Bu dili kullanmak zorunda mıyız
Karasu Belediye Başkanı İshak Sarı ile CHP’li Mustafa İngenç arasında geçen konuşma Karasu Belediye Meclisi’nde yakışmadı. Mustafa İngenç, ikametinin bulunduğu mahalledeki bir yerin satılması ile ilgili konuyu yeniden gündeme getirdi. Bunun üzerine İshak Sarı açtı ağzını yumdu gözünü. Ses tonu giderek yükseldi. Kendisinden yanıt için söz isteyen İngenç’e söz vermedi.
Bu tavır bana Mehmet İspiroğlu ile Adem Filizfidanoğlu arasındaki “Bu çöplüğün horozu benim! Kes diyorum keseceksin” sözleri geldi.
15 dakikayı aşkın süren Belediye Başkanı’nın sözlerini dinlerken aklıma, “Çöplük aynı çöplük, değişen sadece horoz” düşüncesi geldi.
İshak Sarı Hukuk Fakültesi mezunu. Mustafa İngenç Mülkiyeli.
İkisi de üst düzey eğitim almış. Ben halktan bir vatandaş. Sizi örnek alacağım yani. Çocuğumun sizin okuduğunuz okullarda okumasını hayal edeceğim.
Siz de toplum önünde birbirinize bağıra çağıra konuşacaksınız.
Ben size bizim köydeki kahvede konuşanların birbirine hitap ettiklerinden çok daha kaba şekilde birbirinize hitap etmenizi yakıştıramadım. Ama siz “yakışıyor” diyorsanız yakışıyordur.
Aile hekimliği denetleniyor mu
Son birkaç aydan bu yana aile hekimliklerinin çalışması ile ilgili şikayetler alıyoruz. (Bu şikayet bir üst merci olduğumuz için falan değil. Ne olur yanlış anlaşılmasın. Vatandaş bir üst merciye ulaşmak için bizi aracı görüyor. Hepsi bu.)
Aile hekimlikleri randevu sistemine geçti. Çoğu kırsal mahalleden gelen vatandaşlar zaten randevu alamıyor. Pazartesi günü gelip pazardaki işlerini hallettikten sonra muayene olmak isteyen vatandaş da öğleden sonrası için, aşı yoğunluğu olduğu gerekçesi ile, sıra bulamıyor.
Aşı yapan hemşire, muayene eden doktor. Yoğunluk da eskisi kadar yok! Bu durumda vatandaşın muayene olmak için bir sonraki gün yeniden gelmesinin nedeni ne?
Aile hekimleri haftanın bir günü kırsal mahallelerde hasta kabul ediyor. Burada kaç hasta kabul ettiğini takip eden vardır mutlaka!
Ancak oradaki doktorları ziyaret edip, bir eksikleri sıkıntıları olup olmadığını soran, mahalle halkının bu hizmetten memnun kalıp kalmadığını araştıran, başka bir talepleri olup olmadığını merak eden de olmalı.
Aile hekimliği anladığım kadarıyla yarı bağımsız. Bu şekilde olunca tam manası ile denetlenmesi ya da bir kuruma bağlanması söz konusu değil. Kısmen denetlenebiliyor.
Ben Karasu’da görev yapan pek çok aile hekimini şahsen tanırım. Özverili çalıştıklarını da biliyorum. Ancak dışarıdan görünen sorunların çözümü için de ortak hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum. En azından yaşlı insanların mhrs (Merkezi hekim randevu sistemi) üzerinden sıra alamadığını, bunun yerine acil serviste muayene olduğunu hepimiz görüyor olmalıyız.
Döviz artarken fındık nasıl düşer
Defalarca sordum yine soruyorum: Bu fındığın ana alıcısı yabancı değil mi? Yabancılara fındık fiyatını Türk Lirası olarak mı söyledik yoksa yabancılar bir yerden Türk Lirası bulup ödemeyi bize TL üzerinden mi yapıyor?
Döviz çıktıkça fındık fiyatı düştüğüne göre arada ortaya çıkan kur farkı devletin cebine giriyorsa helali hoş olsun da…
Eğer başkalarının cebine gidiyorsa gerçekten çok üzücü.
