Köşe Yazıları

Kenan Tiryaki, ” İç ticari güçler ve ortakları”

Avrupa şampiyonasının özet analizini yapmaya çalışacağım. Öncesinde çok üzgün olduğumu belirtmeliyim. Biraz da şansın yardımı ile ve sadece mücadele ederek ve inanarak aynı zamanda da son oynadığımız maçın ikinci kırk beş dakikası hariç iyi savunma yaparak geldiğimiz çeyrek finali maçını kaybettiğimiz için. Futbolda hiç değişmeyen bir kural vardır “atamayana atarlar” diye.
Son Hollanda maçında işte bu durum gerçekleşti. Çok daha fazla pozisyon üretip gol kaçırdığımız başka bir maç yok. Topa sahip olma verisi hariç diğer istatistikler bizim lehimize olmasına rağmen son vuruşları iyi yapamadığımız için Mert Müldür’ün kendi kalemiz attığı bir golle yenildik ki bu oyuncumuz bu turnuvanın en muhteşem golünü atan ve iyi futbol oynayan bir oyuncumuzdu.
Ama bir anlık konsantrasyon kaybı ve beş dakikalık rehavet maçı kaybetmemize sebep oldu. Ve futbolun hatalar oyunu olduğunu bir kez daha gösterdi bizlere. Euro 2024 Şampiyonası’nda çeyrek final oynamak her ülke için büyük başarı. Yarı finale kalan takımlar İspanya, Fransa, İngiltere ve Hollanda. Bu takımlar Avrupa’nın en güçlü futbol ülkeleri. Sanayisiyle, ekonomik gücüyle dünyanın sayılı takımları.
Biz bu ülkelerin arasındaydık ama maalesef beş dakikalık rehavet ile kaçırdık. Maçta 1-0 öne geçtik ve 70.dakikaya kadar önde devam ettik. Kalemizi iyi savunuyorduk ama bazı oyuncularımızın performansı düşmeye başlamıştı. Bütün maçı seyredenler bunu gördü ama maalesef Montella göremedi.
Mert Müldür, Gakpo karşısında ciddi şekilde zorlanmaya başlamıştı. Baskılarının arttığı dakikalarda Montella en azından oyunu soğutmak için birkaç değişiklik yapabilirdi. Bazı anlar vardır ki herkes teknik direktörün devreye girmesini bekler ama Montella maç 2-1 olunca devreye girdi. Yenik duruma düştükten sonra fazla vaktimiz kalmamıştı ve doğal olarak gole ihtiyacımız olduğu için maçın kontrolünü tekrar ele geçirdik. Önemli pozisyonlar da bulduk ama maalesef o dakikalarda şans yanımızda değildi.
Bu şampiyona bizim için çok farklı duygular yaşamamıza sebep oldu. Genç ve gelecek için umut veren bir kadroya sahibiz. Bu kadroyu önümüzdeki en az 10 yıl boyunca seyretmeye hazır olun diyorum…
EURO 2024’te Avrupalıların bize bakış açılarını hiç şaşırmadan tekrar görme şansını da yakaladık. Her fırsatta bizi cezalandırmak için fırsat kollamaları gerçekten sinir bozucu. Merih Demiral’ın Avusturya maçında yaptığı gol sevinci ve ardından aldığı iki maç ceza kafamızı çok karıştırdı. Futboldan çok bu olayın konuşulması hem bizim adımıza hem de futbol adına hiç hoş bir durum olmadı.
Grubun son maçı Çekya maçında, gördüğümüz sarı kartlar canımızı çok yaktı. İsmail Yüksek’in fark yaratan oyununu Hollanda karşısında çok aradık. Orkun Kökçü’nün kendine güvenen futbolu bu maçta çok gerekliydi. Onların kart cezalısı olması bizi ciddi derecede eksik bıraktı.
