Köşe Yazıları

Kimi kimden koruyacak

 

Daha önce meclise getirilmeye çalışılan ancak tepkiler üzerine geri çekilen “Basın Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun” teklifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde görüşmeleri devam ediyor.

Adına kısaca: “Dezenformasyon” yasası denilen ancak kamuoyunda “Sansür” yasası olarak kabul edilen 40 maddelik düzenlemenin seçimler öncesinde çıkarılması “muhalif basın ve tarafları baskılama, susturma” niyetli olduğu algısı oluşturuyor.

Dezenformasyon, yani bilgi kirliliği yasa teklifi eğer maddelerde sürpriz değişiklik olmazsa düzenlendiği şekilde AKPMhp oylarıyla meclisten geçecektir.

“Peki, böyle bir değişiklik gerekli miydi?”

Bence gerekliydi çünkü; gerek yazılı ve görsel basın yoluyla gerekse sosyal medya hesaplarından gerçeklerin kamuflaj yapılarak toplumun yönlendirilmesine yönelik abartılı ve sübjektif haberler yayınlanabiliyor.

Örneğin; diyelim ki bir siyasi liderin şoförüyle olan birtakım ilişkileri veya bir başka liderin haksız kazanç sağladığı mal varlıklarını yurtdışına kaçırdığı gibi söylentiler öne sürülsün. Elde kesin bilgi ve belge olmadan bunları ima yoluyla veya isim vererek internet olsun, sosyal medya platformu olsun, gazete ve televizyon olsun, duyurmak doğru olur mu?

Bu yönüyle düşünüldüğünde yasa teklifi, herkes için kişilik hakları ile özgürlüğün korunması bakımından yararlı olacaktır.

Esasında yasa teklifi bu haliyle iktidarın yandaş basını tarafından toplumun yönlendirilmesine yönelik yapılan abartılı ve kamuflaj haberlerin de önünü kesecektir.

Ancak kanun yasalaştığında kararı verecek olan iktidar yargısı olacağı için gerek basın yoluyla gerekse sosyal medyada yapılan paylaşımlarda ikircikli davranılmayacağını kim garanti edebilir? Yani muhalefete destek niteliğinde paylaşımlar baskı altında kalabilecekken, iktidar yandaşlarının paylaşımları göz ardı edilebilecektir.

Dolayısıyla seçime giderken bu tür bir değişiklik yapılması bir şekilde muhalif tarafın basın ve sosyal medya üzerinden susturulması olarak görülüyor. Bir şekilde iktidarın koruma kalkanı gibi görünüyor.

“Peki, yasa kamuoyunda ters teper mi?”

Hiç belli olmaz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun seçimi nasıl kazandığı ortada. Benzer bir durum neden olmasın?

“Yasaya itiraz konusuna gelince:”

İtiraz T.C Anayasası 26. Madde de yer alan “Düşünceyi Açıklama ve Yayma Hürriyeti”ne bağlanıyor.

Şöyle ki;

“Herkes, düşünce ve kanaatlerini söz, yazı, resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmi makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü, radyo, televizyon, sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.”

Maddenin başındaki açıklamaya bu haliyle bakıldığında çıkarılacak olan “Sansür yasası” anayasaya aykırı oluyor. Yani anayasanın bu hükmü yok sayılıyor.

Madde 28’de şöyle açıklanıyor:

“Basın hürdür, sansür edilemez. Basımevi kurmak izin alma ve mali teminat yatırma şartına bağlanamaz. (Mülga ikinci fıkra: 3/10/2001-4709/10 md.) Devlet, basın ve haber alma hürriyetlerini sağlayacak tedbirleri alır.”

Benim üzerinde durduğum paketteki değişiklik maddesine göre:

“Halkı yanıltıcı bilgiyi alenen yayma” teklifteki ifadeyle ‘sırf halk arasında endişe, korku veya panik yaratmak saikiyle, ülkenin iç ve dış güvenliği, kamu düzeni ve genel sağlığıyla ilgili gerçeğe aykırı bir bilgiyi, kamu barışını bozmaya elverişli şekilde alenen yayan kişi’ bir yıldan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılabilecek. Failin, suçu gerçek kimliğini gizleyerek veya ‘bir örgütün faaliyeti çerçevesinde’ işlemesi halinde söz konusu ceza yarı oranında artırılacak.”

Elbette ki yalan haber yapılarak sadece bir kurumun değil, bireylerin de özgürlüğünün ve haklarının kirletilmesi kabul edilemez.

Sorun şurada!

İyi de… Seçim atmosferine girildiği bu günlerde;

“Adalet terazisi eşit tartar mı?”

İşte bütün tartışmalar yukarıda belirtilen ifadelerin belirli bölümünde muğlak olması bir şüphe ve güvensizlik uyandırıyor.

Yani, dezenformasyon tespiti iktidar aleyhine olur da hükümetin atadığı yargı mensubu adaletli karar verebilecek mi? Ya da şöyle diyelim, muhalefet aleyhine yapılan dezenformasyon ne kadar hukuksal eşitlik sağlayacak!

Taslağın ana propaganda noktası olan dezenformasyon oldukça muğlak ve nereye bükseniz oraya eğilecek kavramlarla suç olarak tanımlanmış. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki sınırların fazlasıyla bulanık olduğu Türkiye’nin bugünkü gerçekliğinde muğlak bir dille yapılan yasaların yargı tarafından iktidarın işine gelecek şekilde bükülmesi ise zaten mevcut yasalarla da yaşanan sorunlar arasında bulunuyor. Ayrıca, İnternet’te dezenformasyon oldukça ciddi bir sorun. Nereye kadar çözülecek bilinmiyor. Ayrıca tartışmalı bir konu ve suiistimale açık. Anlaşılacağı üzere muğlak ifadelerle dolu olan bu yasa kimi kimden koruyacak?