Kimi tutalım

Karasu Belediye Başkanı İshak Sarı ile Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem Yüce arasında bir soğuk savaş olduğu hep konuşuluyordu. Ancak bu konuda su yüzüne çıkan bir şey yoktu.
Sakarya Büyükşehir Belediye Başkanı ile Karasu Belediye Başkanı pek yan yana gelmedi. Pek bir görüntü vermedi. Hatta Sakarya Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl Karasu’ya yaptığı hizmetlerle ilgili sunumu Limandere’de yaptı. Sunumda Karasu Belediye Başkanı yoktu. Biz bu konunun üstünde fazla durmadık zira fitne aramak istemedik.
Son olarak Kaynarca-Karasu-Kocaali sahillerinin işletilmesi noktasında Karasu Belediyesi ile Büyükşehir Belediyesi anlaşamadı. Karasu sahillerin işletmesinin kendi bünyesinde kalmasını istedi. Kaynarca ve Kocaali ise bu konuda Büyükşehir’in yetki talebini onayladı.
Bu durumda Karasu, Kaynarca ve Kocaali’den de ayrışmış oldu.
Bu durumda “Karasu mu doğru olanı yapıyor, Kocaali ve Kaynarca mı” sorusu akıllara geliyor. Başkan İshak Sarı, “Karasu’nun menfaatlerini korumakla” görevli olduğunu söylüyor. Kaynarca ve Kocaali belediye başkanları kendi ilçelerinin menfaatini mi korumuyor yoksa Karasu’nun farklı menfaatleri mi var?
Bu menfaatleri korumazsak ne olur? Sakarya Büyükşehir Belediyesi, Karasu Belediyesi’nin vereceği hizmeti mi vermez yoksa Karasu Belediyesi daha mı maharetli?
Tüm bunlar arasında Karasu halkı olarak biz kimin yanında yer almalıyız? Ya da hiç bu işlerle alakası olmayan biri olarak bu çatışmadan zarar edecek miyiz?
Yani sade vatandaş olarak, hiç fiyat artırmadığımız halde ihale gene bize mi kalacak?
SİYASET NE DEĞİLDİR
Üstüne tezler, kitaplar yazılmış ve multidisiplinel bir bilim dalı olarak üniversitelerde okutulan siyaseti size gazetenin köşesinde anlatacak değilim.
Üniversitede birden fazla dönem siyaset dersi almış olmama da güvenecek değilim. Kaldı ki siyaset kitaplarda öğretildiği gibi de değildir. Öyle olsaydı bu ülkeyi çobanlıktan gelen Süleyman Demirel değil bir siyaset profesörü idare ederdi. Kaldı ki siyaset profesörleri de siyasette pek başarılı değil!
Girizgah kısmı uzun oldu ama açıklamam da gerekliydi. Ben iyi bir kafe işletmecisi değilimdir ama iyi bir müşteriyimdir. Hani adam bir amcaya çarpmış da “Ben 30 yıllık şoförüm, sen hatalısın” demiş. Amca da, “Bu hesaba göre ben haklıyım. Çünkü ben altmış yıllık yayayım” demiş ya.
Bizi idare eden siyasiler bilmem kaç yıldır siyasi ama ben 42 yıllık seçmenim. Dolayısıyla siyaset kurallarını siyasiler değil seçmenler belirler. Layık olduğumuz gibi idare edilmemiz de bundandır.
Tüm bunlardan dolayı bana “siyaset nedir” diye sorsanız kesin doğru bir yanıt veremem. Ama siyaset nedir derseniz o konuda bazı fikirlerim var.
Mesela siyaset, geçmişte işe girenleri bir bahane bularak, bir kriter uydurarak işten atmak değildir.
Bence siyaset, işten atılanların yerine başkalarını getirmek değildir.
Siyaset dediğimiz şey kişisel olarak bize yanlış yapanlara haddi bildirme alanı değildir.
Siyaset olgusu bir üst makama gider yapmak, bir alt makamdakine parmak sallamak değildir.
