Konuştuklarımızdan da sustuklarımızdan da mesulüz
Eleştiriye tahammülü olmayanların topluma katacağı bir şey yoktur. Bir şeyi mükemmel yaptığını düşünen kişi kadar tehlikelisi bulunmaz. Buna kimileri “zafer sarhoşluğu” der kimileri güç zehirlenmesi falan…
Bir şeye ne dendiği değil onun ne olduğu mühimdir. Eleştiride bulunan herkese düşman olmak kimseye bir şey kazandırmaz. Her eleştiride bulunanı iyi niyetli kabul etmek kadar tüm eleştirenleri düşman ilan etmek de tehlikelidir.
Karasu’nun mevcut durumu ile ilgili sıkıntı çekmeyen yok gibi. Hastanedeki personel ter döküyor. Karakoldaki emniyet güçleri gecesini gündüzüne katıyor. Temizlik işçileri canla başla aksaklık olmasın diye uğraşıyor. Zabıta işleri düzene koymaya çalışıyor. PTT’deki memur mesai saatleri içinde işleri yetiştirmeye çalışıyor. Nüfus Müdürlüğü’nde bile yaz yoğunluğu yaşanıyor. Gerisini varın siz düşünün…
Dükkanında işini düzgünce yapmaya çalışan, sıcağın altında dolmuşçuluk yapan esnafa kadar herkes olağanüstü şartlarda çalışıyor.
Kafeterya, otel ve dinlenme alanlarındaki doluluk maksimuma ulaşıyor.
Herkes güçlük çekiyor ama…
Kamu çalışanlarının durumu biraz değişik.
Dolmuşçu aracını yaza hazırladı. Pek çok dolmuş sahibi birden fazla şoför ile çalışıyor. Dükkan sahibi mallarını aldı. Dizdi. Çalışma programını yaptı.
Kafeterya sahibi ek masa koyması gerekiyorsa ya da işçi alınacaksa hazırlığını tamamladı.
Kamu kurumları ile alakalı da tedbir almak siyaset mekanizmasının talepleri doğrultusunda gerçekleşiyor. Eskilerin tabiri ile “Ağlamayan bebeğe meme vermezler…”
Karasu’da geçtiğimiz hafta bir günde 950 bin telefon sinyali tespit edildiği iddia ediliyor. Bu sayı size ne ifade ediyor bilmiyorum. Ancak yerleşik nüfusu kırsal mahalleler dahil 65 bin civarında olan Karasu’nun nüfusunun 15 kattan fazla arttığı gerçeğini görmezden gelemeyiz.
Bir yerde talep 15 kat artar fakat arz aynı kalırsa kriz olur.
Şimdi sorularımızı sıralayalım:
Karasu’nun nüfusunun yaz aylarında artacağı daha önceden biliniyor muydu?
Biliniyorsa bu kadar artacağı biliniyor muydu?
Bu kadar artacağı tahmin ediliyorsa 15 kat personel talep edilen herhangi bir kurum var mı?
Hastaneye, emniyete ya da başka bir yere, geçici ya da kalıcı eklenen personel sayısı nedir?
Siyasilerin görevi sadece yukarıdan gelen görüş ve talimatları teşkilatına uygulayıp seçim kazanmaya çalışmak mı yoksa yaşadığı yerdeki sıkıntı ve aksayan yönleri ilgili birimlere aktarıp çözüm önerilerinde bulunmak mıdır?
Yani siyaset aşağıdakilerin sesini yukarıdakilere duyurmak için mi yoksa yukarıdakilerin sesini aşağıdakilere aktarmak için midir?
Herkes siyasileri konuştuklarından değerlendirir. Oysa insanlar konuştuklarından da sustuklarından da eşit derecede mesuldür.
Aşı karşıtı olmak nedir
Koronavirüs vakaları yeniden artmaya başladı. Henüz kırmızı alarm modunda değiliz. Ama sarıyı da geçmek üzereyiz.
