Sosyal Medya’nın Görünmeyen Ayakları: Ördek Sendromu

Karasu sahilinde yürüyüşe çıktığınızda, elinde telefonla sahil boyunca pozlar veren birilerini mutlaka görürsünüz. Kimi denizi fon yapar, kimi kahvesini… Kimi “bugün üretkenlikte zirvedeyim” derken, aslında belki de saatlerdir bir işi ertelemenin yüküyle baş etmeye çalışıyordur. E peki, bu ne yaman çelişki?
Psikoloji dünyasında bu durumun sevimli bir adı var: “Sosyal Medya Ördek Sendromu.”
Gelin birlikte bu ördeğin suyun altında neler yaşadığını keşfedelim.
Bu “ördek” de neyin nesi?
Göldeki bir ördeği hayal edin: Suyun üstünde süzülürken öyle sakindir ki… Huzur sanki ondan sorulur. Ama suyun altına baktığınızda, minik ayaklar delice çırpınıyordur. İşte bu benzetme, sosyal medya çağının insanını çok iyi tarif ediyor.
Instagram’da, Facebook’ta ya da TikTok’ta insanlar mükemmel bir hayat sunuyormuş gibi görünür:
Ter temiz evler, mükemmel ilişkiler, her sabah kahvesiyle “güne enerjik başlıyorum” hikâyeleri…
Ama gerçek bambaşkadır: O paylaşımı yapan kişi belki de yalnızlıkla mücadele ediyordur. Belki borç içindedir. Belki de sadece “iyi görünmek” için o pozu vermiştir.
Sosyal Medya Ördek Sendromu Nedir?
Bu kavram, insanların dışarıya mutlu, başarılı ve kusursuz bir imaj yansıtırken, iç dünyalarında aslında kaygı, stres, yetersizlik ve baskıyla boğuşmalarını anlatır. Sosyal medya, bu yanılsamayı pekiştirir. Çünkü çoğumuz sadece “göstermek istediklerimizi” gösteririz.
Bu durum, izleyenlerde “Ben neden böyle değilim?” duygusuna sebep olur. İşte tehlike burada başlar.
Ne Gibi Etkileri Olur?
Kendini başkalarıyla kıyaslama alışkanlığı başlar. “Onlar her gün başarıya koşuyor, ben yerimde sayıyorum” hissi gelişir. Özgüven azalır, bazen depresif hisler doğar. En kötüsü de: İnsan, kendi değerini başkasının filtresine göre ölçmeye başlar.
Sosyal Medya Kötü mü?
Hayır. Sosyal medya, doğru kullanıldığında harika bir araçtır:
İşletmeler kendini tanıtır, etkinlikler duyurulur, Karasu’nun güzellikleri Türkiye’ye, dünyaya ulaşır.
Ama gerçek yaşam, filtrelerden ibaret değil. Kahve paylaşan biri sadece kahve içmiyor; hayatının birçok alanında sizin gibi mücadele ediyor olabilir. Tatilde olan birinin kredi kartı limiti son noktasına gelmiş olabilir. Hiçbir paylaşım, ardındaki hikâyeyi tam olarak yansıtmaz.
Ne Yapmalıyız?
Kendimizi kıyaslamaktan vazgeçmeliyiz. Herkesin hayatı farklı bir zaman diliminde yol alıyor. Sosyal medyada “gerçeklik” ile “gösteri”yi ayırmayı öğrenmeliyiz. Ara ara dijital detoks yapmalı, kendi içimize dönmeliyiz. Ve en önemlisi: Kendi suyumuzda nasıl yüzdüğümüzü unutmayalım.
Hepimiz zaman zaman ördeğiz. Suyun üstünde sakin görünsek de, altında ayaklarımız çırpınıyor olabilir. Bu yüzden ne kendimizi fazla kasalım, ne de başkalarının süzülen hâline aldanalım. Unutmayın, kimsenin hayatı Instagram story’si kadar sorunsuz değil. O yüzden arada bir derin bir nefes alın, ekranı kenara bırakın ve Karasu’nun gerçek maviliğine bakın. Orası filtresiz, olduğu gibi…