Tüccardan avans alınmaz
Fındık üreticisinin bir kısmı tüccardan avans almayı alışkanlık haline getirmiş durumda. Babaannem buna “Fındığı dalında yemek” derdi. Bu şekilde olunca fındık henüz çuvala girmeden parası bitmiş oluyor.
Tüccar bu parayı neye göre veriyor? Nasıl veriyor? Nereden temin ediyor ve bunu neden yapıyor?
Çok basit.
Tüccar bu parayı fabrikanın kendisine verdiği avans üzerinden yapıyor. Bu şekilde üreticiden fındık bağlamış oluyor. Elbette erken kayıt avantajından istifade ediyor. Yani sezonun başında piyasada fındık olmamasına rağmen fındık fiyatının tüccarda düşük olmasının nedeni aslında bu.
Siz tüccardan erkenden para alırsanız tüccar da piyasanın düşükten açılmasından istifade eder. Burada hedef bizim yerel tüccarlar da değil. Söylediklerimi yanlış anlatmak istemem. Fabrika ne öderse bizimkiler de ona göre fiyat verir.
Fındığın dış piyasada bağlantıları da aslında bu avanslar üzerinden yapılır. Bazı seneler tüccarın piyasanın üstünde avans dağıttığı da olur. Bu şekilde fabrika bağlantı yapar ve gemi planlamasına gidilir.
Peki siz avans almazsanız ne olur? O zaman tüccar sizin ürününüzü almak için cazip fırsatlar sunmak durumunda kalır.
“Ergene karı boşamak kolay. Bunca işçi parası, ilaç, gübre ve mazot parası nereden ödenecek” diyenler olabilir.
Ben 17 yaşındayken ailenin tüm idaresi bana kalmıştı. İlk yıl herkes gibi ben de tüccardan para almak durumunda kaldım. Ardından planlama yaptım. Harcamaları kıstım (ki o dönem fındık dışında bir gelirimiz de yoktu) ve bir sonraki yıldan itibaren de tüccardan para almayı bıraktım.
Hani nasıl ki laf ağzından çıkana kadar sen onun sahibisin ağzından çıktıktan sonra o senin sahibin olur.
Fındık da benzer durumdadır. Sen avans aldığında fındık seni esir almış oluyor. Hesap ortada.
YOL PARASI
Fındık işçileri eskiden çadırda veya sayfanda yatardı. Çoğunda elektrik ve su bulunmaz, işçiler dışarıdan taşımak zorunda kalırdı.
Biraz daha geriye gittiğimizde fındık işçileri saatle değil güneşle çalışırdı. Gün doğunca bahçeye gider, fındık görünmez olana kadar toplamaya devam ederdi.
Fındık işçileri ya fındıklıkta kalırdı ya da fındıklığa traktör kasasında giderdi.
Sonra saatli sistem geldi. İşçiler belli bir mesai saatine bağlandı. Daha sonra öğleden önce ve öğleden sonra 15’er dakikalık dinlenme süreleri eklendi.
Çavuşun ardından çuvalcıya da fazla yevmiye ödenmeye başlandı. İşçilere işçi evi kiralanması gündeme geldi.
Haliyle fındık işçilerinin günlük ev kiralarının ödenmesine geçildi.
İşçilerin bahçeye taşınması aşamasında dolmuş kullanılması zorunlu hale getirildi. Bu şekilde servis parası da eklendi.
Bahçeye gelen işçilerin çocuklarının eğitimden uzak kalmaması için devlet de fedakarlık yaptı. Çocukların eğitimden uzak kalmaması adına bahçelerden çocuklar alındı. Zaman zaman eğlenceler düzenlendi.
Son bir iki senedir işçilerin geliş ücretlerinin bölüşülmesi konuşuluyordu. İşçilerin gelip parası işçiyi alan üretici tarafından ödenecek, dönüş ücretlerini kendileri verecekti.
Bu sene gerçekten yol parası oldukça yüksek tutuyor.
Üretici daha önceden ikna olmaya hazırlandığı geliş ücretini nasıl ödeyeceğini düşünürken işçiler bu kez dönüş ücretinin de ödenmesini talep edenlerin olduğunu duyuyoruz.
Herkes bulunduğu yerden daha iyisini isteme hakkına sahiptir, şüphesiz de…
İmkanlar buna müsaade ediyor mu diye de bakmak lazım değil mi?
MUHTARLARIN TEBLİGAT SORUNU
Resmi evrak geliyor size. Köyde (kısal mahalle diye okuyun burayı) oturuyorsunuz. Evrak sizin için hayati önemde. Hatta süresi de var. İtiraz falan edecekseniz.
Resmi evrak muhtara teslim ediliyor. Muhtarın işi ev ev gezip tebligat yapmak mı? Muhtar posta memuru mu?
Dahası muhtarın köydeki herkesle arası iyi olmak zorunda mı? Muhtar bana özel tebligatı aldı ve bana ait özel bilgiyi ele geçirdi. Muhtar benim vekilim mi?
Kaldı ki bu adam az sonra köydeki vatandaştan oy isteyecek.
Köylere (kırsal mahallelere) zaten postacı gitmiyor. Tebligatı muhtar alsın, faizi vatandaş yesin. Ama bu esnada herkes görevini yapmış olsun.
SEDAŞ’TAN SONRA TELEKOM
Bir dönem Karasu’da yapılan bir toplantıda muhtarlar “SEDAŞ’tan şikayetçiyim” dediğinde zamanın valisi “SEDAŞ’tan ben de şikayetçiyim” demişti.
SEDAŞ o tarihlerden sonra gerçekten önemli yatırımlar yaptı. Zamanında ben de düdük çalma eylemine katılmıştım. Düdük çalıp SEDAŞ’ı protesto ettik.
Faydası oldu mu bilmiyorum da…
Bir şeyler işe yaramıştı işte.
SEDAŞ’tan şikayetler giderek azaldı. Mutlak memnuniyet mümkün değil de en azından elektrik kesintileri bitti.
Şimdilerde ise Telekom sorun olmaya başladı. Köylerde (siz yine kırsal mahalle diye okuyun) internet yok. Sene olmuş 2022, adam internete erişemiyor. Düşünün yani!
Önceden sıklıkla kablolar çalınır, kırsal mahalleler telefonsuz kalırdı.
Kurudere Muhtarı Hasan Emanet geçen hafta sonu bir fotoğraf paylaştı. Resimde yıkılmış telefon direği görünüyor.
SEDAŞ aleyhinde eylem yaparken söylediğim şeyi burada da dile getirmek lazım. İyi niyetle çalışan emekçilere değil lafımız. Onlara verilen talimat ve imkan neyse onlar da ona göre hizmette bulunuyor şüphesiz de…
Bugün internet bir lüks değil ihtiyaç durumunda.
Hadi ofis ve ev telefonu hadi neyse de internet olmayan yerleşim yeri mi olur kardeşim!