Köşe Yazıları

Kan kaybı

Kan kaybı

 

Deprem, Siyaset ve Türk Futbolu. Üçünü birden tek bir kelime ile izah et hocam derseniz, kaos derim. Siyaset ve siyasilerin ortak dili ve üslupları kullandıkları ifadeleri normal bir insanın ağzından çıkabilecek sözler değil. O yüzden psikolojimiz bozuktu zaten. Nerede ise bir ay dolmak üzere sayısızca depremler, elli bin can kaybı maddi zararları saymıyorum bile, canımızı yaktıkça yaktı o nedenle psikolojimiz iyice bozuldu. Derken, şimdi de başa döndük futbol ve siyasette yeniden ve bin katı daha fazla depremler olmaya başladı. Bizler sadece ekran başında izliyoruz deprem bölgelerin de olanı biteni. Aslında orada olan biten tek şey çaresizlik ve yardım diye haykıran çığlık sesleri.

 

Ülke ve millet olarak yaralarımızı sarmaya saracağız da, ah şu siyasetçiler olmasa ve ortalığı karıştırmasalar. Yine de yüreğimiz deprem bölgesindeki depremzedeler için çarpıyor ve aklımız fikrimiz onlarla. Onların yaralarını sarmak bir hayli zor ve zaman alacak, yaşadıkları maddi ve manevi sorunları aşmaları da öyle kolay değil. Dediğim gibi ülkenin coğrafik olarak bir bölümü kolay kolay rastlanmayacak bir afetle karşı karşıya kalmış iken hala siyasetçiler kısır döngü içinde birbirlerine akıl ve izan boyutunu aşmış şekilde saldırıyorlar, siyasi rant peşinde koşturuyorlar. İktidarı da muhalefeti de.

 

Üstüne üstlük birde seçim sürecine girdi ülkemiz. Vallahi billahi siyasetten ve siyasetçilerden bıktık usandık, gına geldi. O onu suçluyor o ötekini suçluyor, yok suç senin yok suç onun vs vs. Birbirlerine hakaretler, gereksiz ve lüzumsuz kırıcı paylaşımlar, saygısızca söylemler, depremzedeleri azarlamalar, daha neler neler. Değerli okuyucular bu söylemler ve davranış biçimleri bizim ülke insanımızda zerre kadar var mıydı? Yoktu ama akıllı birine kırk kere deli derseniz o akıllı adam sonunda delirir vesselam. İşte bizde milletçe o kirli siyaset yapanların peşine takılıp gitmekten dolayı, onlara benzedik. “Tencere dibin kara” diyerek.

 

Kendi yüzümüzdeki karayı görmüyoruz, görmek istemiyoruz, çünkü aynaya bakmıyoruz. Biliyoruz ki bakacak olursak GERÇEKLER yüzümüze tokat gibi çarpacak. Ama siyasetçilerimizde ne arlanma var ne utanma var, ağızlarına geleni saydırıp duruyorlar birbirlerine karşı. Bizlerde onların uydusu olduk çıktık. Sergilediğimiz bu tutum ve davranışlar, ne onlara yakışıyor nede bizlere. Bıkmıyorlar, bıkmıyoruz bu ötekileştirme ve düşmanca tavırlardan. Şunu bilmiyorlar, Türk toplumunun inançları kültürel ve sosyal faaliyetleri devam ediyor daha doğrusu hayat devam ediyor bir şekilde. İşte bunu bildikleri halde bu milletin fay hatlarını asıl onlar kırıyor farkında bile değiller.

 

Yeter ki kendi istikballerinin ve koltuklarının başına bir zeval gelmesin. Ülkemizde spor ve öncelikli futbol hayatın önemli bir parçası bunu bilmeyen yok. Ülkemizdeki siyasi kavgalar, belki on belki yüz kat fazlası ile yansıyor bu alana da. Her kulübün her kulüp başkanının ayrı bir hikayesi var haliyle. Siyasetin tepesindeki ayrıştırıcı söylemler anında tribünlere yansıyor.

