Türk denizcilik tarihinde bir ilk
Karasu’dan teknesiyle denize açıldığında ne tecrübesi ne de maddi desteği vardı. Bir sabah kalktığında “Ben de başarabilirim” diyerek yanına aldığı köpeği Karasulu Pupa ile yola koyuldu. 4 yılı aşkın süren gizemli okyanus macerasını gazetemiz Yazı İşleri Müdürü Remzi Akbaş’a kısaca şöyle anlattı:
– Sizi Karasu’da pek tanımayan yoktur. Ancak denizcilikle ve yaşadığınız macera ile ilgili bilgisi olmayan okurlarımız için kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
1955 yılında Adapazarı’nda dünyaya geldim. İlk ve ortaokulu Karasu’da okudum. Liseyi önce Kabataş Erkek Lise’sine başladım ve Haydarpaşa Lisesi’nden mezun oldum. Askerlik sonrası Almanya hayatımız başladı. 35 yıl sonunda hayallerimin peşinde Karasu’ya geldim. Almanya’dan bir tekne aldım ve hayatımın macerasını gerçekleştirmek için Karasu’ya geldim.
– Öncelikle okyanusa açılma fikri nereden ortaya çıktı? Bu konuda daha önce takip ettiğiniz kişiler veya bir tecrübeniz var mıydı?
2000’li yılların başında Sadun Boro’nun Pupa Yelken isimli kitabını okudum. Her yaz deniz kenarında geçen hayatımız bizi zaten denize aşık etmişti. Sadun Boro’nun kitaba konu olan seyahatinin üstünden tam 50 yıl geçtikten sonra, “Sadun Boro 50. Yıl Anısına Aynı Rota” diye bir proje yaptım. O’nun gittiği yerlere, O’nun gittiği şartlarda gitmeye karar verdim. Teknem de 1981 model 8 metre 90 santim Alman yapımı Bavaria marka. Ancak bizim bu yolculuk öncesinde yola çıktığımız tekne ile ilgili hiçbir bilgimiz yoktu. Tüm her şeyi yaşayarak öğrenmek durumundaydık. Zaten yolculuğumuzu etkili kılan unsurlardan biri de bu amatörlüğümüz.
– Denize açıldığınızda yanınızda bir yardımcı var mıydı? Kullandığınız tekne bu yolculuğa yeterli donanımda mıydı?
S’Boro isimli teknemiz, tamamen manuel. Otopilot yok. Telsiz yok. Başka hiçbir elektronik seyir aleti yok. Köpeğim, Karasulu Pupa ile birlikte yol arkadaşlığı yaptık. Ayvalık’tan Fas’a kadar bir hanım arkadaşım yolculuğumuza eşlik etti. Fas’tan Cabo Verde’ye kadar bir başka arkadaşım yolculuğumuza katıldı. Sonrasında ikmali yaptıktan sonra Atlantik’e yalnız açıldım. Teknenin yeterliliği görecelidir. Biz Sadun Boro’nun şartlarında geçmek istediğimiz için bu şekilde yola çıktık. Lüks beklentiniz varsa elbette tekne yeterli değil. Ancak macera yaşamak istiyorsanız tekne gayet uygundu.
– En uzun süre denizde ne kadar süre kaldınız?
Atlantik Okyanusu’nda 34 gün boyunca Pupa ile birlikte tek başımıza kaldık. En uzun süreli denizde kaldığımız süre bu oldu.
– Bu kadar uzun süre kalacağınızı planlıyor muydunuz? Yanınızda yiyeceğiniz ve suyunuz var mıydı?
Denizde bu kadar uzun süre kalmayı planlamıyordum. Kendi hesaplarıma göre 17-18 günde Atlantik’i geçeceğimi düşünüyordum. Ancak yine de deniz şartlarında 6 aydan fazla dayanabilecek gıda ve suyum vardı.
– Denizde günleriniz nasıl geçiyordu?
Genel olarak etrafı keşfediyordum. Geceleri yıldızlar eşsiz bir manzara sunuyor. Öte yandan yıldızlardan rota da alıyorsunuz. Bol miktarda kitap okuma ve düşünme şansınız oluyor. Oltam suda oluyor. Ama yeterli balığı tuttuğumda yakaladıklarımı yeniden suya bırakıyordum.
– Denizde köpek balığı, balina gibi tehlikeli olabilecek balıklarla karşılaştınız mı? Korktunuz mu?
