Köşe Yazıları

Recep Özdemir, “Televizyon ve hayatımız”                 

 

Televizyon ve hayatımız                 

Sokaklarımızda top koşturan, oyun oynayan, çocuklarımız arasında dolaşalım. Çocuklarımızın Türkçe kelimeler arasına yabancı şahıs isimleri sıkıştırdığını ve kendilerini bu yabancı şahıslarla özdeştirdiğini görürüz. Bu, yabancı özenilen şahsiyet, bazen futbolcu, bazen tarihi bir şahsiyettir.

Peki, çocuklarımız bu isimleri nereden veya nerelerden duyuyor? Bu şahsiyetler nasıl oluyor da çocuklarımız tarafından özdeşim öznesi olabiliyor?

Çocuklarımızın kişiliklerinin oluşmaya başladığı, çocuğun “beni” ni ortaya koymaya çalıştığı yanlar önemlidir. Bu yaşlarda çocuğun gözlerinin önüne seçilen televizyondaki çizgi filmler, okumaya başladığı yıllarda, eline tutuşturulan çizgi romanlar çok önemlidir. Biz ebeveynler, istesek de istemesek de çocuklarımız bunlardan etkilenir. Hatta farkına varmadan çocuğumuzun elimizden kayıp gittiğini çok sonra anlayabiliriz.

Herhangi bir günlük gazetenin TV sayfasını inceleyelim. Ülkemizde ulusal bazda yayın yapan ellinin üzerinde kanal var. Ayrıca aşağı yukarı her ilimizde üç dört tane de yerel yayın yapan TV kanallarımız mevcut.

Basın yayın organlarının, özellikle TV’lerin yerine yetirmekle yükümlü oldukları görevler var. Haber vermek, eğitmek, bilgilendirmek ve eğlendirmek. Bizim kanallarımızın bu görevlerden daha çok hangisine ehemmiyet verdiği hepimizce malum. Biz haberleri bile eğlence formatında vermeye özen gösteren, haberin içeriğinden çok haberi sunan spikerin dekoltesine dikkat gösteririz.

Çocuklarımıza yönelik yapılan çizgi filmler, tamamen yabancı kahramanlar üzerine kurulu. Özellikle batı menseli çizgi filmler sayesinde, çocuklarımız Köroğlu’ndan önce Robin Hood’u, Fatih’ten, Yavuz’dan önce Kral Arthur’u öğreniyor ve onlara özeniyor. Bir kısım çizgi filmler de çocuklarımızın gelecekle bağını koparıyor, çocuklarımızı gerçek dışı düşüncelere, hayal alemine daldırıyor. Çoğumuz hatırlarız, Pokemon adlı çizgi filmi seyreden pek çok çocuğumuz, kahramanları gerçekle ayırt edemeyip, onlar uçuyor bende uçarım düşüncesiyle evlerinin balkonlarından kendilerini boşluğa bıraktılar.

Bırakalım çocuk programlarını, yetişkinler için hazırlanan programlara bakalım. İzlediğimiz yabancı sinemaların konusu aşağı yukarı hep aynıdır. Sadist, yarım akıllı, kendi insanına işkence eden, Müslüman doğulu teröristler bir tarafta. Onları hizaya getiren tek hedefi insanlık, özgürlük, demokrasi ve ezilen milletlerin dostu olan batılı özel ajanlar. Bu özel ajan tiplemeleri öyle kahramanlıklar gösterirler ki, kendilerini bile gözlerini kırpmadan feda edebilirler.

Bu filmler bilinçaltımıza o kadar nüfus eder ki, belli bir süre sonra bu durumu bilenler dahi film kahramanları ile özdeşim kurmaya başlarlar. Muhafazakar olarak bildiğimiz kanallar da bu furyaya ayak uydurup, Rambo örneği pek çok filmi seyircinin görüntüsüne sunmaya başladılar.

Son günlerde gazetelerde bir haber yer almaya başladı. Kurtlar Vadisi örneği filmler çoğalınca, sokaklarımızda da sahte mitçi, emniyetçi arttı. Pek çok kişi kendisine gizli devlet görevlisi süsü vererek, havalı havalı dolaşmaya ve dolandırıcılık yapmaya başladı.

Bu durum işin bir boyutu. Başka bir boyutu da bu tür filmlerin illegal oluşumları körüklediği ve insanları suça yönelttiği.

Yapılan bu işlerden zaman bulup, televizyonlarımız kitlelerin eğitimine, bilgilendirme görevine ne zaman fırsat bulacak bilemiyorum.