Kenan Tiryaki”TFF seçimi ve kötünün iyisi”

Aslında çok sevinçli olmam gerekiyor. Çünkü bir terör örgütü olan feto’nun mesajlaşma programını (baylok) kullanan ve bilinmesine rağmen atama yolu ile katrilyonlarca paranın döndüğü ülke futbolunun TFF’nin başına getirilen şahsın, adaylı olarak girdiği ilk seçimi kaybetmesine ve su dökmüş kediler gibi önüne baka baka gitmesine çok sevinmem gerekiyorken sevincim kursağımda kaldı.
Sebebini birazdan açıklayacağım.
Seçimi kaybeden bahse konu başkanın döneminde Türk futbolunun başına neler gelmedi neler… Ülke futbolu böyle rezillikler yaşamadı değerli okuyucular.
Hakem dövmeden tutun da Suudi Arabistan’daki oynatmayı düşündüğü ama oynatamadığı Süper Kupa’dan çıkın.
Biraz daha açayım konuları belki unutanlarınız olmuştur. Hakem Umut Meler’in, Ankaragücü Başkanı tarafından maç sonun da yumruklanması. İstanbulspor Kulüp Başkanın TFF’nin ve bir maçtaki hakemin yanlı tutumu neticesinde sahaya girerek takımını sahadan çekmesi. Süper Kupa Finali’nin kulüplere danışmadan tek başına karar vererek Suudi Arabistan’da oynatma kararı ve sonrasında Fenerbahçe’nin ve Galatasaray’ın maçın oynanacağı sahaya gidip maça çıkmamaları. Fenerbahçe-Trabzonspor maç sonucunda seyircilerin sahaya girip hakemleri ve futbolcuları kovalayarak nahoş hadislerin yaşanmasına sebebiyet vermesi.
Yanlış ve yandaş maç atamaları, var kararlarının kulüplere özel olarak açıklanması vs vs…
Yani neresinden tutarsanız tutun tel tel dökülen bir TFF başkanı ve yönetimi bu ülkenin futbolunu yönetti ve herkes seyretti. Siyasetin desteği ve medyaya basına baskısı sonucu hiç kimse TFF başkanına “çekil” diyemedi. Ta ki Fenerbahçe Kulüp Başkanı Ali Koç’un çıkışlarına ve yüksek sesle karşı çıkmaları neticesin de Sayın TFF Başkanı en sonunda baskılara dayanamayarak olağan genel kurula gitme kararı aldı ve Avrupa Şampiyonası’na öyle gidildi.
Bu kadar elim olaylara rağmen nasıl olur da yeniden adaylığını açıklayabildi hala anlamış değiliz. Bu tiplere ne denir bilmeyenimiz yoktur zaten, o yüzden yazmayalım ne denildiği.
Şampiyona’da Milli Takımımızın çeyrek final oynama şansını elde etmesi neticesinde bir hayli umutlanan Büyukekşi, seçimlere bu alternatiflerle ve kulüplere el altından maddi destek verme vaatleriyle girdi. Yine arkasında hükümetin ve yazılı görsel medyanın da desteğini alarak.
Seçim günü Ali Koç’un söz alıp konuşması ve FB’nin BJK’nin ve Trabzonspor’un bütçeyi ibra etmemesi başkanlığı kaybetmesinde en büyük etken oldu. Kendinden o kadar emindi ki bu kibirli hali her sözüne ve davranışına yansıyordu.
UEFA İcra Kurulu Üyesi ve TFF Başkanlığı Adayı Servet Yardımcı’nın ve eski Samsunspor Kulüp Başkanı İsmail Uyanık’ın son iki günde çok büyük baskı altında kaldıklarını açıklayarak adaylıktan çekilmesi seçime iyice odaklanmamızı sağladı.
“TFF’de neler oluyor” diyerek internette ve sosyal medyada bir anda ilk sırada gündem oldu.
İki adayın kaldığı ve eski Trabzonspor Kulüp Başkanı Hacisalihoğlu ile mevcut başkan yeterli imzaları toplayarak yarışa girdiler.
Hacisalihoğlu beş oy farkla seçimi kazandı
Çok büyük bir sürpriz gerçekleşmiş oldu. Ve siyaseten destekli Büyükekşi seçimi kaybetti. O kadar vaade, desteğe rağmen kaybetti.
Evet gelelim işin püf noktasına.
Yazımın başında da belirttiğim gibi aslında çok sevinmem lazımdı Büyükekşi’nin kaybetmesine. Sevindim sevinmesine ama sevincim kursağım da kaldı.
Kazanan adayın kulüp başkanlığı dönemindeki eylemleri aklıma gelince bu sefer üzülmeye başladım. Dedim ki kendime “al birini vur ötekine…”
Hacısalihoğlu baylokçu değildi ama vukuatlıydı. Bir Trabzonspor maçı sonrası görevlilere telefon açıp hakemlerin soyunma odasından çıkmalarını engellemiş ve dört saat rehin tutmuştu soyunma odasında. Daha sonra valinin araya girmesi ile olay tatlıya bağlanmış ve eskort eşliğin de hakemler evlerine dönebilmişti tek parça olarak.
Aslında konu yine enine boyuna tartışılacak bir vaka. Ama burada kısa keselim. Yani anlayacağınız kötünün biraz daha iyisini seçti delegeler.
Bekleyip izleyip göreceğiz.
Ama çiçeği burnundaki başkandan bir isteğim var, kendisine de kutlama mesajı attım ve bir ricada bulundum. O da şu; ilk iş olarak şu çokbilmiş Hamit Altıntop ve onun emir eri İtalyan Hoca’yı bir an önce gönderin diye. Yapar yahut yapmaz. Yaparsa hem milli takıma hem kendine ve hem de milyonlarca taraftara çooook büyük bir iyilik yapmış olur.
Yoksa fatura bu sefer de ona kesilir. Bizden söylemesi.
İki yıl çok uzun bir süre değil…
Sağlık ve esenlik dileyerek.