Her seçimin ayrı bileşeni ayrı

Her seçim döneminde söylenir ya, “Bu seçim diğerlerinden çok farklı” diye… Hem doğrudur hem yanlış. Seçim diğerleri ile aynıdır. Dönemi, seçim şekli, oy pusulası, seçim çalışma şartları, propaganda dönemi falan…
Ama her seçim farklıdır, çünkü aynı nehirde iki kez yıkanılmaz. Su da zaman da akmaktadır ve şartlar değişmektedir.
10 yıl önceki seçimde sosyal medya etkili değildir, 5 yıl önceki dönemde Facebook etkilidir, şimdi seçim olsa Instagram’dan takip edilir, belki bir iki yıl sonra Tiktok fenomeni olmadan seçim kazanmak mümkün olmayacaktır.
Karasu Esnaf ve Sanatkarlar Odası’nın geride kalan seçimlerinde son birkaç haftada aday çıkan Hüseyin Can’ın yüksek oy almasının altında da o seçimin eski seçimlere benzememesi yatmaktadır.
Şimdi yeni bir Esnaf Odası seçimine doğru gidiyoruz. Yılın en geç 3. Ayında seçim yapılmış olacak. Seçimde şimdiye kadar Mevcut Başkan Cihan Emre, Levent Arslan, Hasan Filizfidanoğlu, Mahmut Ayar, Sultan Yavuzyiğit Saka adaylıklarını açıkladı. Hüseyin Can da bu hafta açıklayacak muhtemelen.
Normal şartlar altında “seçimlerde aday sayısı artınca mevcut başkan elini ovuşturur” derler. Ama bunun aksini iki kez Karasu’da yaşadık. Mesela 2009 Yerel Seçimlerinde Ahmet Genç çok güçlüydü. Tüm topluma “Başkan’ın karşısına bir aday çıkarsa seçimi alabilir ama iki aday çıkarsa Ahmet Genç rahat kazanır” düşüncesi hakimdi. Ancak Genç’in seçimi kaybetmesine bırakın ikinci aday 3. Aday olarak çıkan Recep Özdemir sebep olmuştu.
Yine yakın geçmişte Karasu Esnaf ve Sanatkarlar Odası seçimi oldu. Burada da İlyas Balcı çok güçlü duruyordu. “Balcı’nın karşısına tek aday çıkarsa seçimi alabilir, ikinci adayda Balcı rahatlar” deniyordu. Ancak Balcı’nın seçimi kaybetmesinde Hüseyin Can’ın aldığı oylar çok etkili oldu.
Demem o ki…
Sandığın boşu, dolusundan tehlikelidir. Seçimde aday olanlar da hiçbir seçimin birbiri ile aynı olmadığını bilmelidir. Seçimi aday olarak yaşamamış arkadaşlar ne dediğimi çok anlamayabilir ya da umursamayabilir.
Sandığın boşu dolusundan tehlikelidir…
Çözüm basit
Akşam sahura kalkmayı unutan çift güne gergin başlamış. Adam dışarı çıkmış ve bir süre sonra eve dönmüş, “Hanım sofrayı kur, ben bir formül buldum” demiş. Kadın da heyecanla, “Söyle ne buldun” diyince adam sofrayı kurması konusunda ısrar etmiş. Sonra öğlen vakti oturmuşlar sofranın başına… Kadın ne kadar ısrarla sorsa da adam formülü söylememiş. Sonunda yemek yenilip keyifle çaylar içilirken kadın sormuş, “Nedir bu ramazanda gündüz vakti yemek yiyip de bedeli olmayan formül” diyince adam çayından bir yudum almış ve arkasına yaslanmış, “Formül basit hanım: 61 gün sen 61 gün ben” demiş.
Şimdi Karasu’da İnönü İlkokulu için yıkım planları yapılıyor. Binası yetmeyen bir Sezi Eratik İlkokulu var. Merkezde ortaokul yetersizliği ve imam hatip fazlalığı görünüyor.
