Cak -Cek -Cuk
Ülkemiz yine büyük bir depremle sarsıldı. Depremin üzerinden 10 gün geçmesine rağmen yıkıntıların altında kalan ve henüz ulaşılamayan vatandaşların olması üzüntümüzü daha da artırıyor. Yüreğimizdeki acıyı duygularımızla açığa vursak da ateş düştüğü yeri yakıyor ne yazık ki…
Soru şu:
“İyi de deprem gerçeğini biliyoruz da neden gereğini yapmıyoruz? Neden ders almıyoruz?
İnsanlık bir felaketle karşılaştığında neler yapacağını bilse inanın daha az acı çeker, daha az zayiat verir, öyle değil mi?
Peki, bu konuyla ilgili “vatandaşın can ve mal güvenliğini” sağlamakla yükümlü olanlar bir gayret gösteriyor mu?
Buna şöyle yanıt verebiliriz: “Yetersiz kalıyorlar.”
Doğal afet dediğimiz deprem gerçeği dünyanın her lokasyonunda görülen bir olaydır. Ancak dikkat edilirse en çok zayiat verilen ülkelerin başında ekonomik, sosyal, kültürel ve teknoloji yönünde gelişmişlik standartları geri kalmış ülkeler yer alıyor.
Şunu kabul edelim ki, hangi sistem gelirse gelsin, eğer tecrübe, yetenek ve irade bir arada bulunmadıkça yönetimde aksaklıklar önlenemez. Böyle zamanlarda koordinasyon ve acil müdahale çok önemlidir. Ve buna her daim hazır olmak gerekir.
2012 yılında çıkarılan 6306 sayılı “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” ile birlikte “Kentsel Dönüşüm” kavramı gündemimize gelmişti. Bu kanunda ‘Riskli Yapı’ ve ‘Riskli Alan’ diye iki çeşit tanım yapılmıştı. Buna göre;
“Kentsel Dönüşüm Projesi” kapsamında ne kadar konut yenilendi? Ya da yeterli dönüşüm yapıldı mı?
Sadece İstanbul’da 50 bin civarında binanın az hasarlı veya ekonomik ömrünü tamamlamış olduğu belirtiliyor. Bunun anlamı şudur:
“7 ve üzerinde oluşabilecek depremde bu binalar çökecek. En az 500 bin kişi de can tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.”
Sadece yaşadığım il Sakarya’da 500 civarında binanın kentsel dönüşüm projesi kapsamına alındığı ancak hukuksal sorunlara bağlı gerekli çalışmaların henüz tamamlanmadığı öne sürülüyor.
*
TOKİ eliyle başlatılan konut yapımında harcanacak parayı İstanbul ve diğer illerde bulunan bu yapılar için kullanılsa daha yararlı olmaz mı?
“Öyle ya, can mı önemli rant mı?”
Depremin olduğu günü gerek yazılı gerek internet ve gerekse görsel basın yayın organlarında yaşanılan afetle ilgili siyasiler ve konuyla ilgili bilim adamlarının değerlendirmelerini gördük.
Siyasilerin değerlendirmelerine çok önem vermiyorum çünkü onların bakış açısı siyasi ranta yönelik olabiliyor. Beni ilgilendiren bilim adamlarının açıklamalarıdır.
İşte birçoğunuzun yakından tanıdığı Yer Bilimci Prof. Naci Görür 6 Şubat akşamı Fox TV’de haber bülteninde Selçuk Tepeli’nin konuğu oldu. Görür 1999 depreminden bu yana yetkililere “deprem fay hatlarının nerelerde yakın tehlike arz ettiğini” haritada uyarıda bulunduğunu ve ne yazık ki istenilen aksiyonun yapılmadığını ileri sürüyor.
Her afet sonrası “Allah’ın dediği olur” şeklinde kaderciliğe sığınan yetkililer bilime inanmış olsaydı belki de bu kadar can kaybı yaşanmayacaktı.
-cak -cek’le vakit geçiriyor, gereğini yeterince yapmıyoruz. Burada sadece devletin ilgili yetkilileri değil, vatandaş olarak bizler de gereğini yeterince yapmıyoruz. İnanın çoğunluk konutlarda ilk yardım çantası yoktur. Afet durumunda nasıl davranılacağı konusunda yeterli bilgi de yoktur.
*
Bakınız; 17 Ağustos 1999 Gölcük ve 12 Kasım 1999 Düzce depreminden bu yana Türkiye’de 6 ve üzeri büyüklükte yıkıcı ve ölümlü 4 ilde deprem oldu.
Bunlar:
23 Ekim 2011’de Van’ın Tabanlı ilçesi merkezli 7,2 büyüklüğündeki depremde 601 kişi öldü.
24 Ocak 2020’de merkez üssü Elazığ’ın Sivrice ilçesi olan 6,8 büyüklüğünde bir depremde 35’i Elazığ’da, 4’ü Malatya’da olmak üzere en az 41 kişi hayatını kaybetti.
30 Ekim 2020’de İzmir’in Seferihisar ilçesi açıklarında
6,6 büyüklüğündeki özellikle Bayraklı ilçesini vuran depremde 117 kişi yaşamını yitirdi.
Ve… 6 Şubat 2023 saat 04,17 merkez üssü Kahramanmaraş Pazarcık İlçesinde 7,7’lik depremin ardından saat 13.24’te merkez üssü Elbistan olan büyüklüğü 7,6 olarak açıklanan iki ayrı deprem oldu. Bu depremler 10 ilde hasar oluşturdu. Yaklaşık 13,5 milyon vatandaş doğrudan etkilendi. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum’un verdiği bilgiye göre deprem bölgesinde 120 bin 940 bağımsız bölüm yıkık ve ağır hasarlı şeklinde tespit edilmiş, yıkılan binalarda 30 bin civarında vatandaşımız hayatını kaybederken 80 binin üzerinde vatandaşımız da yaralandığı öğrenilmiştir.
Bakanlığın web sayfasında Türkiye’de riskli yapı tespiti yapılan bağımsız toplam bina sayısının 894 bin 578 olduğu görülüyor. Yani, olası bir depremde ilk yıkılacak yerler buralar olacak.
Deprem bölgelerinde göçük altından günler sonra canlı çıkanları gördükçe duygulanmamak elde değil. Televizyon kanallarını izlerken kimi zaman sevindik, kimi zaman da ağladık. Göçük altında daha ne kadar vatandaşın kaldığı da henüz bilinmiyor.
Bu arada Sayın Cumhurbaşkanı Kahramanmaraş, Kilis, Diyarbakır, Adana, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Adıyaman, Malatya ve Hatay’ı kapsayan illerde 3 ay süreyle Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edildiğini açıkladı. Seçim döneminde buna gerek var mıydı? Bunun tartışmasına bu aşamada girmek istemiyorum.
“Tabi bütün bunlar bize (eğer alabiliyorsak) şu dersi veriyor:” Depremler dün de vardı, bugün de var, yarın da olacak. Bilim insanları diyor ki; ” Deprem öldürmez bina ve ihmal öldürür.”
Bilim insanları bunu defalarca söyledi ve söylüyor. Buna rağmen siyasi cenahtan yine içi boş aynı sözleri duyuyoruz. “-Cak-Cek-Cuk.”
Artık yeter, demenin vakti gelmedi mi?