Siyaset hukukun bize verdiği tüm yetkileri sonuna kadar kullanmak değildir.
Siyaset mekanizması, başına geldiğimiz kurumu işletme gibi görüp, kurumu kar ettirme amacına hizmet etmez.
Siyaset kurumu kendi oy aldığı esnafa rakip olacak adımlar atılmasına değil, esnafın daha iyi hizmet edip, vatandaşın kaliteli hizmet almasına aracılık etmelidir.
Siyaset bedava olan yolları paralı otoparka çevirmemelidir.
Siyaset vatandaşın açık vermesini bekleyip onu cezalandırmak için fırsat kollamayı değil, vatandaşı idare etmeyi öncelemelidir.
Siyaset “yoksa” diye başlayan, vatandaşı tehdit eder gibi mesaj atmak değildir.
Siz bilmem kaç yıllık siyasetçisiniz bilmiyorum ama bu millet 50 yıldır seçmen. Aklınızda bulunsun.
OYUN BİTİNCE
Meşhur sözdür bilirsiniz, oyun bitince şahla piyon aynı kutuya konur. Kimimiz para kimimiz dert sahibiyiz. Kimimizin makamı var kimimizin kalbi kırık. Makamları çıkarıp yan yana düştüğümüz günler de oluyor.
Hani eskilerin “Güzelliğine güvenme bir sivilce yeter, zenginliğine güvenme bir kıvılcım yeter” diye bir sözü var ya…
Hani görmüyorsanız okuyun.
Hepimiz biliyoruz ki bir gün oyun bitecek. Hepimiz biliyoruz ki bir gün şah da piyon da aynı kutuya konulacak. Hepimiz biliyoruz ki bir gün öleceğiz…
Hani bir hoca vaaz ediyordu da diyordu ya, “Allah var mı birader? Var! Yapma ya! Yok gibi yaşıyorsun…”
Nasıl her canlı ölümü tadacaksa her makam sahibi de emekliliğe doğru yürüyor, ömrü vefa ederse. Her siyasi seçime doğru gidiyor, hayatta kalırsa.
Makamlarda insanlara nasıl davranırsanız mekanlarda öyle ağırlanırsınız. Bir kamyoncu atasözü der ki, “Çıktığınız viteste ininiz…”
BİZİ İLGİLENDİREN KISMI
Siyasetle ilgilenmeyen Müslümanları, Müslümanlıkla ilgilenmeyen siyasiler idare eder. “Bana ne Amerika’dan” demek için Amerika’ya hakim olmak zorundasınız.
Siyasiler bir karar alıyor, bu kararın neticeleri her birimizi ilgilendiriyor. Tıpta uzmanlık sınavı (TUS) var. Bu sınav neticesinde pratisyen olan doktorlar branşlara ayrılıyor ve sonunda uzmanlık alıyor. Siyaset mekanizması tıpta uzmanlık sınavı sonucunda uzmanlığa alınacak pratisyen sayısını iki katına çıkarıyor. Ancak mezun olan doktor sayısında değişiklik yok! Yani yeni mezun olan pratisyen aynı sayıda artıyor ama pratisyenden uzmana geçen sayısı ikiye katlanıyor. Bu şekilde uzman sayısı artıyor ama pratisyen sayısı yarı yarıyaya yakın azalıyor.
Pratisyen temelde acil servislerde görev alıyor. Karasu’da yaz aylarında en fazla acil servis personeline ihtiyaç oluyor.
Bu ihtiyaç zaman zaman diğer ilçelerden alınarak sağlanıyordu ancak bu sene pratisyen sayısında yaşanan düşüş Sakarya’yı da ilgilendiriyor. Karasu’yu ise çok daha yakından ilgilendiriyor.
Yani bu yıl Karasu Devlet Hastanesi için her zamankinden daha zor geçecek. Siyasilerin kısır çekişmeleri bir kenara bırakıp, uzman kadroları zaten büyük oranda boş olan Karasu’ya hiç olmazsa pratisyen alması gerekiyor.
Eğer bu konu hayati değilse hiçbir konu hayati değildir…