Karasuspor’un fotoğrafını çekelim
Spor yazıları spor sayfasında yazılmalıdır. Bu bir gazetecilik kuralıdır da… Karasuspor sadece spor değildir ki! Karasuspor bu şehrin adını taşıyan en büyük markasıdır. Üstelik getirisi hepimizedir.
Daha önce de yazdım. Eğer Akçaabat’ın adı bu kadar duyulduysa Akçaabat Sebatspor’un katkısı büyüktür. Soma’nın adını bu kadar biliyorsak Soma Linyitspor’un katkısını kim görmezden gelebilir?
Karasuspor’un üst liglerde yer alması aslında Karasu’nun üst liglerde yer alması anlamına gelmez mi?
Bu köşeyi sürekli takip edenler girizgahı çok uzattığımı söylüyor. Kısa keseyim o halde.
Karasuspor her türlü olumsuzluğa rağmen sahaya çıkmayı başarıyor. Rakibin kaç liralık takım kurduğuna bakmaksızın yüreğini sahaya koyuyor.
Kendi sahasında Hendekspor’la karşılaşıyor.
Sahada kan ter içinde mücadele eden çocuklar var. Karasu’nun çocukları.
Tribüne bakıyorsun…
Hendek Belediye Başkanı orada, Hendek siyasileri orada, Hendek’ten pek çok seçkin isim tribünde…
Karasu Belediye Başkanı yok. Protokolden kimse yok. Siyasiler yok (ben dahil)…
Sonra sahada bir kargaşa çıkıyor. Karasuspor sahada kazanabileceği mücadeleyi masada kaybediyor.
Kimse sizden para istemiyor kardeşim. Çıkın sahada bari yanımızda yer alın. Tribünde bari oturun. Tezahürat zaten yapmazsınız da…
Biz sahada ter dökerken sizin aklınız da ruhunuz da başka yerde olur da…
Bari bedenen orada olun da arkamız var zannetsinler.
Yoksa son maçta gelip kupa kaldırmak için mi bekliyorsunuz?
Limana göre gelecek planlanmalı
Daha önce defalarca Karasu Limanı’nın stratejik önemini dile getirdim. Pazartesi günü Sakarya’ya gelen Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu Sakarya Gaz Sahası’nda bulunan doğalgazın Filyos ve Karasu Limanlarının stratejik önemini artıracağını söyledi.
Karasu Limanı ne kadar büyürse Karasu o kadar büyür de…
Karasulu bu limandan henüz ümit ettiğimiz kadar faydalanamıyor.
Kamyoncuların kurduğu Liman Kooperatifi çok doğru bir yatırım. Buna benzer depolama sahalarının Karasu’ya kazandırılması ve Karasu’nun hem halk hem de yerel yönetim olarak liman odaklı bir gelecek planlaması yapması gerekiyor.
Eğer “Kader ne getirirse onu yaşayalım” felsefesi ise gidersek burnumuzun dibindeki fırsatları kaçırırız.
Bir kez daha tarihe not olarak düşeyim.
Yayınlandığı gün yazılmadı
Geçtiğimiz hafta yazdığımız köşe yazısına başlık olarak “Lunapark konusunda diyalog şart” demiştik. Yazı gazetede yayınlandı. Bizim yazımız haftanın son iş günü internet sayfamızda yayınlanıyor.
Planlama bu şekilde.
Ancak tam da yazımızın internet sayfasında yayınlandığı gün ve hatta tam da o saatlerde Karasu Belediyesi ekipleri Lunapark’a gitmiş ve yıkım işlemlerine başlamış.
Yazımızı gazeteden değil de internetten takip eden okurlarımız da “Bu ne hız” diye bize takıldılar.
Biz de kendilerine “Yazıyı Çarşamba günüden önce yazdım. İşlemler Cuma günü yapılmış. Durum sandığınız gibi değil! Sandığınızdan daha hızlıyım” diye yanıt verdik.
Para her şey midir
Karasu Atatürk Bulvarı’ndaki çaycı esnafı her yaz gündemdeki yerini alıyor. Acaba bu sene Bulvar’daki taburelerde oturup çay içebilecek miyiz? Yoksa çay içenler aslında yoldan geçenlere bakıp sapık gözü ile mi bakılacak?
Geride kalan yıl çaycı esnafından masa tabure kirası alındı. Yanılmıyorsam 2 bin lira kadar. Sonra yasaklar falan başladı. Ve en nihayet adamlar paralarının tam karşılığını alamadan sezonu kapattı.
