Kurnaz tilki ve akıllı karga
Beni zaten uzun yıllardır hem köşe yazılarımdan hem de futbol teknik direktörlük yaptığım illerden ve tabi ki o çalıştırdığım takımların taraftarları olduğunuz için yakından tanıyorsunuz.
Çoğu zaman serzenişli ve şiddetli eleştirilerimden dolayı her şeye muhalif olduğumu düşünenleriniz çok aranızda. Oysaki azıcık dikkatli okursanız benim sadece gerçekleri dillendirdiğimi göreceksiniz. İstanbul’da ve Sakarya’da yaklaşık yirmi yıllık köşe yazılarımda ve yine yaklaşık otuz yıllık antrenörlük yaşamımda asla doğrulardan taviz vermedim.
Ama spor alemi, özellikle futbol alemi çok enteresan olayların döndüğü bir alandır. Fakat buna rağmen bu endüstrileşmiş ve tamamen ticarete dönmüş futbol aleminde her şeye rağmen işini birikimiyle, donanımıyla iyi yapan antrenörler, iyi hakemler vardır. İşte bu insanların iyi niyetini suiistimal edenlere çok rastlanır.
Aslında bu alemde bırakın iyi antrenörlüğü bırakın iyi hakemliği, iyi bir insan olmak o kadar çok zorlaştı ki sormayın gitsin. Hepsinden önemlisi iyi bir insan olduğunuz da herkes için, iyi bir antrenörde iyi bir hakemde olursunuz, yani önkoşul iyi bir insan olmaktır.
Gelin görün ki o iyi insanların iyi niyetlerini suiistimal eden çirkin ve ahlaksız, çıkarcı, menfaatçi, kendilerinden başka hiç bir şeyi düşünmeyen, emek vermeden yemek yemeyi seven cahiliye toplumu haline dönüşüyoruz giderayak…
İşte bu toplumun içinde bir sürü yanlış ve acımasız asalak ve utanmazlar vardır.
Ülkemiz de bazı STK’larda köşe başlarını tutmuş, insanlar nedense o köşe başlarını ve oturdukları koltukları bir türlü bırakmazlar ve yapışıp kalırlar.
Demokratik yani seçim yolu ile kaybetmeyi asla ve kat-a hazmedemezler, seçilen kişilere saygı duymazlar, çeşitli iftira ve karalamalarla algı oluşturup o kişilerin görevlerini yapamaz hale getirmek için her kanunsuz ve uygunsuz yolları yöntemleri dener dururlar.
İstanbul’da geçtiğimiz aylarda yapılan faal futbol hakemleri şubesinin seçimleri vardı ve benim bildiğim yaklaşık yirmi yıldır o koltukta başkan olarak görev yapan şahıs, seçimi kaybedince daha ilk günden “mızıklanmaya” başlayarak hazımsızlığını belli etti. Her türlü gayri kanuni usullerle yeni seçilen çiçeği burnundaki Adil Uçankan başkanı çalışamaz, görev yapamaz hale getirmek için elinden ne geliyorsa, hatta ne gelmiyorsa o yöntemlerle algı oluşturmaya ve bahaneler üretmeye başladılar.
İşi öyle boyutlara taşıdılar ki yeni başkanın sosyal medyadaki beş – on yıllık beğenilerini, (bakın paylaşımlarını demiyorum) beğenilerini iktidardaki siyasileri eleştiriyor diye, muhalefet yapıyor diye şikayetlerde bulundular. Oysaki benimle birlikte uzun yıllar onurlu bir şekilde hakemlik yapmış MHK Başkanlığı’nın çok kez değişmesine rağmen hepsinde tarafsız ve işine saygı duyarak görev üstlenmiş bu kardeşimizin, siyasetle uzaktan yakından zerre kadar ilgisi alakası yoktur. Velev ki olsa bile herkes herkesin fikir ve düşüncelerine saygı duymak zorundadır. Neyse ki yapılan inceleme soruşturmalarda bu kardeşimizin herhangi suç ya da hakaret, yahut mevcut iktidara muhalefet yaptığına dair bir bulguya ulaşılamamıştır. Yani bir kez daha eski başkanın içi boş atışları fos çıkmıştır.
Bazı insanlar, Adil Uçankan gibi güzel ahlaklı, dürüst, donanımlı, çalışkan, olduklarını gördükleri kimselerin, kendilerine nasıl davranılırsa davranılsın, bu ahlaklarından ödün vermeyeceklerini hissettiklerinde, onların bu özelliklerini suiistimal etmeye yönelik bir tavır ve uygulama içerisine girerler.
“Ben ne yaparsam yapayım, karşı taraf nasıl olsa bana kötülükle karşılık vermez ve benim attığım iftira yanıma kar kalır” zihniyeti ile çoğu zaman hareket ederler.
Bu yanlış tutum ve davranış biçimleri ile hem üst makamları hem de siyasi erki kandırmaya çalışırlar. Aslında kandırdıkları kendileridir ama bunu bir türlü kabul edemezler ve hazmedemezler.
Değerli okuyucularım şu unutulmamalıdır. Saygının bittiği yerde çürüme başlar. Zannederler ki işini en iyi şekilde yapmaktan başka derdi olmayan, bu insanları “karalarsak” onları görev yapamaz hale getiririz. Ama ne hikmetse bu tutum ve davranışları sadece ve sadece kendilerine zarar verir.
Bu hazımsız insanlar kendilerinin yarım akıllarıyla birilerini etkileyeceklerini düşünerek üst makamların ve siyasi erki yanlış yönlendirmelerle oyalarlar.
Ve ben Kenan Hoca elli yıllık birikim ve tecrübe sahibi olarak diyorum ki; eyyy bree cahiller, küçük düşünen menfaatperestler… Üç günlük dünya kime kalmış ki size kalacak! Hepimizin gideceği yer iki metre çukur değil mi?
Zannediyorsunuz ki iyi niyetli insanları ne kadar suiistimal edersek, verdiğimiz sözleri tutmayarak, yalan söyleyerek iftira atarak mağdur etmeye çalışarak kendimize bir paye çıkarırız. İnsanlar bizi haklı sanır ve kendimize taraftar buluruz diye aciz işlere tenezzül ediyorsunuz…
Bilmiyorsunuz ki o karalamaya çalıştığınız kişide bir insan ve o şikayet ettiğiniz üst makamlarda görev yapanlarda insan ve o insanlarında akılları fikirleri dünya görüşleri ve duyguları var.
Yine ben Kenan Hoca olarak diyorum ki; şu da unutulmasın!
Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner.
Bu hayat kurnaz geçindiklerini sanan aptalların tasarladığı gibi gitmez.
Ama bu dünyada ama ebedi alemde ilahi adalet ile yüz yüze kalacaklardır. Ne yaparlarsa yapsınlar onların planlarının üzerinde de bir plan ve hesapların üzerinde bir Tanrı hesabı vardır.
Cahil kişi hakkı hukuku ve adaleti görmezden gelerek ve unutarak sanır ki kazanan hep ben olurum…
Şu atasözü çok güzel ama kime ait bilmiyorum
“Keşiş her zaman pilav yemez” işte öyle
Selam ve dua ile…