Köşe Yazıları

Yeter artık

 

Gerçekten yeter artık. Kardeşim basın sizin tetikçiniz değil. Canınız sıkıldığında suçlayacağınız mecra değil. Hele hele istediğinizde iğrenç hakaretler edeceğiniz kurum hiç değil.

İşinize geldiğinde sığındığınız kapı, işinize gelmediğinde satılık olarak nitelendireceğiniz bir mevki ise hiç olmadı.

Bize derdi için kim geldiyse, siyasi görüşüne, mevkisine, parasına bakmadan hatta çoğunca haber bile yapmadan derdine derman olmaya çalıştık.

Kendiliğimizden hafiyelik yapmadık, kimsenin özel hayatını da genel hayatını da irdelemedik. Derdiniz, rahatsız olduğunuz bir şey varsa, elinizdeki belgelere göre sayfalarımız açtık.

Bir kişi bile çıkıp, “Ben Kuzey’e para ile haber yaptırdım” derse ispat etmesini bile istemeden mesleği bırakacağıma söz veriyorum.

Ama kendi nasılsa karşısındakini öyle zanneden satılık insanların eleştirilerini de artık kaldıracak bünyem kalmadı.

Midesizlerin hakaretlerine, genellemelerine, topyekunculuklarına eğecek boynum yok! Bizim iki kuruşluk reklam parasına tamah ettiğimizi söyleyenlerin bizi kendi gibi bildiğini ortaya koymaktadır.

Bunları söylemiş olmasına rağmen gene yarın başı dara düşse gene ona aynı sayfaları açacağımıza emin olmanın rahatlığı ile istediği hakareti eleştiri süsü vererek ortaya dökenler kendi gibilere layıktır.

Bizim iyi niyetimize kendi şereflerinden fazla güvenen kişilere açılacak sayfamız kalmamıştır.

İnsanların küfrettikleri sofradan yemek yemeye hakları olmamalıdır.

Bundan sonra şahsıma ve kurumuma hakaret eden kişilere tahammül göstermeyeceğimi buradan ilan etmiş olmak istiyorum.

Tarafsız bir şekilde gazetemizi ve haberlerimizi takip edenlerden de bu açıklamayı yapmak zorunda kaldığımız için özür dileriz.

 

Tarih, matematik ve din kültürü

Sosyal medyada bazı öğrenciler, “Bir öğretmen tüm dersleri anlatamazken bir öğrencinin tüm dersleri anlamasını beklemek haksızlık değil mi” diye geyik yapıyorlar.

Benim de buna benzer bir durum tespitim var. Öğrencilerimizin nasıl şizofren olmadığına şaşıyorum.

Kendimizi öğrenci kabul edelim. Birinci dersimiz tarih olsun. Tarih dersinde bize tarih öncesi devirler anlatılıyor. Derste önce kaba taş, sonra yontma taş, sonra cilalı taş devri. Derken maden devirleri falan. Sonunda da yazının icadı ve karanlık devrin sonu…

Sıkı sıkıya çalışan çocuğumuz yazının icadının MÖ 4000 falan olduğunu aklına kazıyor.

İkinci ders olarak matematik olsun. Matematikteki konumuz faiz hesaplamaları.

Bir sonraki dersiniz fen bilgisi. Doğal seleksiyon ve evrim konusunu işliyorsunuz. (Bizim dönemimizde işleniyordu. Şimdi umarım işlenmiyordur.)

Bir sonraki dersiniz de din kültürü ve ahlak bilgisi. Derste size ilk insan olduğu bilinen Hazreti Adem’e sahife indirildiği öğretiliyor. Yani karanlık devir falan hikaye. İlk insan yazıyı biliyor.

Hemen ardından faizin büyük haramlardan olduğu ifade ediliyor. Matematikte öğrendiğiniz şey aslında günah hesaplaması.

Fen dersinde öğrendiğiniz doğal seleksiyon neyse de evrim konusunda net ifadeler var.