Maske takma zorunluluğu kalkmış değil. Ancak bireysel olarak maskeden uzaklaşmaya başladık. Kapalı alanlarda takıyoruz sadece. Kalabalık olmayan açık alanlarda takmayabilirsiniz. Ama deniz kenarında da altta şort, üstte maske pek koruyor gibi durmuyor.
Buraya kadar bir şekilde anlaşabiliriz.
Aşı olmayanları da anlayabiliriz. Aşı olmayanlara karşı olmak mümkün. Çünkü aşı olmadığınızda kendi sağlığınız kadar toplum sağlığını da tehdit ediyorsunuz.
Aşı olmayıp, aşı olanlara eleştiride bulunmak ise gerçekten anlaşılır bir durum değil.
Denizi kapattık mı
Zaman aşımı olmuş bir gerçeği bugün konuşalım. Yıllar önce Karasu’da deniz kapatılmıştı. Hatırlıyorsunuzdur. Bu durumu Sakarya’daki en yetkili kişilerden biri ile konuşuyoruz. Diyorum ki, “Burada sizin tespitiniz nedir?” adam, “Noravirüs” diyor. “Yani su ile ilgili” diyorum. “Değil” diyor. “Nora, su manasına geliyor. Virüs de virüs demek ise işte bu su virüsü” diyorum. Öyle değerlendirmemek lazım olduğunu söylüyor.
Daha sonra “ilçedeki en büyük su nerede” düşünülüyor. Şans ya tam da o dönemde deniz renk değiştiriyor. Allah’ın sevgili kulu Mehmet İspiroğlu’na bir piyango vurmuş gibi oluyor. Pat diye belediye başkanı denizi kapattığını ilan ediyor. Suçlu bulunmuş oluyor.
Denizi kapatma yetkisi aslında belediye başkanında falan da değil. Kaymakam beyde. Kaymakamlık alelacele bir karar alıp denizi kapattıklarını ilan ediyor.
Ancak bir yandan da Karasu’nun su borularında dolaşan sulardan testler alınıyor. Görülüyor ki bu sulardaki virüs oranı olması gerekenden 10-15 kat daha fazla. İnsanların rahatsızlanmasına neden olan noravirüs de bu sudan bulaşıyor.
Tevafuk ya, Harolombo’nun içindeki çukurun kenarında biriken çamur 20-25 yılda bir denize yayılıyor ve denizin rengi bir iki günlüğüne bu çamurun rengine dönüyor. Tam da noravirüsten insanların hastaneye akın ettiği güne denk gelmesi de krizin sorumlusunun deniz sayılmasına neden oluyor.
Gelelim geride kalan haftaya.
Geride kalan hafta 24. Kule çevresinde denizden çıkanların kaşıntı hissetmeleri sonucu bir panik oluyor. Tedbir amaçlı insanlara denizden çıkmaları söyleniyor. Önceki ya da sonraki kulelerin çevresinde böyle bir uyarı yok.
Muhtemelen sinek ısırmasından kaynaklanan bir durum. Ama olay bir yayılıyor. Ulusal kanallar dahi konuyu “Karasu’da deniz kapatıldı” başlığı ile veriyor.
Deniz kapatılması söz konusu değil. Hepsi 10 dakikayı geçmeyen bir süre içinde gerçekleşen tedbir amaçlı bir uyarı, çığ yumağı gibi bir etkiye neden oluyor.
Ölen var mı? Yok! Yaralanan? Yok! Bir saatten fazla rahatsızlık hisseden bile yok!
Olayın denizden kaynaklı olduğuna dair en küçük bir kanıt da yok.
Ama geçimini denizden sağlayan, tatilcilerin harcayacağı 3-5 kuruşla pandemi sürecinde oluşan borçlarını ödemeyi amaçlayan esnaf olaydan payını alıyor.
Deniz kapatılmıyor aslında.
Kapatılan bir şey de yok!
Hastalık yok!
Sağlığı bozulan yok!
Tek zarar gören esnaf.
Hani “Hiç fiyat kırmıyorum gene de ihale bana kalıyor” derler ya… Tam da o hesap işte.