Köşe Yazıları

Bari alkışlamayı bilin

Biz gazeteyi kurarken ismini Sakarya Kuzey olarak belirledik. İlk sayımızı çıkardığımızda il merkezinden pek çok kişi bizi arayıp neden bu ismi tercih ettiğimizi sordu. Biz de “Siz bize öyle diyorsunuz” dedik.
Gerçekten de öyleydi. Biz Sakarya’nın kuzeyindeyiz ve uzağındayız. Uzaklığın kilometre ile alakası da yok. Sakarya bize uzak olmak istiyor. Kuzey’e bakış hep farklı.
Bunu pek çok defa gördük de… Bunu son olarak, hafta sonu oynanan Karasuspor As Akyazıspor maçında gördük.
Karasuspor sezon boyunca çok önemli rakipleri geride bıraktı. Hatrı sayılır bir başarı elde etti. Sonuçta da Bölgesel Amatör Lig’i 4. sırada tamamladı. Süper Lig mantığı ile düşünürsek Avrupa’ya gidecek puanı aldı.
Statü gereği bir play out maçı oynaması gerekti. Süper Amatör Küme’yi ikinci bitiren As Akyazıspor ile tarafsız sahada maç oynandı.
Seyirci planlamasının nasıl yapıldığını bilmiyorum da… Protokolün de olduğu ve gölgede kalan tribün As Akyazı’ya verilmiş. Bunun denk geldiğini düşünelim. Ama şu detayı da atlamayalım. Protokol üyeleri hep karşıya bakar. Kendi tarafından yapılanları görmez. Dolayısıyla Karasuspor taraftarı protokolün karşısında kalır ve yapılan her olumsuz davranış doğrudan şahit bulmuş olur.
Bu bir dezavantaj da neyse.
Ardından maç başladı. Biz maçı TV’den izleyen kesimdeydik. Maç anlatımına bir yorumcu eşlik ediyor. Yorumcu TV kanalının Akyazı temsilcisi. Karasu üstün oynuyor gol hatta goller buluyor ama arka planda sürekli As Akyazıspor’un sorunları konuşuluyor.
Karasu ne yaparsa yapsın hatta maçı kazansın konu hep As Akyazıspor…
Pek çok alanda Kuzey’i sevemediniz. Bari sporda, kazandığımız müsabakada alkışlamayı bilin.
Diliniz mi tutuluyor
Hani doktor görünce ağrıyan ayağımız, avukat görünce bitmeyen mal davamız akla gelir ya… Bunlara yeni bir sektör daha eklendi. Gazeteci görünce de yazdıracaklarımız aklımıza geliyor.
“Cesaretiniz varsa bunu da yazın” diye söze giriyor, sonra biz yazınca da karşı tarafta yer alıyor.
Bildiğin Nasrettin Hoca’nın fil hikayesi.
Parkomat ile ilgili sıkıntı var mı? Bize iletilen var olduğunu söylüyor ama yönetim ama belediye ile görüşenler uygulamadan memnun olduklarını ifade ediyor.
Yüzleşme olduğunda da esnafın büyük kısmı bize savunduğu tarafın karşısına geçip durumdan memnun olduğunu söylüyor.
Bazı durumlardan memnun olmak ya da o işin tam karşısında olmak zorunda değilsiniz. “Fikrim yok” ya da “Problem yok” demek de bir seçenek olabilir.
Her konu hakkında görüş belirtmek dahası her belirttiğiniz görüşün fanatiği olmak zorunda da değilsiniz.
Ben mesela, gazetede fikrimi söyler geçerim. Ölümüne savunmak ya da öldüresiye saldırmak zorunda değilim ki.
Bir de görüşünüzü doğru ifade ederseniz kimse size düşman olmaz. “Memnunum” ya da “değilim” demek fikir ayrılığı demek olabilir ama düşmanlık nedeni değildir.
Bir arkadaş bana “Ben seni hiç sevmiyorum” dedi. Ben de kendisine “Beni sevmek Allah’ın emri değil ya. Ama bu verdiğin bilgi için sana teşekkür ederim” dedim. İlerleyen zamanda çok da iyi iletişimimiz oldu. Halen de sürüyor bu arkadaşlığımız.
Ama önemli olan görüşünüzü fanatik olmadan ifade edebilmek.
Dönelim geriye.
Karasu’daki parkomat uygulamasına karşı mısınız? Bir şeye karşı ya da yandaş olmak zorunda değiliz. Benimsememiz eleştirmemize engel olmadığı gibi eleştirmemiz de yıkmaya çalıştığımız anlamı taşımaz.
Bir kere trafik düzenlemesi açısından uygulama etkili oldu. Ancak fiyatların yüksek olduğunu da kabul etmemiz lazım. Ara sokakların keşfedilmesi noktasında da bir hareketlenme olduğunu ifade edebiliriz. Ama bunun da ara sokaklardaki trafiği olumsuz etkilediği bir gerçek.
Tüm bunlardan hareketle, şikayetleri dile getirip çözümde birleşmek yerine “Ya yanındayım ya karşısında” mantığı ile değil. Hayat ya siyah ya beyaz değildir. Griler de vardır…
Deniz kapanmasın
Kocaali ve Karasu’da cankurtaranların göreve başlaması ile birlikte deniz sezonu resmen açıldı. Bu aydan itibaren esnafın gözü kulağı gelecek turistlerde. Şimdiden denizdeki işyerleri dolmaya başladı. Bu durumun çarşıya da yansıması Karasu’daki ticareti artırması bekleniyor da… Olayın bir de asayiş boyutu var.
Bu durumda herkese görev düşüyor. Her şeyi devletten beklememek lazım.
Biz basın mensuplarına düşen de Karasu ve Kocaali’deki olumlu konuları gün yüzüne çıkarmak ve olumsuz yönleri mümkün mertebe yazmadan halletmeye çalışmak. Bunu bir otosansür olarak da değerlendirmek mümkün olabilir. Ama bizim ne olursa olsun bu bölgede yaşadığımız unutulmamalı. Onun için de özellikle denizin dalgalı olduğuna ilişkin haberleri göz ardı etmemiz lazım. Denize girmek tehlikeliyse bu “Karasu ve Kocaali’ye gelmek gereksiz” şeklinde değerlendiriliyor. Oysa denize girmek tehlikeli ama kumsalda uzanmak, güneşlenmek serbest. Deniz dalgalıysa havuzlar var. Deniz kapalıysa kafeler, alışveriş yerleri açık.
Deniz kapalı olursa olsun. Deniz kenarında yaşam devam ediyor. Bunun için bize düşen denizin kapalı olduğunu duyurmak değil deniz kenarındaki işletmelerin açık olduğunu ifade etmek. Ama gene de çok beğeni ve etkiletişim alıyor diye deniz kapalı haberi vermeyi tercih edenlere de saygı gösteriyorum.