Bu ayın başında yeniden kafeteryaların açılması ile birlikte insanların bir arada oturmasına müsaade edildi.
Çay ocağı işletmecileri de dışarıya masa tabure atmaya başladı. Hemen ardından da Karasu Belediyesi Zabıta Ekipleri çay ocaklarını ziyaret edip 25 Haziran’a kadar 2 bin lira yatırmamaları halinde Bulvar’a masa tabure atamayacaklarını tebliğ etti.
Benim çay ocağım yok. Birinci derece hiçbir akrabamın çay ocağı yok. İşyerime Bulvar’daki hiçbir işletmeden çay söylemiyorum.
Yani söylediklerim, aslında adaletle söylemek istediklerimdir.
Adam 1,5 liraya çay satıyor. 2000 lira peşin para ödemek için kaç çay satması lazım?
Hadi adam parayı verdi diyelim. Temmuz başında yasaklar yeniden gelirse ne olacak? Geçen sene ne olduysa o olacak!
Bu durum için üç çözüm mümkün!
Birincisi (hiç ihtimali olmayan) adamlardan geçen sene uğradıkları zarara istinaden, pandemi yardımı adı altında bu seneye özgü olmak üzere hiç para talep etmezsiniz.
İkincisi geçen seneyi zor geçiren esnaftan bu seneye özgü olmak üzere 2 bin lira yerine bin lira talep edersiniz.
Üçüncü olarak da çay ocağı işletmelerinden parayı taksitle alırsınız.
Ama mutlaka bir adım atarsınız.
Oyunu aldığınız insanların gönlünü kaybetmemelisiniz.
SUBÜ Kampüsüne el sallayın
Sakarya Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nin kampüsünün Karasu’ya kurulması için bir takım girişimlerde bulunuldu.
Bu kampüs Karasu’ya kurulsaydı 20 bin civarında öğrenci gelecekti. Hem de öyle iki yıllık okulda olduğu gibi kağıt üzerinde öğrenci falan değil. 4-5 yıl Karasu’da kalacak, senenin büyük bölümünü Karasu’da geçirmek durumunda kalacak öğrenci.
Bunun yanı sıra bu öğrencilere ders verecek hocaların büyük bir kısmı da Karasu’ya gelecekti.
Pek çok çocuğun ailesi de Karasu’ya gelecekti.
Karasu’daki iletişim kalitesi bile değişecekti.
Neticede kabullenilmiş çaresizlik içindeki idareciler, “Bize yedirmezler” diye düşündüğü için hatta toplumu böyle düşünmeye yönlendirdiği için kampüs bizden uzaklaştı.
Şu günlerde artık kampüsün Karasu’ya kurulmasının imkansız olduğunu söylemek zor değil.
Bizim elimizde bedava, jeopolitik konumu mükemmel ve fay hatlarından çok uzakta bir alan varken, ağır bedeller ödenmek zorunda kalınacak olan, şehre hiçbir şey katmayacak bir alanda ve trafiği daha da sıkıştıracak bir yapıda, üstelik de fay hatlarının kesişme noktasında kampüs kurulmak üzere.
Biz her fırsatta “Karasulu milletvekili olmalı” derken aslında biraz da bunu kast ediyorduk.
Kampüs Karasu’nun kaderini değiştirecekti, Karasu da SUBÜ’ye sahil kenarında bir kampüs verecekti.
Kapı koskocaman ve ardı cennetti.
Ancak kapıya anahtar olacak bir milletvekili yoktu.
“SUBÜ Kampüsü neden oraya kuruldu” diye sorarlarsa size yıllar sonra…
“Karasu’nun arkasında duranı yoktu” dersiniz.
Fındık resmi çekip atmak
Fındık üreticisi bu aylarda bir heyecanlı oluyor. Fındık bahçesine giden üretici bahçedeki dalların resmini çekiyor.
Çektiği fotoğrafı sosyal medyasında paylaşıyor.
Hatta pek çoğu etiket de koyuyor ki daha çok kişi tarafından görülsün.
Sonuçta bu fotoğrafların sayısı fazla olduğunda rekolte yüksek algısı oluşuyor. Sonunda rekolte yüksek göründüğü için fiyat aşağıda tutuluyor.
“Benim paylaştığım bir iki fotoğraftan ne olur” demeyin. Kendi elinizle kendi ürününüze zarar vermeyin.