GündemKarasuKocaaliKöşe Yazıları

İklim krizi değil ihmal krizi

İklim krizi değil ihmal krizi

 

65 yaşı aşmış biri olarak ben şahsen kış mevsiminde hiç bu kadar ılıman iklim ortamını yaşamadım. Eminim benim yaşımda birçoğunuz da aynı kanıdadır.

“Evet, sadece ülkemizde değil dünyanın birçok bölgesinde iklim değişikliği nedeniyle kuraklık yaşanıyor.”

İklim değişikliğine bağlı yaşanan kuraklıkla en çok etkilenen ürünlerin başında tarım ürünleri geliyor. Tarım ürünlerinin arasında ilk akla gelen madde de buğday oluyor. Çünkü, buğday stratejik bir üründür. Ülkemiz buğday yönünden çok verimli topraklara sahiptir. Ya da bir zamanlar öyleydi. Neyse buraya girersem çıkamam…

İklim değişikliği elbette önemli bir sorun. “Allah’tan gelen bir kaderdir” diyerek konuyu geçiştiremeyiz.

İnsanlık olarak tabiatın kurallarını, dengesini bozacak birtakım eylemler yaparak sorunun sorumlusu oluyoruz. Ama buna rağmen sorunun çözümünü Allah’ın iradesine bırakıyoruz.

“Bakınız, bu konuyla ilgili Karasu’da bir arkadaşımla aramızda geçen anekdotu sizinle paylaşmak istiyorum.”

Kendisiyle birlikte cuma namazına gidiyorduk. Havadan sudan konuşurken konu iklim değişikliğine geldi. Kendisine “Bu güne kadar kış mevsiminde böyle sıcak geçen zamanı hatırlamıyorum” dedim.

Benden küçük ancak yaşı 60’ın üzerinde olan arkadaşım da “Haklısın, ben de görmedim” yanıtını vererek görüşümü teyit etti.

Sonra aklıma yağmur duası geldi. Ve kendisine “Yahu yağmur duası var da kar duası yok mu? Bu konuyla ilgili dua edilse olmaz mı?” şeklinde  ironide bulundum. Sonra camiye girdik.

Cami İmamı hutbeden sonra iklim değişikliğine atıfta bulunarak kar duası yapılacağını söyleyince o anki şaşkınlığımı arkadaşımla paylaşarak “Bak hoca da benim düşüncelerimi teyit ediyor. Hadi hayırlısı bakalım” dedim. Sonra cami cemaatiyle birlikte dua edildi. Ancak aradan 10 gün geçmesine rağmen kar yağmadı. Bırakın kar yağmasını yağmur da 2 gün yağdı ve o da geçti. Hafta sonu Kocaali ve Hendek ilçeleri yüksek kesimlerde bir miktar kar yağsa da devamı gelmedi. Gerçi şimdilerde Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgelerinde kar yağışı başladı. Bakalım nereye kadar sürecek?..

“Bunu neden anlattım.”

Demem o ki, İklim şartlarını değiştirmek için sorumluluğu ve görevi kâinatın sahibi Allah’a yüklüyoruz.

Oysa biz insanlar olarak iklim şartlarını olumsuz yönde etkileyen görevlerimizi yerine getiriyor muyuz? Ne mümkün!

“Hatırlanırsa; 11 Aralık 1997’de imzalanan ve 16 Şubat 2005’de yürürlüğe giren Kyoto protokolü ile 2015 yılında imzalanan ve 2016 yılında yürürlüğe giren Paris İklim anlaşmalarına taraf olan ülkelerden biriyiz.

Kyoto Protokolü, küresel ısınma ve iklim değişikliği konusunda mücadeleyi sağlamaya yönelik uluslararası tek çerçevedir. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi içinde imzalanmıştır. Bu protokolü imzalayan ülkeler, karbon dioksit ve sera etkisine neden olan diğer beş gazın salımını azaltmaya veya bunu yapamıyorlarsa karbon ticareti yoluyla haklarını arttırmaya söz vermişlerdir. Protokol, ülkelerin atmosfere saldıkları karbon miktarını 1990 yılındaki düzeylere düşürmelerini gerekli kılmaktadır. 1997’de imzalanan protokol, 2005’te yürürlüğe girebilmiştir.

Sözleşmeye göre;

1-Atmosfere salınan sera gazı miktarı yüzde 5’e çekilecek,

2-Endüstriden, motorlu taşıtlardan, ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek,

3-Daha az enerji ile ısınma, daha az enerji tüketen araçlarla uzun yol alma, daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini endüstriye yerleştirme sağlanacak, ulaşımda, çöp depolamada çevrecilik temel ilke olacak,

4-Atmosfere bırakılan metan ve karbon dioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına yönlenecek,

5-Fosil yakıtlar yerine örneğin bio dizel yakıt kullanılacak,

6-Çimento, demir-çelik ve kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek,

7-Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler, teknolojiler devreye sokulacak,

8-Güneş enerjisinin önü açılacak, nükleer enerjide karbon sıfır olduğu için dünyada bu enerji ön plana çıkarılacak,

9-Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacaktır.

Türkiye’nin kişi başı sera gazı salınımı 5,9 ton’dur. Bu oran OECD ortalamasının 1/3’ü, Avrupa Birliği ortalamasının 1/2’si kadardır. Türkiye’nin küresel ısınmaya katkısı son 150 yılda yüzde 0,04 oranındadır. 1990 yılında 187 milyon ton sera gazı salınmı, 2009 yılında 370 milyon tona çıkmıştır. Günümüzde enerjisinin yüzde 20’sini yenilenebilir enerjiden elde eden Türkiye 2023’te bu oranı yüzde 30’a çıkartmayı hedeflemektedir.

“Tabi bütün bunlar ekonomik olarak büyük maliyet gerektiren bedellerdir. Ancak insan yaşamının sağlığından çok daha önemli değildir. O nedenle iklim değişikliğine bağlı gıda krizini önlemenin tek yolu ihmal krizini önlemektir.”