Malum olduğu üzere hastalık çıktığından buyana önce 65 yaş ve kronik rahatsızlığı olanlarla başlayan aşılama süreci 18 yaşa kadar indi. Ve orada kaldı. Şu an 18 yaş üstü nüfusun yüzde 85’i en az iki doz aşı olmuş durumda. Yani 18 yaş üstü için genel anlamda bir toplumsal bağışıklık oluşmuş durumda. Ancak Omicron ve yeni varyant Ba.2’den sonra vaka sayılarında patlama olurken 18 yaş altı çocukların oranı da aynı düzeyde yükseliyor. Bundan bir kaç gün önce 3 4 yaşındaki çocuklarda daha ciddi oranda vaka artışı olabileceği konusunda bir uyarı da yapıldı. Bu demek oluyor ki 18 yaş üstünde aşılama oranı artıp toplumsal bağışıklık güçlendikçe virüs kendisine daha savunmasız yer aramaya başladı. Ve bizim şimdiye dek hesaba katmadığımız çocuklar da bunun için iyi bir liman haline geldi. Yukarıda söyledim. Şahsi kanaatim kısa bir zaman içerisinde vaka sayısında 100 bin barajı aşılacağı yönünde. Ama daha korkutucu olan bir şey var. Bunu da yazarak noktayı koymak istiyorum. Çünkü bu tür durumlarda her ihtimal değerlendirilmeli. Az önce dedik ya aşılanma ve bağışıklık güçlendikçe virüs öldürücülüğünü kaybetmeye başladı diye. Ama bu 18 yaş ve üstü için geçerli. Şimdilerde ise çocuklarda yayılıyor. Peki, aşılama karşısında kendi doğal akışıyla gücünü kaybeden virüs gençlerde ve çocuklarda etkisini gösteren yeni bir varyant üretir ve yeniden güçlenip onlarda öldürücülük özelliğini yeniden kazanırsa ne olacak. Kaldı ki bu benim kanaatimce çok daha korkutucu bir durum. Dolayısıyla özellikle sosyal medyada giderek yükselen bu sese kulak verilmesi gerektiğini ve aşılama yaşının gerekirse üçe kadar düşürülmesinin artık bir zorunluluk haline geldiğini düşünüyorum. Sizlerden de özellikle sosyal medyada bu konuda çağrıda bulunmanızı ve ihtimal dahilinde olan büyük tehlikeye karşı önlem alınmasına yardımcı olmanızı rica ediyorum. Sağlıkla kalın…