Köşe Yazıları

Atatürk ile Allah arasında

 

Pandemi öncesi her yıl Karasu’dan birkaç arkadaşımla birlikte gittiğim, “İstanbul Beylikdüzü Tüyap Kitap Fuarı’nda,” bir keresinde kitaplarını büyük bir zevkle okuduğum, Tarihçi Sinan Meydan’ın bulunduğu standa takıldım…

***

Hemen önümde durmakta olan içine bakınca 968 sayfa olduğunu gördüğüm, çok kalın, “Atatürk ile Allah arasında” kitabı, dikkatimi çekti…

***

Ve o an karşımda duran Sinan Meydan’a dedim ki; “Sinan Bey; ben bu kitaptan iki tane almak istiyorum… Bunlardan bir tanesini kendime diğerini ise benim çok sevdiğim Karasu’daki Merkez Cami İmamına almak istiyorum…”

***

Yalnız imam için alacağım kitabın kapağına; “Bu kitap ve içerisindeki bilgileri, Merkez Cami İmamı Hasan Ali Hoca’ya armağan ediyorum” notunu yazıp imzalar mısın dediğimde, sağ olsun, memnuniyetle deyip imzalamış ben de bu kitabı Karasu’ya döndüğümde, bir sabah namazı sonrası camide Hasan Ali Hoca’ya hediye etmiş ve kulağına da; “Hocam; senin ne kadar Cumhuriyet yanlısı olduğunu bilerek bu kitabı başucunda bulundurmanı ve  her gün en az 20 sayfa okuyarak Atatürk’ü İslam dinine ve Allah’a bakışını bir kez de bu kitaptan öğrenmeni istirham ediyorum” demiştim…

***

Hoşgörülü ve yenilikçi olarak tanıdığım Hasan Ali Hocama güvenim ailesinin de Cumhuriyetçi bir gelenekten geldiğini bilerek hep devam etti…

***

Hatta Cuma Hutbelerinin, Cumhuriyet Tarihimizin önemli günlerine rastlayan zamanlarında, eline tutuşturulan Hutbede, Atatürk ismi söylenmiyor ve bahse konu olmuyorsa, “lütfen sen ona ekleme yap, Atatürk’e saygı duyan cemaatindeki insanları da memnun et, senin tarafgir olan Diyanet’inin esiri olup ne Çanakkale ne 30 Ağustos Zaferlerinde ne 10 Kasımlarda ne 29 Ekimlerde sakın ha Atatürk’ü anmadan geçme” demiştim…

***

Lütfen, rica ediyorum tembihlerinden sonra, hocam bu özel günlerde Diyanet’in hutbesinde Atatürk olmasa da, Atatürk adını anmadan geçmiyor hem de, Mustafa Kemal’i, Atatürk’le birlikte söylüyor, anlatıyordu…

***

Ben de, her vesileyle, Cumhuriyete sahip çıkan, kuvayi milliye destanını heyecanla anlatan her Cuma’dan sonra Atatürk’ü bilhassa anmayan Diyanet’e inat, hararetle anan, kendisine teşekkür ediyor, mutluluğumu ifade ediyordum…

***

Fakat… Pandemi dolayısıyla bir buçuk seneden beri gidemediğim Cuma namazına, ilk defa geçen hafta ve üstelik kovit korkusuyla, cami dışındaki alanda, yüce Allah’ın huzurunda, huşu ile namazımı kılmak üzere heyecanla gitmiş, hutbeyi de heyecanla beklemiştim…

***

Zira, tarihi şan ve şerefle yazılan şehir, Sakarya ile anılan, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz’un, 99’uncu yıldönümüydü…

***

Namaz öncesi okunacak hutbeyi, merakla ve Büyük Taarruz’un yüce Atatürk’le birlikte anılacak diye heyecanla bekliyordum…

***

Tabii ki, daha önceden baktığım, okuduğum Hutbede, Malazgirt ve Alparslan (doğal olarak) anılıyor, Mustafa Kemal ve Büyük Taarruz’dan hiç söz edilmiyor, ama ben son olarak 1,5-2 sene önce, Cumhuriyetçi olarak bıraktığım Hasan Ali Hocamı, Büyük Taarruz’u anlatırken içerisinde Mustafa Kemal’i, Atatürk’le taçlandırarak anlatır umudunu taşıyordum…

***

Okunan Hutbe sonrası Kahrolmuştum…

Kıldığım 2 rekat Cuma namazı maalesef mundar olmuştu…

***

Dilim damağım tutulmuş, nasıl olmuş da benim Cumhuriyetçi olarak tanıdığım Hoca’ya rağmen güvendiğim dağlara karlar yağmış, nasıl olmuş da aradan geçen 1-2 sene zarfında Hoca korkutulmuş, nasıl olmuş da bu bağımsız ülkeyi, bu ezanı, bu camileri, bizlere bu özgür ortamda miras bırakan Atatürk, Hasan Ali Hocamın korkutulması sebebiyle anılmamış, es geçilmişti…

***

“1920’lerde, 30′ larda, 40′ larda Kuranı yasakladılar” diye yalan söyleyen…

“Bir Fetö tezgahı olan, ‘Kültürlerarası Diyalog’ platformunun yönetim kurulu üyeliğini yapan…” 

“Fetöcülerin, finans organizasyonu olan,  Abant Platformunun müdavimi olan…”

“Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde dekanlık dahil, 17 sene yaptığı görev süresinde, Adil Öksüz’ü en iyi tanıyan ve Adil Öksüz’ün doktorasında, jüri üyesi olarak, doktorluğuna onay veren…”

Saçıp-savuranları, israf edenleri, lükse dalanları, şeytanın kardeşleri olarak işaret eden İsra Süresi 27’deki ayete rağmen, “utanmadan, sıkılmadan bir milyonluk lüks mercedese binerek, samimi dindar Müslümanların incinmesine sebep olan, Diyanet İşleri Başkanı’nın bir yerlerden aldığı talimat gereği, o yüce Türk, Atatürk unutturulmaya mı çalışılıyordu…

***

Demek, F-16 gibi dünyanın en önemli uçaklarına pilotluk yapanları dahi kandırıp, 15 Temmuz hain darbesini planlayan, ilkokul mezunu, sümüklü, sözde din adamının talimatlarıyla, hain darbe girişimiyle, kalleşçe şehit edilen 251 vatandaşımızın, kanı yerde  kalacaktı ha!

Yazıklar olsun sizlere! 

Yazıklar olsun bu özgür, bağımsız ülkeyi, kanları pahasına, bizlere emanet eden Mustafa Kemal Atatürk’ü anmayan zavallılara…

Yazıklar olsun!

“Atatürk ile Allah arasında” isimli kitabı okuyup da, anlayamayanlara…