Köşe Yazıları

Recep Özdemir, “Eğitimin içler acısı hali”

Ekonomide, tarımda, sağlıkta can çekişiyoruz. Bu gün parayı kaybedebilirsin yarın kazanabilirsin ama bir alan var ki bu alanda kan kaybettiğiniz zaman bunun etkisi tüm alanlarda kendini hissettirir.  Bu alan eğitim alanıdır.
Ülkemizde her ne kadar doğurganlık oranı düşse de (Suriyeliler hariç) hala dünyada genç nüfusun, yaşlı nüfusa göre oranı daha fazladır. Önemli olan ülkelerin geleceğinde bu genç nüfusu geleceğe hazırlamak, toplumdaki yaratıcı ve aktif insan gücünün sayısını arttırmaktır.
Eğitim alanında bir türlü istikrarı ve verimliliği yakalayamadık. Bunun en önemli sebebi eğitim alanına hep “bizden adam yetiştirme” kaygısının hakim olmasıdır.  Bırakın her gelen iktidarı aynı hükümette bile değişen bakanlar kendi damgalarını vurmak için devlet politikasının hakim olması gereken eğitimde sık sık değişikliğe gitmişler hatta uygulamaya konulan bir sistemin sonuçları tam belli olmadan sistem rafa kalkmış yenisi uygulanmaya başlanmıştır.
Devlet politikasının egemen olması gereken bu alanda her gelen kişisel beklentilerinin ve hırslarının etkisiyle siyasi düzenlenmelerde bulunmuşlardır.
1997/1998 eğitim yılında o dönemin hakimleri yani 28 Şubatçılar temel eğitimi 4+4 şeklinde zorunlu hale getirtmiştir. O dönem özellikle muhafazakar kesim bu duruma şiddetle karşı çıkmış Cuma namazları çıkışlarında eylem yapmıştır. Ardından 2012/2013 eğitim-öğretim döneminde mevcut iktidar zorunlu eğitimi 4+4+4 şeklinde 12 yıla çıkarmış daha önce 4+4’e tepki gösteren kesimden  hiçbir tepki gelmemiştir. Yine duygusal değerlendirmeler egemen olmuştur.
Özellikle uzak doğuda ve gelişmiş ülkelerde her öğrencinin yüksek okul okuma lüksü yoktur. Öğrenciler yetenekleri ve zeka potansiyellerine göre kategorize edilirler ve buna göre tıp mühendis okullarına gönderilirken yüksek okul okuma potansiyeli olmayanlar becerilerine göre yeteneklerine göre meslek edinme kurslarına yönlendirilirler, bu şekilde toplumun her bireyinden istifade edilmiş olunur.
Ülkemizin üniversite sayısı 208, dünyada üniversite sayısı bakımından ilk 25. sıradayız.  Ancak dünyada nitelik bakımından ilk 300’e giren bir tane bile üniversitemiz yok. En iyi üniversitemiz 336. sırası ile ODTÜ. Ondan sonra İTÜ ise 404. sırada.  Her geçen gün iyileşeceğimiz halde daha da kötüye gidiyoruz.
Sanayileşmiş batı Avrupa ülkelerinde her bin kişiden yaklaşık 40 tanesi üniversite öğrencisidir. Bize gelince bizde ise her bin kişiden 95 tanesi üniversite öğrencisidir. Bu rakama parası olup da yurtdışında okuyan gençlerimiz dahil değildir. Kısaca sokaklarımız üniversitelilerle doludur ancak  mezun ettiğimiz bu gençlerimizin bir işi yoktur. Kalan ömürlerini de müzmin müşteki şeklinde devam ettirirler.
Bu iktidar her ile en az 1 üniversite sloganı ile pek çok ilimizde 2-3 üniversite kurdu. Kontenjanları arttırdı, güzel binalar yaptık ancak içlerini nitelik olarak dolduramadık. Bu yıl da üniversitelerimizin kontenjanları azaltıldı. Olması gereken buydu ancak geç kalındı.