Köşe Yazıları

Seçimsizliğe alışamadık

Türkiye çok sık seçim yaşayan bir ülke. Yerel seçim olmazsa genel seçim, hiç biri olmazsa bir referandum oluyordu.
Genel seçim ve yerel seçim ardı ardına gelince dört yıl gibi bir süre seçim olmayacak gibi duruyor. Böyle olunca da alışılmadık bir apolitik durum ortaya çıkıyor. O kadar yoğun bir seçim döneminden bu kadar durağanlığa geçiş, bünyede sıkıntıya neden oluyor. Karasu Esnaf ve Sanatkarlar Odası için adayların bu kadar erken yola çıkmasının altında yatan nedenlerden biri de bu aslında. Başka ilçelerde durum nasıl bilmiyorum ama Karasu’da bu şekilde bir heyecana ihtiyaç vardı. Seçimler bir hareket ve iletişim etkinliği getiriyor. Seçim olduğunda düğünler ve cenazeler daha kalabalık oluyor. İnsanlar birbirine bir şeyler anlatabiliyor. Bu sayede de aslında kendi dertlerini unutup başka gündemlere kafa yorabiliyor. Geçtiğimiz hafta hatırlarsanız Cihan Emre’nin durumu ile ilgili değerlendirmede bulunmuştuk. Bu hafta adaylığını resmen açıklayan Mahmut Ayar ile ilgili bir iki şey söyleyelim…
Kaba bir benzetme ile başlamak istiyorum: Seçime girmek etekle ağaca çıkmak gibidir. Eğer içinize sağlam giyinmezseniz ayıplarınız görünür. Yani daha önceden heybenizde bir şey yoksa bir yerlere talip olabilirsiniz. Ama siz küçükken bir erik bile çaldıysanız seçim sahasında konuşulur. Mahmut Ayar Karasu’da kendi işini yapan, alanı dışında pek görüş belirtmeyen ama bilgi birikimine itimat edilen bir isim. Daha önce seçim tecrübesi var diyemeyiz. Emin adımlar atmayı seven, ticarette de başarılı olmuş bir esnaf. Basın açıklaması yaptığında herkes kendine göre değerlendirmelerde bulundu. Kimi heyecanlı buldu, kimi girdiği konuları beğendi ya da beğenmedi.
Ancak bu bir yüz metre yarışı değil. Önümüzde bir yıl gibi bir süre var. Yani eğer atletizmden gidersek bu bir maraton. Kısa mesafe yarışlarında başlangıcın çok etkisi vardır. Ancak maratonlarda bu durum ihmal edilebilir.
Seçimi en iyi çıkış yapan değil en fazla dayanıklı olan kazanacaktır. Bence Ayar, ilk toplantısına göre gayet soğuk kanlıydı. Kendini gayet net ifade etti. Rakiplerine ilişkin örtülü eleştiride bulunurken de seviyeyi bozmadı. Ne diyecekti yani “Rakiplerim çok iyi yönetir. Ben de onları beğeniyorum” mu? Siyasette doğru olan samimiyettir. Samimi olanlar da kalıcı olur. Samimi olanlar mutlaka seçimi kazanır mı? Kazanamaz elbette. Hatta sahte olanların kazanma şansı daha yüksek bile olabilir. Ama samimi olanlar değerli olur. O nedenle ben Mahmut Ayar’ı başarılı buldum. Toplantı öncesinde ve sonrasında yaptığımız ayaküstü sohbette de geleceğe yönelik atmayı planladığı adımları değerlendirdik. Onların da hayata geçmesi ile daha ilgi çeken ve sahada konuşulan bir isim olarak göreceğiz Mahmut Ayar’ı. Tüm adayları olduğu gibi Mahmut Ayar’ı da yakından takip ediyor olacağız.
Aday sayısı ve Başkan’ın şansı
Düz mantıkla baktığınızda bir seçimde aday sayısı artarsa mevcut başkanın yansı yükselir. Bu anlayışla 2009 Yerel Seçimlerine gidildi. Herkes “Ahmet Genç’in karşısında bir isim olursa yani seçime iki adayla gidilirse muhalefetin kazanma şansı olur. Üç adaylı bir seçimde Ahmet Başkan rahat kazanır” diyordu. Ama seçimin sonucunu, bırakın üçüncü adayı o dönem dördüncü aday olarak çıkan Recep Özdemir belirledi. “Eğer seçimde dördüncü aday çıkmasaydı Ahmet Genç seçimi kazanırdı” diyenlerin sayısı hiç de az değil. Yine geride kalan Karasu esnaf ve Sanatkarlar Odası Seçiminde, dönemin başkanı İlyas Balcı’nın karşısına tek aday çıkarsa seçimi kazanabilir ama iki aday çıkarsa İlyas Başkan seçimi rahat alır diyordu herkes. Seçime bir ay gibi bir süre kalan sahaya çıkan Hüseyin Can, İlyas Balcı’nın seçimi kaybetmesindeki en önemli isim olarak görüldü. Şimdi de Cihan Emre’nin karşısına birçok aday çıkıyor. Aday sayısının artışının mevcut Başkan Cihan Emre’nin işine mi yarayacağı yoksa bahsettiğim diğer seçimlerde olduğu gibi mi etki edecek onu da zaman gösterecek.
Vicdanlar rahat mı
Hangi işi yaparsanız yapın, o işin olup olmadığına aslında vicdanınız karar veriyor. Abdest alıyorsunuz, yeterli olup olmadığına siz karar veriyorsunuz. Namaz kılıyorsunuz yine aynı… Benzer durumda bir ev yapıyorsunuz. Orada da karşısına geçip bakıyorsunuz ve “Hah işte oldu” diyorsunuz. Ama su tesisatçılarının bir tabiri vardır: “O kadar çatlar su kaçırmaz” derler. O kadar çatlak zaman zaman su kaçırıyor. Bolu’daki yangının ardından cenazeleri ya da acıları konuşuruz sanmıştık. Tatil hikayelerini okur, matemimizi paylaşırız diye ummuştuk. Sonuçta ortada bir sürü ölüm var. Olayın ardından biz cenazeleri konuşamıyoruz. Ölenlerin kim olduğu konusunda bilgi kırıntıları gürültü arasında kayboluyor. Suç kabullenmeyenler ile birbirini suçlayanlar gürültü yapıyor biz de seyrediyoruz. Olayın bir daha yaşanmaması adına ne yapılacağı konusunda bile fikri olan yok. Bu hikayeden tek ders alan sorumlular sanki. Bir daha böyle bir facia yaşanırsa herkes kendisini nasıl koruyacağını, koltuğunu nasıl güvence altına alacağını biliyor. Bundan sonra kimsenin ölmemesi için önlem alma konusuna ise henüz gelmedik…
Ne ara bu kadar
Deprem olur, battaniye fiyatları patlar. Yangın olur yangın tüpü fiyatlarında artış olur. Sakarya Depremi olduğunda sokaklarda demir topluyoruz ayağına işyeri ve ev yağmalayan insanlar geziyordu. İnsanların hayatlarını kaybetmesi olağan ama insanların insanlıklarını kaybetmelerine ne ara alıştık. Serbest piyasada ürün değerlemesi satıcıya ait de… piyasada insanlığın değerinin düştüğüne şahit olmak çok acı.
HECATİ: İzahı olmayan şeylerin mizahı olur. Benim bile mizah edecek halim yok…