Tribünlerden binlerce insan aynı anda  “hükümet istifa” diye bağırıyorlar. Devam edip giden sloganları ve bunun karşılığın da bazı kulüplerin karşı argüman üretiyorlar. Hükümeti destekleyici bildirilerden sonra, aldırdıkları mahkeme kararları ile, o hükümet istifa diye sloganları atan kulüp taraftarlarının maçlara alınmaması baş vuruları ile neticelendi.

 

Belli ki büyük felaket deprem bile bu topluma ders olmamış. Siyasiler ayrı bir havada kulüp başkanları ayrı bir havada. Ama emin olun her şey siyasetçilerin başının altından çıkıyor.

Daha beş on gün önce başta dört büyük kulüp başkanları olmak üzere nasılda kenetlenmişlerdi depremzede kardeşlerimiz için. Ama siyasetçiler bu birlik ve beraberlik ortamından rahatsız oldular, şak anında devreye girdiler ve bir anda ortalık toz-duman oldu.

Çünkü siyasetçilerin derdi bu ülkeye hizmet değil koltuk kardeşim koltuk. Özellikle iktidar yöneticilerinin farklı düşüncelere karşı gösterdikleri tepkiler tahammülsüzlükler ve uygulamalar nedeni ile sonuçta bu siyasi gerginlik tribünlere sıçradı. İnsanların anayasal haklarından faydalanıp kırmadan dökmeden hakaret etmeden slogan atmaları ve istifaya davet etmeleri, caddelerde ya da alanlarda yasaklanırsa sonuç olarak kendine bir mecra bulacaktır, buda gayet doğaldır ve buldu da. Yanlış kardeşim Yanlış spora siyaset bulaştırmak yanlış. Amma velakin camide de, kışlada da, eğitimde de siyaset yapmak yanlış. İşte iktidarda bulunan yöneticiler bir türlü kabullenmiyorlar. Ama tribünlerde karşı söylemlere yanlış diyorlar sadece ve önlem almaya hazırlanıyorlar.

 

Daha önce çok gördük iktidar yöneticilerinin tribünlerde yapılan selfileri ve şampiyonluklardan kendilerine yüzde doksan pay çıkarmalarını. Hep söylüyorum bir kere daha yazayım. Camiye, kışlaya ve spora siyaset girmemelidir. Amma velakin bu üç en önemli kuruma siyaset girmiştir hem de gırtlağına kadar. Bu hastalıktan bir an önce kurtulmamız şart. Ha şunu belirteyim maalesef bunları bu topluma anlatmak çok zor, çok zor, çok zor. Türk kültürünü, ne gün Ortadoğu Ülkeleri’nin çadır kültürü ile karıştırdık, o günden beri iki yakamız bir araya gelmez oldu. Ne adalet kaldı ne liyakat kaldı, ne sağduyu kaldı, Ne saygı, ne hoş görü, ne de tahammül. Ama bu böyle devam edemez ve mahkeme de kadıya mülk olmaz.

 

İnsanların düşüncesine, inancına, fikrine, zikrine ipotek koymak da kimsenin haddi değil ve yapana da tek bir puan kazandırmaz, kim olursa olsun hangi siyasi görüşten olursa olsun. Konuyu özetlemeye çalışacağım. Şimdi o “hükümet istifa” sloganları bütün tribünlere sıçrarsa maçları seyircisiz oynatmak mı olacak karşılığı? Böyle gereksiz ve yersiz açıklamalar Türk Futboluna kan kaybettirir. Siyasetçilerin, din adamlarının, kulüp başkanlarının ve dahi aklı başında herkesin sağduyu içerisinde hareket etmemiz ve başta depremzedelerin yaralarını sarmak olmak üzere ülkemizin bir an önce gerçek gündemine dönmesi gerekiyor. Yoksa yarın değil, her an geç olabilir. Kalın sağlıcakla selam ve dua ile.