Köşe Yazıları

Yalakalık meslek midir?

 

Günümüzde en çok tartışılan sözlerden biridir “Yalakalık!”

Eskiden yani Osmanlı padişahlık dönemlerinde de yalakalık vardı ama o dönemde resmi olarak uygulanıyordu. Adına da “Dalkavuk” deniyordu. Ve bu bir meslek sayılıyordu. En iyi dalkavukluk yapanlar sarayda padişahın yanında olurdu. Aylıkları da fena değildi hani…

Dalkavukluk… Nam-ı diğer, argo ifadeyle, “Yalakalık” sıklıkla kullandığımız bir terimdir. Kişinin, işinin yolunda gitmesi, bir işin kendi arzusuna uygun olması veya bir kurumda veya kişisel ilişkide kendisine tanınan konumun sürmesi için, kendisinden üst durumda olan, örneğin kendisini işten çıkartması, kurumdan uzaklaştırması, terfi etmesini önlemesi veya daha düşük makam ve rütbeye indirilmesi yetkisini elinde tutan veya böyle yetkileri olan kişiler üzerinde etkili olabilecek kişilerin her arzusuna boyun eğmek, görüş ve düşüncelerini tartışmasız onaylamak olarak tanımlanıyor…

Günümüzde de prim yapan bir davranış, bir meziyet olarak görülür yalakalık… Bilgi, beceri ve ehliyeti yetersiz olmasına rağmen bu yönde gelişmiş “yeteneği” ile bir koltuk bulabilir,  gayri meşru bir işini yaptırır kendine. Bunun örnekleri için çevrenize bakmanız yeterlidir!

“Dalkavukluktan bahsedince aklıma Osmanlı döneminden bir hikaye geldi:”

Zamanın birinde bir Hükümdar, dalkavuk seçimine bizzat katılmış. Kendi dalkavuğunu kendi seçmek istemiş. İlk adaya sormuş:

-Sen dalkavuk musun?

-Evet efendim.

-Hiç de dalkavuğa benzemiyorsun?

-Olur mu efendim? deyip referanslarını sıralamış. Hükümdar biraz düşünüp ona yol vermiş.

Bu şekilde epey elemeden sonra yine biri huzura alınmış:

-Sen dalkavuk musun? demiş Hükümdar.

-Dalkavuğum sultanım, demiş.

-Hiç de dalkavuğa benzemiyorsun?

-Haklısınız efendim; pek dalkavuğa benzemem.

-Sanki biraz benziyorsun?

-Evet sultanım, biraz benzerim.

Bu meyanda sorular ve cevaplardan sonra Hükümdar:

-Geri kalanlarla görüşmeye gerek yok. Ben dalkavuğumu buldum, demiş.

***

Bu hikayeden bahisle;

Nedir işin sırrı? Neden bir insan dalkavuk olur ki? Öbür taraftan niye bir dalkavuğa esir olunur? Yakın ölçekte bir bakalım:

İlk akla gelen şey güvencesizlik, sonra kendine güvensizlik, ardından başkalarının sırtından geçinmeyi alışkanlık haline getirmek, kurnazlık gibi birçok olumsuz hal!

Düşünsenize kolay yoldan işini sağlama almanın daha pratik bir şekli var mı?

Bazı toplumlarda davranışın “norm” olduğuna tanık olursunuz. O toplumlardan biri de biziz diye aklınızdan geçmiyor değil, biliyorum!

Genelleme yapmak gerekirse, tanımı icabı, işin ehline verilmediği, torpilin alıp başını gittiği; hakkın, hukukun yerlerde süründüğü; otoritenin ‘benden başkasına geçit yok’ deyip her şeyi onaylamak istediği bir ortamda dalkavukluk gerçekten “zekice”, bir çare olabilir.

Elbette ironi yapıyorum. Yalakalıkta zeka ne gezer!

İş başa düşünce o yolla elde ettiği pozisyon burnundan gelmez mi? Sürekli bir bilen aramaz mı? Sorumluluk kendisinde, yetki otoritede; arada sıkışıp kalmaz mı? Bir kere “evet efendim”  dediği o büyüğe sürekli boyun eğmek zorunda kalmaz mı? Uykular kaçmaz mı? Kişilik silinmez mi?

Ruh sağlığı iptal olmaz mı?

Peki ya dalkavuğa teslim olan otoriteye ne demeli?

İnsan ikide bir, “Sende mi Brütüs?” sendromuna yakalanmaz mı?

Altının oyulduğunu gördükçe derin pişmanlıklar içinde kıvranmaz mı? Ya toplum böyle birinden pişmanlık duymaz mı?

Yüce Rabbimiz; ayetlerinde “başkasına tapmayın!”, “şirk koşmayın!”, “işi ehline verin!” diye defalarca ve en kuvvetli ifadelerle uyarmaz mı?

Osmanlı döneminde meşhur bir söz vardı:

“Devlet-i Osmanı Ahalide Terfiyi Temayüz İlim İrfan İle Olmaz, Ya Olacak Kuvvetli İltimas Ya Olacak Madeni Has, Yada Olacak ten ile temas.”

“Anlayana sivrisinek sinek saz, anlamayana davul zurna az!”