Köşe Yazıları

Recep Özdemir, “Globalleşme dedikleri “

Globalleşme dedikleri 

Dünyanın en ücra, en kuytu köşesinde olup biteni anında görüntüleriyle beraber takip edebiliyoruz. Kamera sistemiyle koca bir şehrin tüm sokaklarını izleyebilmekte, cep telefonları kapalı olsa dahi bir kişiyi ve çevresini istediğimiz an dinleyebilmekteyiz.

Onun için de, içinde yaşadığımız çağı, bilgi çağı veya iletişim çağı olarak adlandırıyoruz.

Gelişen ulaşım ve iletişim araçları dünyayı küçültmüş adeta büyük bir köy haline getirmiştir. Toplumlar arası farklılıklar ortadan kalkmış, insanlar dünyanın hangi bölgesinde yaşarsa yaşasın birbirlerine benzemeye başlamıştır.

İnsanlığın içine düştüğü bu sürece de “globalleşme (küreselleşme)” adı verilmektedir.

Yaşadığımız bu sürece her millet kendi perspektifinden bakmaktadır.

Her millet baskın olmak, kendi kültürünü, yaşama tarzını, egemen kılmak istemektedir.

  1. Marx ideolojisinde tüm değişmelerin temelinde ekonomiyi yani üretim tarzını görür. Toplumdaki insanları buna göre tasnif eder.
  2. Nietczhe de toplumda iki sınıf insan bulunduğunu, egemen sınıfın alt sınıfı kontrol altında tutmak için değerler oluşturduğunu, kurallar koyduğunu söyler. Alt (sürü) sınıfı kendisi için oluşturulan değerlere sıkı sıkı sarılır, koyulan kurallara harfiyen uyarken, üst sınıfın kendi koyduğu kurallara kendisinin uymadığını belirtir.
  3. Marx da, F. Nietczhe de bir bölgedeki bir toplum için değerlendirme yapar. Gelmek istediğim nokta bugün globalleşme dediğimiz süreç içerisinde aynı ilişkinin toplum içi değil, toplumlar arası geçerli hale geldiğidir.

Globalleşen dünyada bazı toplumların tüm gücü eline geçirerek modern ağalığa özendiği, kendisine her milletten kâhyalar bulmaya çalıştıkları, diğer tüm toplumları da maraba olarak görmeye çalıştıklarına şahit oluyoruz.

Bu süreçte ülkemizi değerlendirelim. Hasta adam denilen, yenmek için masada servis yapılmak istenen, Osmanlı’dan genç bir Cumhuriyet doğdu. Bu cumhuriyet zor şartlarda, Atası olan Osmanlı’dan kendisine intikal eden borca batık terekeden üzerine düşen borçları ödedi.

Sadece bu borçları ödemekle de kalmayarak, hayati öneme haiz sanayi tesisleri kurdu. Ayakları üzerinde durmaya çalışarak, sahnede ben de varım demeye çalıştı.  Genç cumhuriyetin bu çabası uluslararası ağaların dikkatini çekti.

Ağalar, kâhyalar aracılığı ile kurulan tesislerimiz, ya kapattırıldı, ya da işlevsiz atıl hale getirildi.

Ulusların kaderini dizayn etme hakkını kendinde gören ağa ülkeler, oturup kararlar aldılar. Buna göre Türkiye sanayisi olmayan bir tarım ülkesi olacaktı. Bunun için yukarıda da belirttiğimiz gibi iplerini ellerinde tuttukları kâhyalarına görev verdiler. Örneğin, kurulan tayyare fabrikalarımız kapatıldı.

Vagon ve lokomotif fabrikalarımız kapatılmadı,  ama işlevsiz hale getirildi.

Ülkemiz tarım sektöründeki çalışmaları ile de bir yere gelip ayakları üzerinde durmaya çalışırken, bu kez tarım sektörümüz hedef haline getirildi. Önce tütüncülüğümüz bitirildi. Çünkü ABD ve İngiliz tütününe Pazar lazımdı. Piyasalar Amerikan, İngiliz markalı sigaralara peşkeş çekildi.

(Devam edecek)