Sonra dönüyoruz bu çocuktan sağlıklı eğitim almasını bekliyoruz. Sen yetişkin aklınla bu söylediklerimi kafana sığdır, kendine izah et. Sonra çocuktan eğitimde başarılı olmasını bekle.

 

Çatalbaş ve İngenç

Geçtiğimiz hafta yapılan Belediye Meclisi’nde BBP’li Mehmet Çatalbaş çok mantıklı bir soru yöneltti. Çatalbaş’ın bir sözlü sorusu oldu. Çatalbaş, kendinden emin bir şekilde geçmiş dönemlerde yapılan borçların şimdiki dönemde ödendiğini söyleyen Belediye Başkan Yardımcısı’na, “Siz 20 yıla yakındır belediye başkan yardımcısısınız. Bu borçların ödenmesinde söz sahibisiniz de borç yapılırken neredeydiniz” diye sordu. Muhalefet meclis üyesinin yapması gereken de buydu. Ancak bir başka muhalefet belediye meclis üyesi CHP’li Mustafa İngenç, “Yahu Mehmet! İşi kişiselleştirme” diye mırıldandı.

Ardından pazartesi günkü Meclis’te Belediye Başkanı İshak Sarı, İngenç’e yanıt verirken, “Siz bir yeri kendi derneğinize almak istediniz. Vermediğim için bu şekilde tavır alıyorsunuz” dedi.

Geride kalan hafta Çatalbaş’a “Kişiselleştirme” diyen Mustafa İngenç’in bizzat kendisine yönelik kişisel eleştiriye yanıt vermemesi ve belediye meclis üyelerinden hiçbirinin İshak Sarı’ya konunun kişiselleştirilmemesi telkininde bulunmaması dikkat çekiciydi.

 

Ben olsaydım

Geçen pazartesi günü Mehmet Çatalbaş ile İshak Sarı atışıyor. Çatalbaş, kredi kullanmaya karşı çıkınca, Sarı, “Ver 650 bin lira kullanmayalım. Koskoca Çatalbaş’sın sen” diyor. Çatalbaş da “Ben gaza gelmem” diyip konuyu kapatıyor.

Oysa, “Ben koskoca Çatalbaş’ım ama sen seçimde benden üç kat fazla oy almakla övünüyorum. 1 araba ben alayım 3 araba da sen al” dese… Diyebilse…

Madem hücum ediyorsun o zaman kazanmak için her şeyi yapacaksın!

Acaba Çatalbaş, İshak Sarı’nın cebinden 3 kamyon alacağından mı korktu?

 

Hukukla ahlak çatışır mı

Hukukun temel kavramlarından biri şudur: Bir anlaşma ahlaka aykırı ise hukuka da aykırıdır. Hukuk ahlaka aykırı anlaşmaları mutlak butlan (yok hükmünde-hiç yok) kabul eder.

Geçtiğimiz hafta Karasu Belediye Başkanı İshak Sarı, Meclis kürsüsünden, Karasu Belediyesi’nde gerçekleşen bazı olayların hukuka uygun ancak ahlaka uygun olmadığını ifade etti ve bu işlemleri yapan arkadaşların kamuoyundan özür dilemesi gerektiğini ifade etti.

Şimdi hukuka uygun, ahlaka uygun olmayan bir şey oluyor ama müdahale etmeyi gerektirmiyorsa ya ahlakidir ya da ahlaki karşılanıyordur.

Belediye Başkanı özürle ikna oluyorsa, bugüne kadar belediyede işten çıkarılanların özürleri neden kabul edilmedi ki?

Onların yaptıkları da hukuka uygundu. Görev tanımları içinde kalmak istediler alt tarafı. Hatta hukuka uygun olduğunun ispatı olarak mahkeme kazananlar da oldu. Onlar işe neden alınmadı?

“Bizimkiler özür dilese yeter, ötekilere ölüm” diye bir anlayış mı var?

“Özetle bir şey ahlaka aykırı ise hukuka da aykırıdır” diyorsa hukuk… Ve hukukçu ise Belediye Başkanı…

Ya gerekeni yapmalı ya da hiç konuşmamalı.