Köşe Yazıları

Takım ruhu ve bilinç düzeyi

 

Aslına bakarsanız bu bir voleybol yazısı. Ama ben girişi onunla ilgili sözlerle başlamayacağım. Söze şu yerin de ve haklı ifadelerle başlamak istiyorum değerli okuyucular…

Bu ülke bir Türk yurdu… Hemen peşinen söyleyeyim itirazı olan varsa Marko Paşa’ya gitsin derdini anlatsın!

Ve bu ülkeyi kanlarıyla, canlarıyla şehitlerimiz ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk ile birlikte silah arkadaşları kurmuştur. Yani bu ülke öyle 30 gazete kuponuna kurulan ve Arapların suni devletçikleri gibi emperyalist devletlerin ellerine cetveli alıp sınırlarını çizdikleri bir ülke değildir.

Peki, son Türk yurdu olan bu vatan da neden birileri İzmir Marşı’nın okunmasından rahatsızlık duyarlar ve onu vergilerimiz ile ayakta tuttuğumuz kurum olan TRT’de sansürlerler

Düşmanları yani Yunanlıları, İngilizleri, Fransızları ve bilumum ve dış işbirlikçilerini İzmir’den denize döktüğümüz için mi birileri rahatsızlık duyuyor, bunun başka izah tarzı var mı?

Peşin peşin belirteyim benim maaşımdan hem de peşin olarak kesilip TRT’ye vergi olarak verilmesini şiddetle kınıyorum ve hakkımı helal etmiyorum. Kim ederse etsin bana ne.

Şimdi konumuza girelim, bizim çocuklar (Kadın milli voleybol takımız) malumunuz Avrupa üçüncüsü oldular, Hollanda’yı 3-0 yenerek.

Öncesinde Polonya’yı yeni ilk dörde girerken o maçtan sonra ve yine diğer kazandığımız sekizde sekizlik galibiyet serilerinden sonraki her maçımızın sonun da bizim çocuklarımızın sevinç gösterilerine ne zaman İzmir Marşı’yla eşlik ettikleri kısma gelince TRT anın da “tornistan” yaparak o marşın okunmasını sansürlediler

Yahu kardeşim kameramanlara “talimat ” veren Sayın TRT’nin yöneticileri size ne oluyor? Niye rahatsızlık duyuyorsunuz? Kusura bakmayın ama bu marşın size “batan” yeri İzmir mi, yaşa Mustafa Kemal Paşa yaşa mı? Hangisi, söyleyin de bilelim.

Eğer İzmir’se dimdik ayakta ve en güzel, en anlamlı bir şehir, düşmanları ve işbirlikçilerini denize döktüğümüz” yer olduğu için.

Atatürk’se, onu bu ülkenin yüzde yetmişinin yüreğinden söküp atamazsınız… Buna gücünüz yetmez ve onun eserlerini başta Türkiye Cumhuriyeti olmak üzere hiç birine zerre zarar veremezsiniz, verdirmeyiz de, kulağınıza küpe olsun…

Ha geriye ne kaldı yüzde otuz. Tarihler boyunca bu, Türk’ü ve Türklüğü, dolayısı ile Atatürk’ü sevmeyen bir kesim zaten vardı ve bu vatan sonsuza kadar var olacağından dolayı onlar hep rahatsızlık duyacaklardır. Verdiğimiz rahatsızlıktan dolayı özür de dilemiyoruz, bilakis çok da mutlu oluyoruz ve gurur duyuyoruz. Şu kesin bir tespitimdir, son olimpiyat oyunlarından sonra hele hele Paralimpik oyunlarından sonra elde edilen başarılardan sonra takım sporlarında başta voleybol, basketbol ve tabi Paralimpik oyunlarında Golbol’de kızlarımızın kazandığı altın madalyadan sonra insanlarımızın bu ve benzeri takım sporlarına olan sevgileri ve dolayısı ile izlenme, beğenilme oranları futbolu geçti bilginiz olsun.

Kendi ceplerini doldurmaktan başka hiç bir başarısı ve getirisi (madalya olarak) olmayan futbol, nihayet gerçek sıralamasını buldu sonunda, umarım çok daha alt sıralara doğru gerilerler.

Peki, takım sporlarında kolektif çalışmayı ve birlikte takım ruhuyla hareket etmeyi en çok gerektiren şey nedir biliyor musunuz? Kesinlikle voleybol…

Herkesin malumu Avrupa üçüncüsü olan ülkemiz kadınlarının, voleyboldaki başarısı herkesin gündeminde.

Peki, biliyor musunuz? Voleybol takım sporlarında olimpiyatlara katılabildiğimiz tek branş. Madalyayı kıl payı kaçırsak da, Avrupa Şampiyonası’nda son anda gümüş ve altın madalyayı kaçırmış olsak da. Peki, biliyor musunuz ki Milli takımlar düzeyinde dünya sıralamasında ilk dörde girebildiğimiz tek takım sporu voleyboldur. Avrupa’da da birçok derecemiz var. Tabi ki bilmeyenler çoğunlukta. Her türlü entrikanın soygunun şiddetin galiz küfürlerin olduğu futbol gözlerimizi kör etmiş de ondan. Evet evet, bunu ben yazıyorum ama ilk defa itiraf etmiyorum. Yıllardır futbolun artık çoktan spor olmaktan çıktığını yazıp çiziyorum ama okuyan kim, anlayan kim, ya da kaç kişiyiz acaba?