Tüm bunların yanında çürük olduğu gün gibi ortada olan bir Kaymakamlık binası var. Hani “Deprem olur da çocuklar zarar görürse” diye başlayan cümleler kuranlar var ya… Onlara sorun bakalım, olası bir depremde Karasu’nun idare merkezi Kaymakamlık hasar görürse arama kurtarma faaliyetlerini nereden yöneteceksiniz?
Arkadaşlar gidin Kaymakamlık’tan karot alın. Bina çürük çıkacaktır. Arkadaki İlçe Tarım’ın yerini de Milli Eğitim’e tahsis edin. Kocaman bir alana ilkokul kampüsü kurun. İlçede bitirilmesi yılan hikayesine imam hatip inşaatını bir an önce bitirtin. Ardından iki imam hatibi birleştirip, Namık Kemal’i ortaokula çevirin ve işi çözün.
İnönü’nün arazisine de otopark falan yapıp ziyan etmeyin. 100-200 metre aşağıdaki Pazaryeri otoparkını doldurun önce. Dinde bile “sabah ve yatsı namazlarında cami dolmuyorsa cami yapmak israftır” diyor. Siz pazaryerindeki otoparkı doldurmadan hemen dibine otopark yapmaya çalışıyorsunuz.
Karasu’nun geleceğini planlarken gerçekçi olun. Kararsızlık ve çekişmeler zaman, para ve güven kaybına neden oluyor.
Yıkımın da tam zamanıydı
Eski Lise Caddesi’nde Muhtar Mehmet Zeki Avcı’nın da oturduğu binanın yıkımına başlandı. Hemen yanında İnönü İlkokulu var. 840 öğrenci okulda eğitim görmeye çalışıyor. O esnada yıkım çalışması başlatılıyor.
Gece başlayan yıkıma vatandaşlar tepki gösterince yıkım işlemi gündüz devam ediyor. İki gün sonra hafta sonu ama çalışmalar hafta içinden başlatılıyor.
4 hafta sonra ara tatil var, bir hafta çocuklar okula gitmeyecek ama bunca ay bekleyen çalışma o gün başlıyor.
Sulama falan mı… Yok artık. Sizin de istediğiniz şeye bakın.
Karasu’da şimdiye kadarki en sorunlu yıkım gerçekleştirildi.
Sonraki süreçte de inşaata başlarız. O esnada ister istemez biraz gürültü olur. O da yaklaşık bir 6 ay sürer. Sonunda çocuklar ya gürültü altında eğitim almaya alışır ya da başarısız olur.
Belki para kazanırsınız ama 840 öğrenciden bir tanesi bile sizin yüzünüzden başarısız olursa bunun vebali sizindir.
Miktar düşüyor gelir değişmiyor
Hemen her fındık döneminde yazıyorum. Fındıktan elde edilecek kazanç üretimden bağımsız düşünülmeli. Sattığınız fındık değil elde ettiğiniz gelir mühim. Fazla üretip az kazanmak da az üretip çok gelir elde etmek de mümkün.
İhracatçılar birlikleri fındıktan elde edilen geliri ay ay açıklıyor. Hemen her yıl sattığımız miktar düşüyor ama elde edilen gelir artıyor.
Elde edilen gelir dedimse sizin geliriniz değil yahu. Satanların geliri. İhracat geliri. Bizim anlayacağımız şeyler değil yani.
Sen emek satıyorsun adam mamul. Kravat takan, kasket takandan çok kazanıyor. Sen fındığım dalda kalmasın, ıslanmasın, harmanda güneş görsün, kalibresi yüksek olsun, randımanı iyi gelsin diye uğraşırken, sadece senin fındığına not verip güzel fiyattan satanlar senden çok kazanıyor.
Ben her yıl en az bir kez soruyorum bu soruyu: Fındıktan kazanılan para kimin cebine gidiyor?
Ne diyordu değirmenci dayı? Bu nasıl çark ulan! Buğday bizim, ezilen biziz. Un olan biz, aç kalan biziz. Kim ulan bu doymak bilmeyen soysuz?