Köşe Yazıları

Karasu gibi olmasın

 

Geçtiğimiz yılın en vahim olayı hiç şüphesiz Temmuz ayında yaşadığımız sel felaketiydi. Her şeyden önce dördü çocuk toplam yedi vatandaşımızı kaybettik. Köy merkezleri ve nehire yakın yerlerdeki yüzlerce ev kullanılamaz hale geldi. Aynı zamanda tavuk kümesleri, büyükbaş hayvan ahırları sular altında kaldı. Yüzbinlerce hayvanımız telef oldu. Yine tarım arazilerimiz metrelerce çamur ve balçığın altında kaldı ki yaşadığımız bu tahribatın etkileri belki de ömür boyunca silinmeyecek. Zira metrelerce kalınlıktaki mil ve balçığın tekrardan verimli bir toprak bütünlüğüne dönüşmesi için kaç yıl geçmesi gerektiğinin hesabı şimdilik yok. Bunun en büyük nedenlerinden biri bölgeye çok kısa süre içerisinde büyük miktarda yağış düşmesiydi. Meteoroloji verilerine göre sadece birkaç saat içerisinde metrekareye 176 kilogram yağmur yağdı ki bu son yüz yıl boyunca görülmüş bir miktar değildi. Bir yılda yağması gereken miktar birkaç saat içinde düştü. Sıra dışı ama doğal bir olay olduğu için bunu görmek ve tedbir almak kolay bir durum değil. Selin diğer neden i ise Melen Çayı’nın suyun akışını kesecek derecede kıvrımlı ve dar olmasının yanı sıra kontrolsüz bölgelerden kopup çay yatağını dolduran ağaçlardı. Bezirgan Köprüsü’nde birikip yolu kapatan bu artıklar hem köprünün yıkılmasına neden oldu hem de üst bölgelerdeki tahribatı artırdı. Felaketin ardından ilçeye gelen Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum’un talimatıyla, selin nedenleri ile ilgili bir çalışma yapıldı ve hazırlanan raporda Melenağzı bölgesinde çayın denize döküldüğü noktada oluşan kum birikmesinin suyun akışını kestiği ve çay yatağı nispeten daha geniz ve düz olmasına rağmen Caferiye, Melen, Kozluk ve Bezirgan düzlüklerindeki aşırı su yükselmesinin bu sebeple meydana geldiği belirtildi. Bunun giderilmesi için yapılması planlanan mahmuz projesi geçtiğimiz günlerde inşa aşamasına geldi ve bu hafta gazetemizde haberin detaylarına ilişkin geniş bilgiye yer verdik. Öyle sanıyorum ki işin başlaması fazla uzun sürmez, birkaç hafta içerisinde ilk kazma vuruldu diye haberini yaparız.

Tabi, projenin amacı ve yapılış biçimi olarak baktığımız zaman, bölgenin geleceğinin güvence altına alınması açısından faydalı bir çalışma olduğu gün gibi ortada ama beraberinde getirdiği riskler de var. Biz bunun en can alıcı örneğini Karasu’da gördük. Daha önce de birkaç kez bu konuyla ilgili yazmıştım. Limanın ana temelini oluşturan yaklaşık bir kilometre uzunluktaki mendirek inşaatının dökme taş usulüyle yapılması suyun akışını kestiği için denizin doğal akıntısı liman içinde çok büyük bir enerji birikmesine neden oldu. Bunu, sonuna kadar açık bir çeşmeye takılı hortumun ucunu tıkamak gibi düşünebilirsiniz. Şayet su hortumun ucundan çıkamazsa ya hortumu patlatır ya da çeşmeyi. İşte denizin liman içinde biriken enerjisi de bahsettiğim patlamayı sahili yiyip yok ederek gösteriyor. Daha önce de söyledim yine söylüyorum. Şayet Karasu Limanı mendireğinin en az birkaç yüz metreden sonraki bölümü sökülüp direk üzerine alınmaz ve denizin doğal akıntısı serbest bırakılmazsa dalga kıranlar da fayda etmeyecek. Belki 20 belki 30 yıl sonra Karasu’nun göbeğinde belediye binasının önünden denize girmek mümkün olacak. Bunun nasıl olacağını da 8 Şubat 2012 tarihinde, denizin yolu aşıp 32 Evler bölgesini su bastığı zaman gördük. Önlem alınmazsa yine göreceğiz.

