Köşe Yazıları

Erman Cinasoğlu,”Ceza kesmek çözüm değil”

Malumunuz son birkaç yıldır gerek tarımsal alanda gerekse ekonomik alanda en çok duyduğumuz tabirlerden biri iklim değişikliği. Tabi biz bölgemizin diğer bölgelere göre nispeten daha ılıman olmasından dolayı bu tabire pek de kulak asmıyoruz. En azından asmıyorduk. 2019 yılında yaşadığımız Melen sel felaketinden sonra biz de kullanmaya başladık son üç dört yıldır da aşırı değişken hava koşullarıyla mücadele ediyoruz. 2019 ile 2024 arasında yaklaşık on kez sel gördük. Özellikle Demiraçma, Alandere, Kadıköprü, Yayla’nın düşük kesimleri, Caferiye, Melen, Bezirgan mahallelerinde kimisi aşırı zarar veren bir çok sel olayı yaşandı. Bu da bizde sanki su konusunda sıkıntımız yokmuş gibi bir hava yarattı. Sokağa çıkıp konuştuğunuz zaman hemen “Habire sel oluyor, bizde su sıkıntısı yok” deniyordu.
Geçtiğimiz yıl yaz aylarında ki, ‘bu lafların en çok konuşulduğu zaman’ bununla ilgili bir yazı yazmıştım. “Yağan yağmura, sele aldanmayın. Kışın zaten Kocaali’de kimse yok. Musluğu açtığın zaman suyu tazyikinden contalar patlıyor ama yazın nüfus kırk, elli bine ulaştığı zaman suyu mumla ararsınız. Su felaketi geliyor, şimdiden önleminizi alın” diye bas bas bağırmıştım. Sonucunda ne oldu biliyor musunuz? Tahmin edeceğiniz gibi bana kahkahalarla güldüler. Neymiş efendim çok yağıyormuş da susuzluk nereden olacakmış. “Eyvallah ama bir iki sene içinde sizinle tekrar görüşürüz” deyip konuyu kapattım.
Üzerinden daha bir yıl geçmedi. Bu gün Kocaali’de su sıkıntısını konuşuyoruz. Yüksek mahallelerde su kesintileri yaşanıyor. Depo suyu kullanan mahallelerde kapaktan bakınca deponun dibi görünüyor. Belediyenin tankerleri doldurmaya yetişemiyor. Yani sonuç olarak Kocaali benim geçen sene söylediğim felakete bir adım daha yaklaştı. Yakında daha kötüsü de olacak. Ha diyeceksiniz ki “Felaket tellalı mısın?” Yok, hayır, değilim. Sadece uzmanların ve bilim adamlarının söylediklerini ciddiye alıyorum.
Geçen hafta Büyükşehir Belediye Başkanı Yusuf Alemdar özellikle söyledi. Bu hafta da yine belediyede suyla ilgili yeni bir toplantı yapıldı. Toplantıdan çıkan ana görüş, denetimlerin artırılması ve cezai işlem uygulanması. Biraz geç kalınmış da olsa yerinde gibi görünüyor ama bunlar sorunu çözmez. Aksine sorunu daha da derinleştirir. Farz edelim gittiniz bu gün, usulsüz kullanım yapan bir vatandaşı bulup cezayı kestiniz. İkinci kez gittiğinizde adam size “Kullandığım suyun parasını veriyorum. Ceza kesiyorsunuz, onu da ödüyorum. Parasını peşin vermişim istediğim gibi kullanırım” der, dut yemiş bülbül gibi apışır kalırsınız. Su kullandı diye adamı hapse atacak haliniz yok ya. Tek kelime edemezsiniz.
Demem o ki mesele sürekli denetleme sürekli ceza kesme meselesi değil. Bizim asıl yapmamız gereken insanlara kapıdaki felaketi iyi anlatıp, onları bilgilendirmek. Suyu nasıl daha verimli kullanabileceğimizi anlatmak. Bahçe sulama ve ev kullanma suyu için yağmur suyu depoları yapmak, şebeke suyuna ilave yapmak, ticari kullanımda makineleşmeyi teşvik etmek, yeni yapılara kullanma suyu deposu şartı getirmek, çatı suyunu depolamak, suda arıtma ve geri dönüşümü teşvik etmek gibi uygulayabileceğimiz birçok yol ve seçenek var. Biz insanımıza ceza kesmek yerine bunları anlatmalıyız ki vatandaş bilinçlensin suyun önemini anlasın.
Önümüzde kuraklığın zirve yapacağı hemen hemen sekiz yıl daha var. Bu süre zarfında araba yıkmanın, cam merdiven yıkamanın, toz kalkmasın diye yol kaldırım ıslatmanın, inşaatlarda beton sulamanın bile yasak olduğu günleri göreceğiz. Daha fazlası da var ama şimdilik yazmayacağım. Bence aklımızı başımıza devşirip şimdiden o susuz günlere hazırlık yapmaya başlasak hem kendimiz hem de geleceğimiz için en akıllı yatırımı yapmış oluruz. Sağlıkla kalın…