Kimseye saldırmadan sadece soruyorum
Benim hangi siyasi görüşte olduğum belli. Bakış açım da belli. Önyargılı olabilirim. Onun için size sadece soruyorum:
Lütfü Türkkan diye bir vekil var. Genel Başkanı bayan olan sanırım tek partinin grup başkanvekili.
Türkkan’ın, şehit yakını olduğunu söyleyen bir kişinin bacısına küfrettiği görüntüler basına yansıdı.
Olayın yalanlanması mümkün değil.
Şimdi burada kadar olan kısmı objektif. Benim aklımın almadığı yer buradan sonra başlıyor.
Bu toplumda yaşayanların hepsi aileye edilen küfürler konusunda hassastır. Hatta toplumsal empati ifademiz, “Sizin de ananız bacınız var” şeklindedir. Bir başka hassas değerimiz şehitlerimiz. Şimdi bu vekil hem şehit yakınına hem de bacısına küfrediyor. Peki bu vekil kimin vekili oluyor? Yani TBMM’de kimi temsil ediyor?
Devam edelim.
Tüm bunlar yaşanırken, İstanbul Sözleşmesi’nin iptal edilmesi sürecinde kadın hakları savunuculuğu adına sokaklara düşenlerin ağzını bıçak açmıyor. Şehidin bacısının acaba kadın olduğunu mu düşünmüyorlar?
Bir tv programında Sevilay Yılman adında bir gazeteci Lütfü Türkkan’ı tanıdığını, Türkkan’ın tam bir İstanbul beyefendisi olduğunu, bir anlık gafletle bu lafı etmiş olabileceğini, kimsenin “Benim başıma gelmez” dememesi gerektiğini falan söylüyor. Bir hanımefendi bacıya küfredilmesini normalleştirmeye mi çalışıyor yoksa bana mı öyle geliyor?
Lütfü Türkkan’ı ben de tanırım. Ama benim birini tanıyor olmam, onun yaptığı her yanlışa sahip çıkacağım anlamına gelmez. Bu anlayış, “Benim hırsızım senin şereflinden iyidir” demek gibidir.
İnsanlar hata yaparsa hatanın bedelini ödemelidir. Ancak hatayı şirin göstermek, bilerek isteyerek suça eşlik etmek değilse nedir? Birine küfretmek çok kötü bir şeydir ama o küfre sahip çıkmak, küfrü masumlaştırmak, küfredilenle değil de küfredenle yakınlık kurmak (empati oluşturmak) tarafımdan anlaşılabilecek bir şey değil. Biri anlarsa ne olur bana da anlatsın.
Gerçekten aklım hafzalam durma noktasına geldi.
Sonradan adam olunmaz
Sosyal medyada zaman zaman denk geliyoruz. Bir paylaşımda, “Bir insanın bugün parası yoksa yarın olabilir, bir insanın bugün sağlığı yoksa yarın olabilir, bir insanın bu gün işi yoksa yarın olabilir. Ama bir insanın bugün şerefi yoksa yarın da olamaz” diyordu.
Yine benzer bir yazı daha okudum, geçtiğimiz hafta. “Ben hayatımda sonradan kadın olanı bile gördüm ama sonradan adam olanı hiç görmedim” diyordu.
Atalarımız soyaçekimle ilgili çok güzel bir tespitte bulunmuş ve katrandan şeker çıkmayacağını söylemiştir.
Babaannem de bir kişinin ne kadar başarılı olacağını öngörürken, “Anası soğan babası sarımsak” derdi.
Ben bazı insanlara temkinli yaklaşırken yanılmadığımı görüyorum. Elbette tuzağa düştüğüm de oluyor ama…
Tongaya düştüğümüzde bile hemen yukarıdaki sözleri hatırlayıp ders çıkarama devam ediyorum.
Hepimiz aslımıza döneceğiz. Hani diyor ya, “Topraktan geldik, toprağa döneceğiz. Mühim olan dünyada çamurlaşmamak…”
Allah çamurlaşmadan ömrümüzü tamamlamayı nasip etsin.