Karşılaştım. Korktum diyemem ama tedirgin oldum. Atlantik’te bir buçuk gün boyunca bir balina beni takip etti. Sanki bir insan gibi beni izliyor. Arada sudan kafasını çıkarıp bana baktığını görüyordum. Bir gece uyurken yunus balıklarının sesleri ile uyandım. Sanki ordu gibi yunus balıklarını izledim. O da çok keyifliydi mesela.
– Hiç ölüm korkusu yaşadınız mı?
Bir kere denizde korkmuyorsun. Çünkü saklanacak yer yok. Saklanacak yer olmayınca korku duygusu yerini cesarete bırakıyor. Korkmak değil tedbirli olmak durumundasın. Deniz korkakların yeri değildir. Korkuyorsan denize çıkmayacaksın.
– Korsanların hedefi olmaktan ya da farklı sıkıntılar yaşamaktan endişe etmediniz mi? Yanınızda silah olarak bir şey var mıydı?
Korsanların hedefi olmaktan hiç tedirgin olmadım. Çünkü hedef olmamı gerektirecek bir durumda değilim. Ancak psikopat birine denk gelmeniz lazım. Ki o da her yerde başınıza gelebilir. Silah olarak değil ama kendimizi savunma işimize yarayacak ekipmanımız elbette vardı.
– Bu macerada başınızdan geçen en ilginç olay neydi?
İstanbul’dan çıktıktan sonra bir iki defa fırtınaya yakalandık. Acemi olarak İyon Denizi’nde ilk defa fırtına ile tanıştık. Burada sonrasında bir iki macera atlattık ve fırtınaya alışmaya başladık. İlk fırtınada çaresizliğimizi gördük. Yolun sonuna geldiğimizi düşündüğümüz bile oldu. Ancak şimdi fırtınaya yakalansam sakince durup bitmesini beklerim. Yelkenli tekne su almadığı sürece batmaz. Ne olursa olsun alabora olmaz.
– Sosyal medyadan paylaşımlarınızı sıklıkla görüyorduk. Bir direk kırılma hadisesi yaşadınız. Bu olayın içeriği ne?
Cabo Verde’den ayrıldıktan yaklaşık 900 mil (yaklaşık 1666 kilometre) sonra bir fırtınaya girdik. 2 Ocak 2018, sabaha karşı. Birden paaat diye bir ses duydum. Fırtınanın geçme noktasına varmıştım. Yelkeni tutan ana direğin oynadığını gördüm. Müdahale etme şansınız olmayacak büyük bir direk. Sola doğru yattı. Donanımı ile birlikte yıkılmış oldu. Bu olayı şöyle anlatayım, denizde yapayalnız ve savunmasız kalıyorsunuz. Artık sizi rüzgar ve dalgalar nereye götürürse oraya gideceksiniz. Yana yatık direk teknenin sallanmasını pek etkilemedi. Ben de ilk şoku atlattıktan sonra direği sıyırmaya başladım. Kafamda lambamla direğe bağlı donanımı kesip suya atmaya başladım. Yoksa tekne su almaya başlayabilirdi. Bir yandan dinme aşamasına gelse de fırtına sürüyordu. Yaklaşık 2 saat süren mücadele ile tekneyi direkten kurtarabildim. Rüzgarın etkisi ile tekne kendi etrafında dönerken, çaba harcadım. Deniz derinliğinin 5000 metreye ulaştığı bir yerde tek yapmanız gereken direği tekneden ayırmak. O esnada pek çok irili ufaklı yara aldık. 2 saatin sonunda rahat bir nefes alma şansım oldu. Yaralarımı da çok sonradan fark ettim. Bu olaydan bana pek çok yara izi hatıra kaldı.
– Siz bunları yaşarken Pupa ne yapıyordu?
Bendeki panik köpeği de etkiledi. Sürekli yanımda gezinip adeta yardımcı olmaya çalışıyordu.
– Sonrasında ne oldu?
Yelkeni sıyırdıktan sonra yorgunluktan uyumuş sızmışım. Gözlerimi açtığım andaki manzara tıpkı filmlerdeki gibiydi. Geldiğim 1000 mil, önümde 1200 mil vardı. Yani Atlantik’in tam ortasındaydım. Yeterli mazotum yoktu. En yakın karaya varmam günler sürecekti.
– Bu olaydan sonra karaya ulaşmanız ne kadar sürdü?
