Köşe Yazıları

Gazetecilik görevi

 

Devlet gazetelere resmi ilan adı altında destek sağlar. Günlük satış ortalaması (tirajı) minimum 400 olan, belli sayfa sayısında olan ve belli sayıda kişi çalıştıran kurumlar resmi ilan almaya hak kazanır.

Bu durum gazetelere verilen haraç değildir. Aksine devlet, denetim yükünden kurtulmak ve tam bağımsız bir denetim mekanizması tarafından denetlenmek için yani bir şeffaflık olsun diye bu bedeli ödüyor.

Yani gazeteci, maddi kaygı gütmeden, reklam kaygısı olmadan özgür olsun diye.

Ancak gelinen noktada durum şöyle gelişiyor: Gazete hem devletten resmi ilan desteği alıyor hem de denetlemesi ümit edilen kurumlardan kutlama ilanları kabul ediyor. Kutlama ilanları denetlenecek olan kurumların inisiyatifinde olduğu için gazeteler mesleki kaygı ile maddi kazanç arasında tercih yapmaya başladı. Yani vicdanı ile cüzdanı arasında kaldı. Tıpkı yapı denetim firmaları gibi.

“Siz benim aleyhimde yazacaksanız ben de size kutlama ilanı vermem” mesajı eskiden örtülü veriliyordu. Şimdi gayet net söylenebiliyor.

Neyse ki gazeteniz Sakarya Kuzey ne resmi ilan alıyor ne de denetlediği kurumlardan aldığı ilanlara bel bağlıyor.

Reklam aldığımız kurumlardan destek olmaları için reklam talep etmiyoruz. Ticari reklamlarımız her zaman işletmelerin ticari çıkarına hizmet ediyor.

Biz gücümüzü siz değerli okurlarımızdan alıyoruz. Onun için özgürce işimizi yapabiliyoruz. Aksi durum yaşandığında zaten okur olarak siz bizi terk ederdiniz.

Allah da bizi o duruma getireceğine şerefimizle mesleğimizi sonlandırmayı nasip etsin. Yanımızda yer aldığınız için teşekkür ederiz.

 

 

Bu rehavet neden

17 Ağustos 1999’da yaşadığımız depremin hemen ardından çok radikal kararlar alındı. Yapı denetim firmaları kuruldu. Yatay mimari öncelendi. Beton ve demir kullanımı arttı. Denetimler sıkılaştırıldı…

Ancak zaman içinde yapı denetim işi dejenere oldu. İnsanlar statik kavramına çok önem vermeden çıkmalar yapmaya başladı.

Ev alan insanlar beton kalitesine bakmadan, mevki, manzara, konfor gibi detaylara bakar oldu.

Zaman içinde deprem bizi salladı. Ufak tefek depremler oldu. Ama biz depremi sallamadık. Saldık onun yerine.

Sakarya’da ortalama her 30 yılda bir büyük deprem oluyor. Yani deprem olduktan sonra yeni büyük deprem için süre işlemeye başlıyor. Dahası bugün deprem olma ihtimali dünden daha fazla.

Ama biz dünkünden daha fazla bir rehavet içindeyiz.

17 Ağustos ile ilgili bir faaliyet yapıldığını duyanınız var mı? Sosyal medyada bile paylaşımlar sınırlı sayıda kaldı.

Yaramız kabuk bağladı yani.

Ancak Karasu’da halen 1999 Depremi yaşamış pek çok bina ayakta. Pek çok aile o binalarda yaşıyor. Altında dükkanlar var. Ne zaman deprem olacağı, kaç kişinin öleceği belli bile değil.

Allah’a emanet yaşıyoruz.

Umarım silkelenmeden kendimize geliriz.

 

Çöp kutusu

“Bu da taktı mı takıyor” diyebilirsiniz ama…

Kırsal mahalle süsü verilmiş köylere çöp kutusu satılması fikri gerçekten enteresan. Daha rantıbl değil. Milli servete de katkısı yok uygulamayı kolaylaştırdığı da.

Bu çöp kutularının köydeki insanlara satılması uygun değil. Sattığınız her kutu için fatura kesmeniz gerekir. Ki belediye çöp kutusu satıcısı değil. Kaldı ki 120 lira az para değil. Şehirdekilere bedava verdiğiniz hizmeti köydekilere para ile vermeniz yasal değil.

Şu an için 8-10 ev arasına bir çöp konteyneri koyuyorsunuz. Ortalama köylerde 15 tane çöp konteyneri olacak. Demek ki çöp toplama aracı 15 defa duruyor ve konu kapanıyor.

Her haneye çöp kutusu sattığınızda bir araba 80 ile 250 arası haneye uğrayacak.

Bitmedi. Diyelim ki bir köye gittiniz. Bebeğiniz var ve bezini atacaksınız. Bugün gitseniz köyde konteyner var. Peki her haneye çöp kutusu satıldığında siz elinizdeki bebek bezini nereye atacaksınız? Kimin çöpüne?

Kısacası, parası, çöp alması ve kullanılış şekli ile uygun değil. Şehirdekine bedava sunulan hizmetin köydekilere para ile sunulması ise hem hoş değil hem etik değil.

Yine de alana satana hayırlı olsun.

Fındık fiyatından memnun musunuz

Her şeyin siyasete konu edilmesi, her konuda toplumun kutuplaşması hiçbir konuda uzlaşamamamıza neden oluyor.

Geride kalan yıl fındık fiyatı 22.5 lira olarak tespit edildi. Tüccar zaman zaman bu fiyatın üstüne çıktı. 25 liraya kadar yükseldi.

Sonra geriledi.

2021 yılı TMO fındık alım fiyatı açıklandığında tüccar alım yapmıyordu. Ama son aldığı fındığı da 19 lira civarında almıştı.

Yani fındık aslında 22.5 liradan 27 liraya çıkmış oldu. Bu şekilde fındık fiyatı resmi enflasyon oranında fiyatlanmış oldu.

Fiyat açıklanır açıklanmaz herkes kendi siyasi görüşüne göre yorumladı. Ancak olay ekonomik kardeşim. Siyaset yapmak ayrı ortak çıkarlar doğrultusunda görüş belirtmek ayrı.

Ancak bir de devletin ekonomik gerçekleri var. “Ellere var da bize yok mu” düşüncesi ile siyaset yapılmaz.

Tam manası ile fındık fiyatından memnun olduğunu söyleyen yoktur. Ancak şartların bu olduğunu kabul etmek ve bundan sonrası için doğru strateji izlemek yapılması gereken en akılcı şey olacaktır.

 

Hastane meselesi

Geçtiğimiz hafta İyi Parti Karasu İlçe Başkanı Hasan Sarıoğlu bir basın açıklaması yaptı. Sarıoğlu açıklamasında Karasu Devlet Hastanesi’ndeki bazı eksikleri dile getirdi. Hatta eleştirinin ötesinde bazı tespitleri de ortaya koydu. Sarıoğlu’nun tespitleri arasında teknik konular bile var. Eksik öğrendikleri de var. Onlar da bende kalsın.

Eleştirirken Başhekim’in şahsına yönelttiği sorular var. Üstünden bir hafta geçmesine rağmen bu konudaki eleştirilere cevap verilmemiş olması can sıkıcı.

Meclis’te grubu bulunan bir siyasi partinin ilçe başkanı bir eleştiride bulunuyor ve bürokrasidekiler veya iktidardakiler buna yanıt vermiyor.

Verecek yanıt mı yok yoksa ciddiye mi alınmıyor?

@muniralikara