Köşe Yazıları

Recep Özdemir, “Devletin dini adalettir”

Bir devlette, üç asli güç vardır. Yasaları, kanunları koyan yasama. Yasamanın koyduğu kurallara göre yönetim gücünü elinde bulunduran yürütme. Yine yasamanın koyduğu kurallara göre tüm bu iş ve işlemlerde kurumlar arasında, kişiler arasında ve kurumlarla kişiler arasında ortaya çıkan ihtilafları çözme merci yargı.
Bu güçler arasında hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir ilkesi gereğince tepede duran tüm yetkisini milletten alan yasama ön plandadır. Ancak en hassas olunması gereken bir nevi tuz görevi gören yargıdır.
Onun için Hz. Ali “Devletin dini adalettir” demiştir. Yasama ve yürütmede olmaması gerekir ama yine de, tarafgirlik, görecelik ve duygusallık olabilir. Yargıda yani adalet kurumlarında duygusallık, tarafgirlik kesinlikle olmamalıdır.
Onun için adaletin simgesi Themis heykelinin bir elinde yargılamanın simgesi terazi, bir elinde adaletin verdiği kararların yerine getirilmesi aksi halde zorla yerine getirilmesini simgeleyen kılıç vardır. Themis’in gözlerinin bağlı olmasının sebebi ise yargı görevini yerine getireceklerin her türlü duygusallıktan arınması gerektiğini simgeler.
28 şubat sürecinde o dönem adalet bakanlarından Mehmet Moğultay yargıç atamalarında “ Bunları almasaydım da yerine … alsaydım.” diye çok talihsiz, adaletin ruhuna yakışmayacak bir söylemde bulunmuştu ve vicdanı olan herkes bu söylemi kınamıştı.
298 sayılı kanuna göre yüksek mahkeme üyeleri hakimler, savcılar ve bu meslekten sayılan subaylar ve astsubaylar herhangi bir seçimde aday olup seçilemezlerse bir daha mesleklerine dönemezler hükmünü içermektedir.
Diğer kamu görevlileri seçilemedikleri takdirde tekrar görevlerine dönmelerine rağmen hakim ve savcılar dönememektedir. Kanun koyucunun buradaki amacı hakım ve savcı seçimde aday olarak safını belli ettiklerinden tarafsızlıklarını kaybedeceklerinden dolayıdır. Bu hükmü koyan yazımızın başında belirttiğimiz gücünün yüce Türk milletinden alan yasamadır.
Oysa bugün bakan yardımcılığı yaparak siyasi tarafını belli etmiş kişileri tekrar başsavcı olarak atamaktayız. Avukatlık mesleğini ifa ederken belediye başkanı, meclis üyesi veya partilerin il-ilçe başkanı ve teşkilatlarında görev alanlar yine 298 sayılı kanunun ruhuna aykırı olarak hakim ve savcı olarak atanabilmektedir. Bu durum adaletin vicdanını sızlatmaktadır.
Sayın cumhurbaşkanımız Tayyip Erdoğan 27 Mart 1994’te İstanbul büyük şehir belediye başkanı seçildi. O dönemin egemenleri bir şiir okudu diye Tayyip Erdoğan’ı cezalandırdılar. (yukarıda bahsettiğimiz Themis’in gözlerini açarak). Cezası kesinleşen Erdoğan 6 Kasım 1998’de görevden ayrıldı. Yerine belediye meclisince seçim yapıldı. Seçimde halk refahlı bir adaya oy verdi ve onu başkan yaptı düşüncesiyle meclis üyeleri Anavatan partisinden Refaha geçen yani refahlı olan Ali Müfit Gürtuna’yı belediye başkanlığı koltuğuna oturttu.
Askeri vesayet yani 28 Şubat süreci devam etmesine rağmen meclis üyeleri ellerine vicdanına koyarak olması gerekeni yani refahlı bir üyenin başkanlığını onayladılar.