Ben geleceğe umutlu bakılmasına sonuna kadar kabulüm ama bir turnuvadan bu kadar hak etmeden ayrılmayı da kabul edemiyorum daha doğrusu hazmedemiyorum.
Mert Müldür kendi kalesine gol attığı pozisyonda daha seri hareket edip topu kornere atabilir miydi? Zeki son dakikalarda o topu boş kaleye nasıl atamadı gibi konuşmak istemiyorum. Çünkü futbolda bunlar var. Son vuruşu iyi yapmadığın sürece maç sonunda yakınsan, ah vah çeksen neye yarar? Olaya bir teknik direktör gözü ile baktığımda, ister istemez yapabileceğimiz bir sürü varyasyonu yapamamamıza üzülüyorum. Bizim yarı finale kalan futbol ülkelerinden hiçbir farkımız yoktu ama maalesef çeyrek final oynamış birtakım olarak evimize dönüyoruz.
Ne olursa olsun bize güzel şeyler yaşattıkları için tüm A Milli Futbol takımızı tebrik ediyorum ve onlarla gurur duyuyorum… Amma son birkaç söz etmeden yazımı bitirmeyeceğim. Eğer buna değinmezsem içime dert olurdu çünkü. Şimdi soru Milli takımın kadrosunun oluşturulmasında;
Dış güçlerin lobisinin mi, iç güçleri lobisinin mi? etkisi, yetkisi, baskısı, çıkar amaçlı ortaklığı var… Her başarısızlıkta olduğu gibi en kolayı yine dış güçleri suçlayacaklar ya da iç güçlerı?  Ama her ne olursa olsun yani ikisi de olsa, sonu güzel olacak bir işi yine berbat ettik ve yüzde elli bir final oynayacağımız bir turnuvayı ilk sekiz de bitirerek kaybettik.
Bozkurt işareti için dış güçler lobisi yerine biraz kendi içimizdeki iç güçler lobisini mi görseydik önce? Ha ne dersiniz? Ne demek mi istiyorum? Okumaya devam edin o zaman.
Milli Takım oyuncularının ilk 11’in 7’si aynı Menejerin. Yani ticari olarak benim topçum oynasın, ismi bilinsin, iyi fiyata satarım belki lobisi, kadronun kurulmasında en büyük etken oldu. Ve tabi haliyle TFF başkanı ve milli takımlar sorumlusu Hamit Altıntop’un bu işten öyle ya da böyle haberinin olmaması mümkün değil.
İşte sağ ayağının gizli kapaklı kadro seçimi ve ilk on bir tercihleri yüzünden. Avrupa Futbolundaki çapımız ortaya konmuş oldu maalesef. Takım santraforsuz oynuyor, diğer çocuklar tüm iyi niyetiyle oynuyor ama orta yapacak ortada santrafor yok! Emin oldum ki basiretsiz teknik ekip sırf Beşiktaşlı diye oynatmadığı Cenk’i giden maçı kurtarsın diye 80’den sonra oyuna alıyor. Cenk Tosun 3 kez topla buluşuyor ve üç kez kafa vuruyor, üç vuruşta tehlike oluşturuyor rakip kalede. Dakika 88’den sonra yine Beşiktaş’lı  Semih’i alıyor, neredeyse ilk pozisyonunda gölü kaçırıyor çocuk…
Bu turnuvayı “iç ticari güçlerin”, marifeti nedeni ile olmamız gereken yerde bitiremedik. Önce TFF’ nin sonrasında ise o malum “menacerlerin” hesap vermesi ve yüce Türk Milletinden ve sonrasın da ise haklarını gasp ettikleri futbolculardan helallik istemeleri ve özür dilemeleri gerekir bana göre.
O çocukların umutlarıyla oynamayı bırakın ey iç güçler…
Ve bir sözüm de Türk milletine ve malum üç maymunu oynayan “yandaş” medyaya var.
Boş işleri bırakın da iç lobicileri görün muhteremler, yoksa ortak mısınız?
Sağlık ve esenlikle.