Acı

Bir acımız olduğunda, bir şeyler içimizi bunalttığında iki seçenek var; kaçmak ya da hareket etmek. Zihnimiz bize acıyı hissetmememiz için kaçma seçeneğini uygulatıp bizi olabildiğince dar bir alana hapseder. Kısa süreli yaşattığı bu rahatlama ilk başta işe yarar gibi gözükür ama aslında bizi acının en büyüğüne değerlerimiz ile ters düştüğümüz o alana yönlendirir. Ve bahsettiğimiz birçok psikolojik rahatsızlık bu acıdan kaynaklanır. Ben Psikolog Hale Nur Arslan bu yazıda size kısaca zihnimizin bizim için nasıl çalıştığını ve bunu yaparken bazen bize nasıl zarar verdiğini anlatacağım. Esasında zihnimiz bizim kötülüğümüzü istemez, bizi korumaya programlıdır. Hastalıklardan, üzüntüden, korkudan, endişeden, düzensizlikten, belirsizlikten, çatışmadan, sırtımızdan bıçaklanmaktan yani tüm bunları kapsayan tek bir şeyden acıdan. Hepimizin çocukluğundan itibaren bir sürü yaşanmışlığı var. İşte kaçmaya çalıştığı yerler tam da buralarda saklıdır, geçmişinizde. Oradaki acı dolu anlara bir daha dönmemek için kontrolü ele alan zihin size emirler yağdırır. Oraya gitme, kontrolü kaybetme, ona güvenme… Bütün bunlar yapıldıktan sonra elde kalan kısıtlanmış bir hayat olur. Kimseye güvenmediği için ilişki kuramayan biri, hasta olmamak için evinden dışarı çıkamayan biri, zorbalanmamak için kimseyle tanışmayan biri, olmak istediği kişi için adım atamayan biri… Ne kadar çok şey götürüyor değil mi. Totalde zihin travmalarla bir daha karşılaşmamak ve orada yaşadığı duyguları bir daha yaşamamak için davranışlarını şekillendiriyor ve bu da ağır sonuçlanabiliyor. Peki ne yapacağız. Nereyi değiştirebiliriz. Düşünceleri mi, duyguları mı, yoksa davranışları mı. Hangisi işe yarar. Sadece acıyı kabul ederek atılan gönüllü bir davranış. Bu yazıyı saygıdeğer hocam İbrahim Bilgen’in bize sorduğu bir soruyla sonlandırmak istiyorum. Acı ve değerler bir madalyonun iki yüzüdür, bir tarafı attığınızda diğer tarafı da atmanız gerekir, bunu ister misiniz?