Köşe Yazıları

AB için İsveç kartı tutar mı?

AB için İsveç kartı tutar mı?

Sayın Cumhurbaşkanı 11-12 Temmuz tarihleri arasında Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılan NATO zirvesine gitmeden önce 10 Temmuz tarihinde Atatürk Havalimanı’nda yaptığı açıklamada “52 yılı aşkın zamandır AB kapısında bekletilen Türkiye var. Türkiye’yi bekleten bu ülkelere buradan sesleniyorum. Türkiye’nin Avrupa Birliği önünü açın. Finlandiya’nın önünü nasıl açtıysak İsveç’in de önünü açalım” diyerek yıllardır oyalanmanın tepkisini gösterdi.

Aslında çok daha önceden söylenmesi gereken sözü haklı olabilir. Ancak “Sapla Sapanı” ayırmak lazım.

Üyelik onayı NATO değil, Avrupa Birliği (AB) Parlamentosu ve Konseyi’dir.

“Esasında AB kulübüne üye olmanın bir bedeli var. Şöyle biraz geriye gidelim:”

Türkiye 29 Ekim 2004’de Cumhuriyet Bayramı’nı törenlerle kutlarken, o tarihte Başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Abdullah Gül İtalya’nın Başkenti Roma’da AB Anayasası’na imza atıyordu.

İmza töreninin 1585-1590 yılları arasında Papalık yapan ve en büyük hayali “Türkleri dünya üzerinden silmek olan Papa 5. Sixtus” heykeli önünde imzalanması ayrıca tartışılır.

Bu konuyu geçerek asıl üzerinde durulması gereken AB’nin üyeliğine giden yolun başlangıcı olan serbest dolaşımla ilgili “Vize muafiyeti” için bize dayatılan 72 kriterin geriye kalan başlıktan 6’sının neden tamamlanmadığına bakalım.

Bunların içinde Güney Kıbrıs’ın tanınması ve terörle mücadele yasasının tanımının AB müktesebatına göre yeniden düzenlenmesi de var.

 

*

İsterseniz o maddeleri şöyle bir anımsayalım:

1- Terörle mücadele yasası: Müzakerelerde en zor başlıklardan biri terörle mücadele yasası. Brüksel; ‘organize suç ve terör’ tanımının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve AB standartlarında kişi güvenliği ve özgürlüğü, adil yargılanma hakkı, ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüğü ile uyumlu hale getirilmesini talep ediyor.

2- Yolsuzlukla mücadele:

AB, yolsuzlukla mücadele için bir eylem planı ve bunu takip edecek bir kurum kurulmasını istiyor. Avrupa Konseyi’nin Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu’nun (GRECO) tavsiyeleri doğrultusunda yolsuzlukla mücadele için düzenlemeler gerekiyor.

3- Europol ile işbirliği:

Avrupa Polis Teşkilatı (EUROPOL) ile işbirliği, kişisel verilerin korunması yasasında yeni düzenleme.

4- Kişisel verilerin korunması: Kişisel verilere dair düzenlemeler.

5- AB üyeleri ile adli yardımlaşma:

Bu kriterde en zor konu Ankara’nın Güney Kıbrıs’ı tanımıyor olması.

6- Geri kabul anlaşması:

Türkiye, Geri Kabul Anlaşması’nı uygulamaya başlayarak özellikle Suriyeli mültecilerin Avrupa’ya geçişinin engellenmesinde büyük sorumluluk üstlenmiş durumda. Ancak AB, ikili geri kabul protokollerinin uygulanmasında bazı sorunların olduğunu savunuyor.

 

*

Dolayısıyla İsveç’in AB için pazarlık konusu yapılması çok doğru değil. Öyle olsaydı Finlandiya için de aynı pazarlık yapılabilirdi. Önemli olan yukarıda belirtilen maddelerin kabul edilmesidir.

İsveç’le ilgili çekinceli olduğumuz konuların başında PKK ve türevlerinin orada bulunması ve çeşitli eylemler yapması geliyor. Buna rağmen NATO üyeliğine yeşil ışık yapmak bize bu jestin çok daha fazlasını vermesi gerekir. Sadece “Türkiye’nin AB üyeliğini destekliyoruz” retorik sözler yetmez.

İsveç’in NATO’ya üyeliği ile F-16 satışı eş zamanlı olabilir.

Her ne kadar Türkiye ilkesel olarak katılıma onay vermiş ve katılım protokollerini Ekim’de TBMM’ye sevk edeceğini söylemiş olsa da bu, katılımın hemen onaylanacağı anlamına gelmiyor. Onay için İsveç’in hazırlayacağı yol haritasının yanı sıra ABD’nin özellikle F-16’larla ilgili adımlarını da görmek gerekiyor.

Bu arada, ABD’de ise 2024 Kasım ayında başkanlık seçimi yapılacak. Bu seçim sonuçlanmadan F-16 konusunun çözümlenmesi mümkün görünmüyor.

“Ha; şunu da görmek gerekiyor:”

Türkiye halkı AB üyeliği için 2004’den bu yana ne kadar istekli acaba?

Bu konuda bir referandum yapılsa oy kullanma yeterliliğine sahip nüfusun ne kadarı “evet” diyebilir?

Yani “bu konu NATO’da İsveç’in pazarlık konusundan ziyade Türk halkının onayından geçmelidir!”