Az önce bahsettiğimiz Melenağzı mahmuz projesi de aynı amacı taşımamasına ve aynı boyutlarda olmamasına rağmen limanda yürütülen mantıkla hemen hemen aynı içeriği taşıyan bir proje. Haberi yaparken internet üzerinden erişebildiğim bazı fotoğraflara baktım. Haberimizde kullandığım fotoğraf ise ne anlatmak istediğimi açıkça gösteriyor. Projede iki mahmuz var. Akçakoca tarafında 120 metre Kocaali tarafındaki 200 metre uzunlukta ve daha önemli olan şey ise mahmuzun kıvrımının Kocaali’ye doğru olması. Bu, Kocaali sahilinde oluşacak olan batı yönlü bir akıntının 200 metre uzunluğundaki bir duvarla engellenmesi ve oluşan suni havza içerisinde büyük bir enerji birikmesi yaşanacağı anlamına geliyor.  Suyun çok cüzi bir kısmı mahmuzun kavisini aşarak yoluna devam eder, mahmuz kavisinin içinde kalıp sıkışan su ise kendine gidecek bir yol bulamadığı için biriktirdiği yüksek kinetik enerji ile sahilden yemeye başlar. Özellikle akıntının yüksek olduğu ve dalgalı dönemlerde bu güç katlanır ve daha fazla tahribata neden olur. Ben kendim hazırladığım bir taslak resim ile ne demek istediğimi az çok anlatmaya çalıştım. Karasu’da yaşanan ve milyonlarca liralık zarara neden olan sorunun nedeni de budur. Limanın iç bükey havzasında oluşan yüksek kütleli su enerjisinin sahile patlamasıdır. Zira limanın dışbükey kısmında yani İhsaniye ve Denizköy tarafında neden tahribat olmadığı hiçbir araştırmaya konu olmamıştır. Çünkü limanın dışbükey kavisi biriken su kütlesi ve akıntıya yön verecek şekildedir. Bu sebeple tahribat iç kesimde olmuştur.

 

Velhasıl Melenağzı’nda yapılması planlanan mahmuz projesi de faydalı olmasıyla birlikte beraberinde risk de getiriyor. Şayet proje resimlerde görüldüğü gibi olursa ilk kısa vadede zararını görmeyiz ama orta vadede kıyıda tahribat yaratmaya başlayacağı kesin.

Bunu önlemek için yapılabilecek birkaç şey var. Onları da yazıp konuyu noktalamak istiyorum. Bahsedeceğim iki konunun da temel amacı doğu yönlü akıntının mahmuzun iç bükey havzasında su kütlesi ve enerji birikmesini önlemekten geçiyor. Yani doğu yönlü akıntıyı mahmuz havzasının dışına itmek. Bunu başarmak için ya havzanın içini kum veya daha sert malzeme ile doldurup iç bükeyi yok etmek ya da sahile belirli açıyla dizilmiş dalga kıranlarla suyun akıntısını, sahilden uzağa mümkünse mahmuzun en uç kısmına doğru itmek gerekiyor. Aksi halde 200 metrelik kavisin içinde birikecek olan yüzbinlerce metreküp yüksek kinetik enerjili suyun sahile zarar vermesi kaçınılmaz olur. Amacım böylesine önemli ve faydalı bir projeye çamur atmak veya engellemek değil. Ama riski de görmek lazım. Ben buradan idarecilerimize seslenmek istiyorum zira DSİ ile araları gayet iyi. DSİ ile görüşülüp projeye dalgakıran veya iç bükey havzanın doldurulması işi de ilave edilirse sorun büyük ölçüde çözülür. Aksi halde birkaç yıl sonra Karasu plajı gibi olur, Caferiye altındaki birkaç kilometrelik kumsalın yok olduğunu konuşmak zorunda kalırız. Sağlıkla kalın…

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir