Köşe Yazıları

Recep Özdemir, “SİYASET”

SİYASET

Siyaset nedir? Siyaset kurumu, tarihi süreç içerisinde nasıl gelişmiştir? Siyaset olgusu, doğu ve batı toplumları arasında nasıl bir değişiklik arz eder? İnsanların bu kuruma yaklaşımları nasıldır? Bu ve benzer soruları irdelemeye çalışalım?

Siyaset; yönetme, idare etme sanattır.

Bir ülkede yöneticilerin yetkilerini kullandıkları her alanda, hep birlikte ya da kişisel olarak uygulamaya geçirdikleri görüşlerin tümüne verilen addır.

Siyaset kurumunun gelişimi doğu ve batı toplumlarında farklı olmuştur.

Doğu toplumlarında güçlü monarşiler ortaya çıkarken, batı toplumlarında demokrasi anlayışı ve birey olma bilinci gelişmiştir.

Ünlü sosyal bilimci İbni Haldun doğu ve batı toplumlarındaki yönetim şekillerinin farklı süreç izlemesini, toplumların üzerinde yaşadıkları coğrafi mekan ile açıklamaya çalışmıştır.

Batı toplumlarına baktığımızda MÖ. Antik Yunan sitelerinde (Kent devletleri) doğrudan demokrasinin uygulandığını görürüz.

Özgür yurttaşlar kent meclislerinde toplanıp ortak kararlar almakta ve aldıkları bu kararları uygulamaya geçirmekte idiler.

Günümüzde nüfusun yoğunluğunu da düşünerek bu tip doğrudan demokrasinin uygulanabilme imkanı yoktur. Günümüzde bu sistem Avrupa’da sadece İsviçre’nin bazı kantonlarında uygulanmaktadır.

Hak arama bilinci, birey olma anlayışı, özgürlük mücadelesi açılarından da doğu ve batı toplumlarında farklılıklar görülür.

Batı toplumlarında insanlar yöneticilerine karşı sürekli başkaldırı içerisinde olmuşlar ve kendi “benlerini” ön planda tutmuşlardır.

Magna Carta,  Hobeas Corpus vb. bildirgeler hep batı toplumu patentlidir. Batı insanı yöneticilerinin koyduğu yeni bir vergiye, yaptığı zamma veya askerlik süresinin uzatılmasına, özgürlüğüne getirilen kısıtlamaya hemen başkaldırmış ve hesap sormuştur. Doğu toplumları ise daha çok kaderci bir anlayış içerisine girmiştir.

Doğu toplumları kutsal devlet anlayışı ile devleti ve devleti idare edenleri kutsallaştırmış, “hikmetinden sual olunmaz” anlayışı ile onu sürekli tartışma alanının dışında tutmuştur.

Bu yaklaşım ve gelişmeler batıda birey olma bilincini doğurmuş. Bunun neticesi liberalizm ortaya çıkmıştır.

Devleti ve devleti idare edenleri sorgulama, batıda devleti ve devleti idare edenlerin sürekli kendilerini yenileme ve gelişmelerine sebebiyet vermiştir.

Doğu toplumlarında ise devlete ve devleti idare edenlere tapınma, devleti ve devleti idare edenlerin başına buyruk, sorumluluk ve hukuk tanımazlıklarını ortaya çıkarmıştır.

Tüm bunlar siyasetçilerin ve bunların yönetime uzanan kollarının tutum ve davranışlarında da etkili olmuştur.

Osmanlı’nın iyi dönemlerinde şehzadeler yönetime iyi hazırlansınlar diye iyi eğitim alıp vilayetlere vali olarak atanırken, çöküş döneminde padişahlar tarafından, aman ne olur ne olmaz darbeyle yerime geçirirler korkusuyla şehzadelerin bir kısmı öldürülmüş, kalanları da sarayda mahpus hayatı yaşamıştır.

Burada halk gözetilmemiş, saray içi entrikalar ön plana çıkmıştır. Halk da bu duruma kayıtsız kalmıştır. Başta hangi padişah varsa onun için “Padişahım çok yaşa.” nutukları atılmıştır.

Günümüzde durum değişiklik göstermiş midir? Ülkemiz açısından bir şeyler değişikliğe uğramış mıdır?

Siyasi partilerimiz bugün insanlarımızın ikinci bir dinî anlayışı gibi tartışılmamakta, parti mensupları ise ruhban sınıfı gibi itaat ve saygı görmektedir. Herhangi bir siyasi partide herhangi bir mevzi işgal edenler ne pahasına olursa olsun mevzii terk etmeye yanaşmamaktadır. Ülkemiz ve insanlarımız açısından bu konuda gidilecek daha çok yolumuz var.