Köşe Yazıları

Betonarme tabutta yaşayan çılgın profesörler

Söyleye söyleye dilimizde tüy bitti. Binlerce kez söyledik yazdık çizdik. Dedik ki, Kocaali’nin güncel bir sürü sıkıntısı var ama en büyük gerçeklerinden biri de hiç şüphesiz deprem gerçeği. Ve bunun sürekli konuşulması lazım. Somut bir şeyler yapılması lazım. Depremi sadece bir yerlerde deprem olduğu zaman hatırlamak veya konuşmak değil mesele. Mesele depremi her an olacakmış gibi bekleyebilmek. Ve hem fiziki hem de sosyal anlamda buna hazır olabilmek.
Ne oldu geçmişte? 2 yıl önceki Maraş depremlerini hesaba katmıyorum. Sadece bizi ilgilendirenlere bakıyorum. Önce İstanbul açıklarında 5 buçukluk bir deprem oldu. Az hissettik. Olduğu günü konuştuk geçtik. Sonra 6’lık Düzce depremi oldu. Sokaklara döküldük önce. Birkaç saat dışarda kaldık. Olduğu hafta 3 gün konuştuk geçtik. Konuştuk geçtik de ne oldu? Hiç bir şey. Konuşmanın faydası var mı?
Takip ediyorum o günden bu güne Kocaali’de toplamda 15 civarında binanın yıkımı gerçekleşti. Yalnız bunların insan hayatına neredeyse hiçbir etkisi yok. Merkezde ve bağlı mahallelerde yapılan yıkımların neredeyse tamamı, zaten halihazırda atıl durumda olan içinde insan yaşamayan yerlerdi. Açık konuşalım, temizlik olsun diye yıkıldılar. Bu binalar öyle milyonlarca lira masraf yapılacağına o haliyle bırakılsalardı, deprem olduğu zaman zaten hiç masraf yapılmadan kendiliklerinden yıkılacaklardı. Moloz kaldırma maliyetine yerleri temizlenmiş olacaktı. Dediğim gibi yıkılan binaların insan hayatına etkisi neredeyse yok gibi.
Sokakta gezerken bu yıkılan binaların boş arsalarını gördüğünüz zaman içinize deprem açısından ferahlık geliyorsa sadece kendinizi kandırıyorsunuz. Benden söylemesi. Bizim için önemli olan bu eski yapılar değil. 30, 40, 50 yıllık olan ve içinde ikamet bulunan binalar. Bunları ortadan kaldırmak lazım.
Bakın daha önce birçok kez yazdığımız için tekrardan girmek istemiyorum ama Kocaali’nin ilçe merkezindeki kentsel dönüşüm alanında tespiti yapılan ve riskli olduğu tescillenen 40 civarında bina var. Bunlarda hem insan yaşıyor hem de birçoğunun altında ticarethane var. Bizim için önemli olan bu binaları ortadan kaldırmak. Son iki yıl içinde o binalardan sadece iki tanesinin yıkımı yapıldı. Diğerleri duruyor.
Siz yapıyor musunuz bilmiyorum ama ben sürekli sokakta gezerken karşısından geçtiğim binalara bakıyorum. 2008 yılında Kocaali’ye geldim. O günden bu güne uzanan 17 yıllık bir görsel hafızam var. Cadde ve sokaklarımızın o günkü fotoğrafı ile şimdiki halini kıyaslayabiliyorum. Sadece dışına köpükten mantolama yapıldığı için dıştan güzel görünen betonarme mezarlıklar var. İnsanlarımız yıllardır bu mezarlarda yaşamaya, aralarında dolaşarak hayatta kalmaya çalışıyor. Siz de şöyle bir düşünün. Hafızanız yettiği kadar bellek yoklaması yapın. Benimle aynı şeyi düşüneceksiniz.
Son olarak geçtiğimiz 23 Nisan günü yine 6,2’lik bir deprem yaşadık. Ertesi gün unuttuk. Sokakta yıkımın adını anan yok. Sosyal medyaya bakıyorum. Çevremizden yüzlerce insan depremle ilgili paylaşım yapmış. Hatta öyle ki biraz dikkatli bakarsanız sanırsınız ki Kocaali’nin yarısı deprem profesörü. Görünce kızgınlıkla gülüp geçiyorum. Adamın Kocaali’de kendi binası ayakta zor duruyor, yoldan kamyon geçse yıkılacak. Kentsel dönüşüme karşı çıkmış, müteahhitle anlaşmamış. Kendisi 5 odalı tabutta yaşıyor. İstanbul depremi için geçmiş olsun mesajı atmış, deprem profesörlerinden birinin reels videosunu paylaşmış. Diyorum ki “Yahu vatandaş, adamın dediklerini ne güzel paylaşmışsın. Paylaştın da aynı adam aynı videoda konutunuzu dönüştürün diye bas bas bağırıyor. Söylediklerinden hangisini yaptın?”.  Cevap: Hiç birini. Demiş ya adam ‘Dediğimi dinle, yaptığımı yapma’ diye. Ha bizimki de o misal. Bütün deprem profesörlerinin dediklerini dinliyoruz ama hiç birini yapmıyoruz. Sağlıkla kalın…