Köşe Yazıları

Çözüm bu mudur

 

Hani bir söz vardır ya:

Güler misin, ağlar mısın?”

TBMM Genel Kurulunda kabul edilen yasa tasarısı, stokçularla ilgili çok önemli bir maddeyi hayatımıza getirdi. Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’a eklenen yeni madde, stokçuluk yapanlara 2 milyon liraya kadar para cezası kesilmesinin önünü açtı.

Aslına bakacak olursak stokçuluk, bugüne kadar da yasaktı. Stokçuluk yapanlara 50 bin TL’den 500 bin TL’ye kadar para cezası uygulanıyordu. TBMM’de kabul edilen yeni düzenleme ise cezanın alt limitini 100 bin liraya, üst limitini ise 2 milyon liraya çıkardı. Düzenleme, stokçuluk yaptığı tespit edilen kişi ya da kurumlara verilecek cezanın kapsamını genişletmiş oldu.

Stokçuluk, son dönemlerde çokça tartıştığımız hususlardan bir tanesi. Döviz ile iş yapan bazı kesimler, yüksek kurdan mal aldıklarını ve kurun düşmesiyle ürün satışı yapamayacağını, böylesi bir durumda zarar edeceğini ve zararını yerine koyamayacağını savunuyor. Böyle düşünen kişi ve kurumlar, kendilerini stokçu olarak tanımlamıyorlar.

Peki yasalara göre stokçuluk nedir ve kimlere stokçu deniyor?”

Kanunlar, stokçuluk yapan kişiyi, yani stokçuyu şöyle açıklıyor: “Bir mal veya hizmeti satmaktan kaçınıp, kamu için acil bir ihtiyaç oluşmasına neden olan kişi.” Yani vatandaş evine istediği kadar ürün alsa bu stokçuluk olmuyor.

Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkında Kanun ise bu durumu detaylandırıyor. İlgili yasa: “Üretici, tedarikçi ve perakende işletmeler tarafından piyasada darlık yaratıcı, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozucu faaliyetler ile tüketicinin mallara ulaşmasını engelleyici faaliyetlerde bulunulamaz” ifadeleriyle açıklıyor!

Halkın alım gücünün artırılması sadece gelir düzeylerinin artmasına gerekçe olmuyor. Piyasa düzenlemesi de şart. Bunun yolu daha önceleri de yazdığım gibi polisiye önlemlerle değil, planlamayla düzenlenir.

Bununla ilgili mecliste bekleyen Hal Yasası’nın çıkması halinde, zincir marketlerin tarladan ürün almasının önüne geçilecek. Bütün ürünler halde kayıt altına alındıktan sonra piyasaya sürülecek. Bu da enflasyona eksi (-) katkı sağlayacak.

Esasen sorunun temelinde bu tür yasaların çıkarılmasından ziyade, takip ve uygulama önemlidir.

***

2021 yılı enflasyonu yüzde 36,08 ile son 20 yılın en yüksek seviyede gerçekleşti. Üretici enflasyonu da yüzde 80’e yakın rekor seviyeye geldi. Yeni yılın TÜFE ocak enflasyonu da yüzde 11,1 ile yeni rekorlar kırarak devam ediyor. Keza üretici enflasyonu da öyle. Bu önümüzdeki haziran ayına kadar böyle süreceğini gösteriyor. Oysa hükümet enflasyonun kademeli azalacağını öne sürüyor. Bu güne kadar hiçbir tahminler tutmadı ve yine tutmayacağı görülüyor.

Uluslararası kuruluşlar da aynı olumsuz görüşleri paylaşıyor. Örneğin uluslararası derecelendirme kuruluşu Fitch Ratings Türkiye’nin kredi notunu BB-‘den B+’ya (çöp seviyesine) indirdiğini, görünümünü ise “negatif” olarak teyit ettiğini belirtirken, enflasyonun yılsonuna kadar yüzde 38’e, 2022’de ortalama yüzde 41’e ve 2023’te yüzde 28’e ulaşacağı öngörüsünde bulundu.

Dönüp dolaşıp geldiğimiz yer enflasyon. Enflasyon bütün dünyada sorun olmaya başladı ama bizde baş ağrısı yapıyor, yuvaları yakıp yıkıyor…

Bakalım yarın (perşembe) Merkez Bankası Para Politikası Kurulu toplantısında politika faizinin düşürülmesine yönelik irade ortaya koyulacak mı? Çünkü Sayın Cumhurbaşkanı ne diyordu? “Faiz sebep enflasyon neticedir!”

Ekonomide “istikrar” olmazsa seçimlere az bir süre kala pansuman tedbirlerle piyasayı kontrol altına almak kolay değildir. Hiçbir hükümet seçime giderken sıkılaştırıcı politika izlemez. Bunu jakoben türü enstrümanlarla yapmaya çalışmak bir balonun patlaması gibi olur ve bir daha onarılamayacak sonuçlar yaratır.

Sayın Cumhurbaşkanımızın öne sürdüğü “Nass” ortada duruyor ama uygulanması Anayasa ile güvence altına alınan; “Anayasanın Devletin temel amaç ve görevleri başlığı ile ifade edilen; 5.maddesi,” “Tüketicilerin korunması başlığı 172.maddesi,” “Esnaf sanatkarların korunması başlığı 173.maddesi” de ortada duruyor.

Peki, bu maddeler uygulanıyor mu?

Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz cumartesi günü “KDV sistemini sadeleştirme programı kapsamında temel gıda ürünlerinde yüzde 8 olan KDV oranını yüzde 1’e düşürüyoruz. Et, balık, çay kahve, peynir, kahve, şeker gibi temel ürünlerindeki KDV’yi yüzde 1’e indiren kararı, yarın Resmi Gazete’de yayımlıyoruz. Bunlar enflasyon sepetinde ağırlığı olan maddelerdir” derken; Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati de “Enflasyonla mücadele timi kurulacağını, böylece vatandaşın en ucuz ürünü nerede bulacağını öğreneceğini” söylüyor.

Çok uzatmadan şunu söyleyerek konuyu kapatıyorum. “Enflasyon karşısında hangi enstrümanların etkili olduğu bellidir. Dünyanın kabul ettiği “Ortodoks” politikadan “Heteredoks” politikaya geçmekle sorunu çözmek yerine dağıtmış olursunuz.” Daha önce denendiği için söylüyorum: Polisiye tedbirlerle yapılan zaman kaybıdır. Yapılması gerekenler ortada dururken çözüm bu mudur?