Voleybol da kulüpler düzeyinde de sayısız başarılarımız ve derecelerimiz bulunuyor. Kulüpler dünya sıralamasında 1. sıra dahil (Vakıfbank) ilk 10’da 4 takımımız var (Vakıfbank, Fenerbahçe, Eczacıbaşı, Galatasaray). Hadi kulüp takımlarımız parayı bastırıp dünyanın en iyilerini alarak başarı kazanıyorlar diyelim. Ancak Milli takım düzeyindeki başarıya ne demeli peki? Demek ki olay sadece parayı bastırma konusu değil. Kadın voleybolunda hem kulüpler hem de milli takım düzeyinde rastlantı olamayacak kadar iyi kurgulanmış bir sistem kurulmuş da ondan.

Objektif bir gözle bunun artısı öncelikle Türkiye Voleybol Federasyonu’na yazmalı ve voleybol takımızın koçu “Enişte” Guidetti’nin de katkısı büyük tabii. Bireysel sporlardan başlayarak takım sporlarına beğenilme ve çok izlenme olarak “evrim” süreci mi? Tabi ki evet…

Bu gurur verici tabloda bana ilginç gelen bir nokta var: Takım sporları grup halinde kolektif çalışma ve organizasyon gerektirdiğinden, bireysel olarak çok çok iyi olsanız bile, takım halinde kolektif oynamayı beceremiyorsanız en üst seviyelere gelemezsiniz. Kolektif çalışmayı ve birlikte takım ruhuyla hareket etmeyi en çok gerektiren spor hangisi biliyor musunuz? Kesinlikle voleybol. Futbol ve basketbol gibi diğer takım sporlarından çok daha fazla birlikte hareket etme becerisi ve kolektif bilinç gerektiriyor. Tam da bu noktada ülke olarak takım halinde çalışmayı ve organize biçimde kolektif bilinçle hareket etmeyi pek beceremediğimiz bir sır değil. Sadece sporda değil. Bilimsel çalışmada, eğitimde, işletmecilikte ve diğer alanlarda da böyle. Nitekim son 50 yılda gerek olimpiyatlar gerek dünya ve Avrupa Şampiyonaları’nda aldığımız madalyaların belki de yüzde doksanının takım sporlarından değil bireysel sporlardan olması da bunun açık kanıtı.

Peki neden? İki olasılık var bana göre

Birincisi, aslında kadınlarımızın erkeklerimize göre takım çalışmasına ve kolektif bilince daha yatkın olması.

İkincisi ise, kadın-erkek fark etmeden, bilinç ve eğitim düzeyi arttıkça takım çalışmasına yatkınlığın artması. Çelişki diye düşünmeyin ama bu iki düşüncemden ilkini daha tutarlı ve akla yatkın bulduğumu belirtmek isterim. Voleybol sporunu ne çok övdüm değil mi? Ama gerçek bu. Elli yıldır amatör ve profesyonel düzeyde sporun ve özellikle futbolun içinde olan ve çeşitli seviyelerde düzenli olarak futbol oynamış teknik adamlığını ve hakemliğini yapmış biri olarak bunu rahatlıkla itiraf ediyorum.

Erkek voleybolundaki kıpırdanışın da kadın voleybol takımımızın başarılarından sonra hızla yükseleceğine eminim. Üstelik bir süredir erkek milli takımını takip etmeye çalışıyorum. Tek tek oyunculara baktığımızda bireysel nitelikleri ve kapasiteleri dünyada ilk 5’te olan ülke oyuncularından aşağı değil. O halde ister istemez Türkiye’de kadınların erkeklere göre takım çalışmasına daha yatkın olduğunu ve kolektif hareket etme bilinçlerinin daha yüksek olduğunu kabul etmek lazım. Olimpiyat oyunlarında ve tabi ki Paralimpik oyunlar da altın gümüş ve bronz madalya alan, hiç bir ayrım gözetmeksizin, son olarak da “bizim çocukları” (Kadın milli voleybol takımızı) gösterdikleri başarılardan dolayı kutluyorum ve başarılarının devamını diliyorum.

Ve dip not; ben bu yazıyı kaleme alırken A Milli Futbol Takımızın on dakikalık ilk bölümünü izledikten sonra kanal değiştirdim ve gerisini izlemedim. Ne yalan söyleyeyim kadın voleybol takımızın ve kadın Golbol takımızın ruhu bu trilyonluk şeyler de (pardon) futbolcular da yok. Onun için “izlenme reytinglerin de” dibe vurdular.

Selam ve dua ile…