Köşe Yazıları

Dedikodu ekonomisi

Dedikodu ekonomisi

Kimse ekonominin iyi gittiği iddiasında değil. İktidar ya da muhalefette olmanız mesele değil. İktidar partili ile muhalefet partili aynı ürüne farklı fiyat ödemiyor.

Ancak…

Bulanık suda balık avlamayı sevenlerin pazarladığı “Çincede kriz kelimesi iki heceden oluşur. Biri fırsat manasına gelir” şeklindeki söylem insanları bu dönemlerde fırsatçılığa itiyor.

Kimse mevcut durumu fiyatlamıyor. “Nasılsa yakın zamanda girdi maliyetleri yükselecek” mantığı ile ileriden fiyatlıyor.

Her gün “Falanca ürüne gece yarısı zam gelecek” söylentisi zamanın birinde gerçek oluyor. Hatta söylentiler zamların önünü de açıyor.

Hal böyle olunca ekonominin kontrolü iktidardan ya da idarecilerden çıkıyor. Kendi elimizle krizin değirmenine su taşımış oluyoruz.

Bir de başka kriz severler var. Yaygara koparıp devletten yardım koparanlar. Devlet bu dönemlerde vatandaşına ve özellikle üretim yapması beklenenlere karşı daha müsamahakar oluyor. Bu iyi niyeti suiistimal etmekten çekinmeyenler, ekonomik fırsatları değerlendirdiğini söyleyip vicdanını rahatlatanlar oluyor.

Daha önce de söylemiş olabilirim, emin değilim. Ama adam Esnaf Kefaret’ten 500 bin lira kullanmış. Bunun aylık 12 bin lira ödemesi var. 500 bini bankaya atmış. Aylık 18 bin lira faiz alıyormuş. Ayda 6 bin lira havadan para geliyor. Ödeme bittiğinde de hesabında 500 bin lirası olacak.

Bu kişi krizi fırsata çevirmiş mi yoksa fırsatçılık yaparak krize neden oluyor?

“Bana ne bu kriz iktidarın krizi” veya “Kriz olup olmayacağını oy verirken düşünecektiniz” diyip bu işin içinden çıkmak mümkün mü?

Hani Temel uçakta giderken Dursun panikle “Temel uçak düşüyor” dediğinde Temel, “Düşerse düşsün babanın uşağı mıdır” demiş ya. Bizimki de o hesap olmasın.

Dedikodudan uzak, art niyetten bağımsız düşünürsek, önyargıları bir kenara bırakır ve kendimizi değil hepimizi düşünürsek işler sanki daha kolay olacak.

 

Bu da Karasu’da oldu

Karasu Devlet Hastanesi’nde görevli bir doktor, sabah geldiğinde reçete yazamadığını görmüş. Sistemde arıza olduğunu düşündüğü için reçeteleri elden yazmış ancak durum kısa süre sonra anlaşılmış.

Doktorun tayini çıkmış. Aynı gün ilişiği de kesilmiş. Adamın planlı ameliyatları ve bakması gereken hastaları var. O gün için sıra almış hastalar var.

Üstelik Karasu’da nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu dönemde yaşanıyor bu hadise. Araya birileri giriyor da doktorun bir süre daha Karasu’da kalması sağlanıyor.

Ülkemizin bayrağının dalgalandığı her yerde en iyi hizmetin verilmesi için herkes fedakarlık etmeli de… kardeşim Karasu’dan bu dönemde doktor almaya çalışmak, Karasu’da kimsenin sesinin çıkmadığını, Karasu’nun arkasının olmadığını gösterir.

Allah aşkına! Karasu’dan başka yer mi bulamadınız doktor alacak!

 

Fındık kaç lira olmalı

Ürettiğimiz üründen utanır halden bu günlere iyi geldik, gerçekten. Bir dönem üretici “Fındık daha az olursa fiyatı daha yüksek oluyor” mantığı üreticiyi ürettiği üründen utanır hale getirmişti.

Şimdi gelinen noktada üretici kısmen bir istikrar görmeye başladı. En azından fındık bir önceki yıldan aşağı fiyatlanmıyor.

Kime “Fındık en çok kimin döneminde para etti” diye sorsan “Rahmetli Erbakan döneminde” diyor.

“Ne kadardı o dönem fındık?”

“2 dolar 40 sent!”

Peki şimdi o para yeterli mi?

Rahmetli Erbakan dönemine göre çok ciddi bir adım attı. Ama bugün o rakamların ötesine geçmek gerekiyor. Bugün 2.4 dolar yaklaşık 62 lira ediyor. Bu fiyat bugün üreticiyi tatmin etmez.

Fındık girdi maliyetleri ciddi düzeyde arttı.

Bugün Rahmetli Erbakan’ın dolar bazında verdiği fiyatın iki katı talep ediliyor.

Konu fiyattan ziyade fiyat istikrarı olmalı. Yani üretici fındığının ne kadar edeceğini öngörebilmeli. Fındık üreticisi her sene kumarcı durumuna düşmemeli. Hayatını düzene sokabilmeli. Fındık filizi alan yevmiyesini aşağı yukarı biliyor, tırpancı ne kazanacağını biliyor, toplamaya gelen işçi ne alacağından haberdar… Ama fındık üreticisi ne kadar kazanacağından bihaber…

Düzene sokulması gereken ana konu bu da…

Fındığın sadece fiyat zamanı konuşulması, çorba taşınca kepçenin pahasının sorulması kadar saçma…

 

Kur’an yakmak kolay da

Dünyanın çeşitli yerlerinde Kur’an-ı Kerim yakılıyor.

Kur’an yakmak Kur’an’daki bilgileri yok etmez. Kur’an yakmak, İslamiyet’e zarar vermez.

Siz Kur’an yakıyorsunuz diye Müslümanlar ölmez.

Siz Kur’an yakarsanız bir şey olmaz.

Ama Kur’an sizi yakarsa olan olur…

 

Heyecan başlar

Yerel seçim ile ilgili yazı yazan ilk kişiler arasında yer almak istemem ama… Pek çok kişi yakın zamanda yapılacak olan parti kongrelerinde kendini gösterecek. Bu kişiler sosyal medya paylaşımlarına da özen göstermeye başladı.

Düğün ve cenazelere katılan tanıdık yüz sayısında da ciddi artış görülüyor.

Siyasette beş yılın çok uzun zaman olduğunu düşünenler adaylık için uygun yerlerle temas etmeye başlamış durumda.

Hatta bazı isimler “Nereye gideceğimiz belli olmadan kimse hakkında ileri geri konuşmayalım” mantığı ile herkesle arasını iyi tutmaya da çalışıyor.

Tüm bunlar bir noktaya kadar da anlaşılabilir manevralar.

Bizim masanın siyasi tarafından önereceğimiz naçizane bir fikir var… Ciddiye alırsınız ya da almazsınız…

Kurt sürüye daldığı zaman tek koçu hedefler. Her koçun peşinde koşarsa eve aç döner…

Demem o ki garanti olsun diye her dine inanan her dinden dışlanır.

Anladınız siz onu…