Teknenin içinde balon yelken gönderi buldum, iki metre kadar. Onunla meşhur yelken düzeneğini kurdum. Onunla 2-2,5 knot (saatte 5 kilometrenin altında) gitmeye başladım. O hız bile benim için hayat kurtarıcı oldu. Yavaş da olsa yol almaya başladım. 25 gün tarihe geçmiş o pembemsi kırmızı yelkenli ile gitmiş oldum ve Barbados adasına vardım. Orada iyi karşıladılar. Doktorlar geldi. İlgilendiler. Sağlık durumuma baktılar. Sonra aileme haber ettim. Ailem çok endişelenmiş. St Lucia Adasında yeni direk donamımı buldum. 2 ay burada kalmam gerekti. Yaşadıklarımın etkisini uzun süre atamadım.
– Yeniden deniz açılmada tedirginlik yaşadınız mı? Ya yeniden aynı şeyleri yaşarsam endişesine kapıldınız mı?
Hiç tereddüt etmedim. Kesinlikle bir hedefim var ve buna ulaşmaya kesin karar vermişim. Onun için hiçbir tedirginlik yaşamadım. Tek hayalim teknemi sağ salim Karasu’ya getirmek.
– Şu an yolculuğunuzun hangi aşamasındasınız? Yolculuk ne zaman tamamlanacak?
Şu an teknem Costa Rika Pasifik tarafında. Puanteras marinasında. Güvende. Zaten şu an Pasifik geçiş sezonu değil. Tam kasırga ve tayfun aylarındayız. Ocak 2022’de dönüşe geçmiş olacağım. Hiçbir aksilik olmazsa önümüzdeki yılsonunda yolculuğumu tamamlamayı planlıyorum. Ancak denizcinin varış süresi olmaz. Varması başarıdır.
– Bu seyahatinizin Türk Denizcilik Tarihi açısından ya da Dünya Denizcilik Tarihi açısından bir önemi var mı?
Elbette var. Türk Denizcilik Tarihi’nde tek başına, tamamen manuel bir tekne ile yapılan ilk dünya turu olma niteliği taşıyor. Daha önce Sadun Boro, bizimki gibi manuel bir tekne ile dünya turunu tamamlamıştı ancak eşi de ona eşlik etmişti. Bizim seyahatimizi ayrıcalıklı ve tarihi kılan şey seyahatimizin tek başımıza ve tamamen manuel olması.
– Seyahatinizde giderlerinizi kim karşıladı? Sponsorunuz var mıydı?
Sponsorumuz yok. Bizim birikimlerimiz ve ailemizin desteği ile yola çıktık. Şimdi bir iki görüşmemiz var. Türk Tanıtma Fonu’na müracaat ettik. Sonucunu bekliyoruz.
– Bundan sonraki hedefiniz nedir? Bu hayatınızın final macerası mıydı?
İlk hedefim az önce de söylediğim gibi teknemi Karasu’ya sağ salim getirmek. Bundan sonra Karadeniz kenarındaki tüm marinaları gezip yelken kültürünü tanıtmayı hedefliyorum. Bunun merkezi olarak da Karasu’yu düşünüyorum. Diğer yelkenciler gibi Ege ve Akdeniz’i düşünmüyorum.
– Bu şekilde manevi değeri olan dünyayı dolaşmış bir tekne kaç lira eder? Siz satmayı düşünür müsünüz?
Rahmi Koç Müzesi’nde dünyayı dolaşmış iki tane tekne var. Koç bana 1 milyon dolar da teklif etse asla satmayı düşünmüyorum. Ben teknemi Karasu’ya getirip, burada sergilemek istiyorum. Bu hem Karasu’nun tanıtımına katkı sağlayacak hem de yelken kültüründe Karasu Karadeniz’in merkezi olacak.
– Son olarak deniz meraklılarına ne önerirsiniz? Ne söylemek istersiniz?
Kimse denizden korkmamalı. Karadeniz’de yelken yapılmalı. Karadeniz’de yelkeni öğrenen kişi okyanusa açılmaya hazır olur. Arzum dünya denizlerinde Türk Bayraklı teknelerin çoğalmasını hayal ediyorum. Bunun yolu da gözümüzü denize çevirmekten geçiyor. Gençlere ve deniz meraklılarına tavsiyem hayallerinden asla vazgeçmesinler. Tüm Karasulu hemşerilerime sevgi ve saygılarımı sunuyorum…